Bilinmeyen Numara: mesajlarımızın bir sır olduğunu sakın unutma aşkım
Bilinmeyen Numara: istediğimde sana ve çevrene ne kadar yaklaşabileceğimi de artık anladın
Bilinmeyen Numara: sevdiklerine zarar gelmesini istemeyecek kadar iyi bir kızsın sen
* * *
"Yemin ederim kafayı yemek üzereyim," dedi Alissa sinirli bir şekilde. "Koca sokakta nasıl olur da hiç kimse bir şey görmez? Hem de gündüz vakti, oysa normalde hepsi sokaklarda geziyor olurdu."
Drew ile aynı ağaca sırtımızı yaslamış, bacaklarımızı uzatmış bir şekilde otururken tek kolu omzumdaydı. Kafamı omzuna koymuşken az önce kopardığım çimene bakıyordum. Bugün parfüm sıkmıştı, etrafımda güzel bir koku vardı bu yüzden.
Alissa'nın söylediklerine cevap veremiyordum, oysa sabah aldığım mesajlara kadar ona her şeyi anlatmaya karar vermiştim. Telefonun ekranında gördüğüm mesajların ardından ise tek kelime edecek cesaretim kalmamıştı, şimdi sadece korkuyordum.
Sırf ben bunu anlattım diye o hastalıklı sapık çıkıp onlardan birine zarar verse bunun vicdan azabıyla baş edemezdim. Bir çıkmazın içindeydim, yapabildiğim tek şey ise okul kampüsünde oturmuş çimen koparmaktı.
"Kim böyle bir şeyi yapar ki?" diye sordu Brandon, yaşananları duyunca o bile ciddileşmiş ve baya şaşırmıştı.
"Bilmiyorum," dedi Alissa. "Ama bulduğumda elimden çekeceği var." Ardından bakışlarını bana çevirdi. "Vincent da şimdilik eve dönmeme izin vermiyor, onunla kalmaya devam edeceğim. İstersen sana anahtarları verebilirim."
Bir evde tek kalmak belki de isteyeceğim son şeydi. Tam ben cevap verecekken Drew benim yerime, "Hayır," dedi. "Ester benimle kalır."
Aksini söylemeyecektim. Dün gece Drew'a teşekkür ettikten sonra saat daha çok erken olmasına rağmen birden uyuyacağını söylemişti, o oturma odasındaki koltukta yatarken ben de onun yatağını almıştım. Onun içeride olduğunu bilmek bana başıma hiçbir şey gelmeyeceğini düşündürmüştü. Kovsa gitmezdim belki de, Drew'nun yanında kendimi güvende hissediyordum.
Birden önümde minik bir papatya belirdiğinde bakışlarımı çevirdim. Drew çimenlerin arasında bulduğu papatyayı bana uzatıyordu. "Al," dedi basitçe.
Elimdeki çimen parçasını bırakıp papatyayı aldım, gözüme o kadar güzel görünmüştü ki sapından özenilerek koparılmış minik çiçeğe gülümseyerek baktım. "Bebek bir papatya bu," dedim hevesle.
"Papatyaların bebekleri olmaz ki," dedi Drew söylediğim çok mantıksızmış gibi.
"Olur," dedim üsteleyerek. "Bak bu bebek papatya işte."
Ona göre hala mantıksız olsa da çok mutlu göründüğüm için bana acımış olmalı ki bir şey demedi, sadece bana bakıp hafifçe güldü. Baş parmağımı papatyanın yapraklarında gezdirirken bu çiçeği saklayacağımı biliyordum.
Kafamı yeniden omzuna koyduğumda bu minik papatya bana liseyi hatırlattı. Lisenin arka bahçesinde de bir sürü papatya olurdu, Drew onlardan bana taç yapmak için çok uğraşmıştı ama bir türlü becerememiştik.
Drew'nun çimenlerin üzerinde duran telefonundan bir bildirim sesi geldiğinde istemsizce bakışlarım oraya yöneldi. Drew bunun farkında olmadan telefonunu aldı ve ekranın bana biraz daha yaklaşmasını sağladı, bir mesaj gelmişti. Ne yazdığını okuyamamıştım çünkü ekranı hemen kapatmıştı ama gönderen kişinin adının olduğu yerde Leah yazdığını görmeme yetecek kadar bakmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
set it on fire
FanfictionTakıntılı bir takipçi, Ester'ın hayallerindeki hayatın alevler içinde kalmasına neden olur.