Uzay'a baktığınız zaman keşke orda bulunsam nasıl bir yer olduğunu görebilsem dediğiniz oldu mu hiç? Uzun uzun bakarken bir yıldıza takıldı mı gözünüz?
Ya da Ay daha büyük gözüktüğü için yıldızlardan büyük olduğunu düşündünüz mü küçükken? İtiraf ediyorum küçükken ben öyle sanardım. Doğduğum gün Dünya üzerinde görünen en büyük Ay belirmiş der babam hep. Dolunay gibi parlak olduğumu yüzümün Ay gibi bembeyaz olduğunu dillendirir bana.Annem beni doğururken ölmüş maalesef,
ağzından çıkan son kelime "Eko" olunca adımı da Eko koymuş babam. Hoş bir isim bence hem tek heceli hem havalı... Annemi yıldızlara uzaktan bakarak bulmaya çalıştım hep. Çünkü babama annemi her sorduğumda annemin beni yıldızlarda beklediğini her gün yıldızdan yıldıza atladığını söyler. Sanırım o yüzden bulamıyordum kendisini, keşke bir Yıldız da beklesen de bulabilsem seni, böyle çok zor oluyor. Artık yatma vaktim gelmişti, düşüncelerime susun artık diye bağırıp kafamı gömmüştüm yastığa. Tabi çetem pencereye taş atana kadar..."Zaten uyku tutmamıştı"diye düşünürken birden merdivenleri hızla inmeye başladım. Sonunda arkadaşlarımın yanına vardığım da Jay kolunu omuzuma atarak selam verirken "Naber lan uzayperest" diye sormayı yine ihmal etmedi tabii. İlk başta bu lakap hoşuma gitmiyordu fakat artık Uzaya çıkabilmek hayal gibi birşey olmuştu benim için. Gerçeklik payı olmayan bir hayal. "İyi,herşey aynı bu günde annemi bulamadım yıldızlar da" diye karşılık verirken Senna üzgün bakışlarıyla ifade ediyordu kendini,gözlerime bakarak. Tabii sadece o değil. Mary,Senna,Vol,Jay ve herşeye gecikmeyi başaran Said. Artık bana böyle bakmalarını istemiyorum diye düşünürken birden Senna "Madem uzaktan bulamıyoruz neden yıldızlara çıkıp tek tek aramıyoruz?" Diyerek soruyla karışık bir fikir attı ortaya. Said'in cevabı gecikmedi her şeye bir cevabı vardı zaten, boşuna Aristo diye seslenmiyoruz kendisine.
"O iş o kadar kolay değil." Diyerek girdi söze Aristo. Nedense devamını getiremedi sanırım ilk defa bir konu da bilgisi yoktu.Said çetemizde ki tek müslümandı ve çok zekiydi tüm derslerden A+ ile geçer hepimizi kendine hayran bırakırdı. Mary sessizdi her zaman ki gibi. Bir köşeye oturup bizi dinlemekle yetiniyordu. Sessizliğine hayranım, sanırım yüzüne de biraz da nehir yeşili gözlerine... Bütün günümü yıldızları kıskandıracak gözlerine bakarak geçirebilirdim,çete de aşk yasak olmasaydı tabii. Kafamı iki yana sallayıp hayallerden çıktığım gibi çeteyi dinlemeye devam ettim. Vol ve Jay kendi aralarında babalarının yaptığı sakarlığı hatırlayarak gülüyorlardı katıla katıla. Vol ve Jay kardeşti hem de tek yumurta ikizi kardeşler. Vol elektrik konusunda çok iyiyken Jay de dövüşmekte uzmandı. Vol ve Jay aralarında gülüşürken moralimin bozuk olduğunu görmesiyle Mary'nin sessizliğini bozması bir oldu. "Ben uzayı görmek istiyorum." Diyerek bozdu sessizliğini bir anda. (Tek uzayperest ben değildim tüm çete böyleydik,ben uzaya aşık olduğumdan lakabım uzayperest olarak kaldı tabii)Mary konuşunca hepimiz onu dinleriz. Az ve bir o kadar net konuşurdu çünkü. Bir kez daha aşık olmuştum yıldızlardan oluşan gözlerine. Marry'nin hikayesi daha farklıydı bizimkilerden. Babası fabrikalar, oteller sahibiyken birden ortadan kaybolmuş, Mary'i ve annesini fakir bırakıp gitmişti. Mary de benim gibi Uzay da ebeveynini bulmakta ümit edenlerden. Hikayemizin benzerliğinden mi demeliyim yoksa çocukluktan beri beraber büyüdüğümüz kişi olduğundan mı bilemiyorum ama kendisine kör kütük aşığım. Grup içerisinde dönen sohbetten uzak kalmıştım, içimde Mary'e hangi nedenden dolayı aşık olduğumu bulmaya uğraşırken. Sohbete döndüğüm anda Senna "O zaman biz uzayperestler çetesiyiz" diye atılmıştı birden. Jay,Vol,Marry,Said ve ben birbirimize bakıyorken, birden birşeylerin ciddiyet kazandığını anlayabiliyordum. Çünkü benim istediğim kadar ikizler,kızlar ve Aristo da çok görmek istiyordu uzayı. Biraz sohbet ettikten sonra babam yokluğumu anlayıp içeriye çağırmaya başlamıştı bile beni. Eve doğru yürürken çocuklara el sallayarak iyi geceler demeyi de ihmal etmedim. Çetenin en küçük üyesiyim diye bazen dışlandığımı düşünürdüm kendi içimde. "Ama seni sevmiyor olsalardı iki mahalle öteden buraya kadar gelmezlerdi" dedi içimde ki ses.
Kendisine hak verip rahatlamıştım o an. Kendi kendime konuşurken babamın yanına geldiğim gibi uzanmıştım dizlerine,saçlarımı okşamasını isteyerek. Babam da meraklı tabii sormaya başladı direk ne konuştuğumuzu. Benim kadar kendisi de sever çetemi.
- Ne konuştunuz arkadaşlarınla?
- Annemi,Mary'nin babasını nasıl buluruz onu konuştuk hep beraber.
- Bunu konuşmuştuk Eko yıldızlara bakman yeterli.
Babama derdimi anlatamıyordum. Ben annemi görmek değil, kendisine sarılmak,kokusunu içime çekmek,babamın saçlarımı okşadığı gibi annemin de saçlarımı okşamasını istiyordum. Artık ağlamak sızlanmak yerine işe bir yerden başlamalıyım diyerek sıçradım yataktan. Dışarı da belli belirsiz yağan bi çamur yağmuru başlamıştı. 2078 de ki teknolojinin çok olmasından mı fabrika dumanlarının heryeri sarmasından mı bilemiyorum. Fakat bilmem gerekiyordu çünkü bir uzay gemisi yapacaksak tüm bu bilgilere, konulara hakim olmalıydım.Tüm bunları bırakıp uzayı araştırmaya koyuldum. Güneşi,Marsı,Neptünü,Uranüsü,Satürnü,Venüsü,
Merkürü,Jüpiteri,Dünyayı ve Bebek gezegen olduğunu yeni öğrendiğim Plütonu. İlk kez o an öğrenmiştim,Venüsün çok sıcak bir gezegen olduğunu. Jüpiterin en büyük,Uranüs ve Neptünün buz gibi olduğunu da o an öğrenmiştim ilk kez. En çok üzüldüğüm nokta Satürn konusunda olmuştu. Oysa ne çok,halkasına oturup yıldızlardan annemi seyrettiğimin hayallerini kurardım... Şimdi ise halkası kaybolacak kadar incelmiş. Hayallerimi gerçekleştiremeyeceğim gibi bi de canlı uzay yayınlarında da halkaları göremeyecektim. Araştırmamı bir süre devam ettirdikten sonra gözlük tabletimi çıkarıp kapatarak masaya koymuştum. Çok iyi değildi, eski nesil teknolojiydi bu gözlük tabletler. Bizim gibi maddi durumu iyi olmayanlar dışında kimse kullanmıyor ama ben gözlük tabletime çok aşıktım. Birşeyleri gözlerimle yönlendirmeyi çok seviyordum çünkü.Yarın en sevdiğim ders olan astronomi dersi, günün ilk saatinde olduğu için kafamı yastığa dayayıp uyumaya koyuldum. Güneşin odamdan doğuşu beni beraberinde uyandırıyordu çünkü aydınlık bir yerde uyuyamıyor aynı zaman da hemen uyanıyordum. Babam annemin de böyle olduğunu bu özelliğimin anneme çektiğini söyler. Kalktığım gibi kıyafetlerimi giyinip kahvaltıya indim. Ders için araç-gereç ne varsa hazır hale getirip,babamın yaptığı mükemmel lazanyayı mideye indirdikten sonra okula doğru yola koyulduk. Her ne kadar maddi durumumuz kötü olsa da bulunduğumuz şehrin en iyi okulunda okuyorum.Üstün zeka teşhisim sayesinde okullar beni almak için can atmaya başlayınca bende "Yıldızlar şehri" adlı bir uzay,bilim ortaokulunu tercih etmiştim. İyiki de etmişim. Bulutların üstünde okumak bana heyecan ve okuma hevesi katıyor. Günün ilk dersi biter bitmez,astronomi hocamız olan eski astronot Micheal Hocayı durdurup uzay hakkında aklımda olan soruları sormaya başladım. Öncelikle 1 ay astronotluk eğitim kampına girmemiz gerektiğini ardından mülakatlardan geçersek astronot olabileceğimizi belirtti. Bu yıllarda uzaya çıkmak çok kolay. Şu an Marsta yaşayan insan sayısı yaklaşık 4 milyar.Işık hızı kısa bir zaman önce keşfedildiği için insanlar Güneş sistemimiz dışında yaşanılacak yeni yerler arayışında. "Hocam peki biz bir uzay mekiği yapıp uzaya çıkabilir miyiz?" Diye sorduğum soruyu duyunca hocam gülmeye çoktan başlamıştı bile. Ciddi olduğumu bu işte kararlı olduğumu yüzümden anladığı gibi gülmeyi bıraktı.
-Aslında gerekli belgeleri alabilirsem sizi eğitmeye çalışabilirim. Yalnız sizinle bende gelecek ve gemiyi ben komuta edeceğim.
-Hocam peki ya uzay gemisi?
-Emekliye ayrılan eski bir uzay gemisi var onu ayarlamak için elimden geleni yaparım.
Micheal hoca istediğini yapabilecek kapasitede biri. Birşeyi isterse o şeyi kesinlikle almadan durmaz. Ben daha yeni doğmuşken(2065 yılları) Micheal hocam uzay da ışık yılı uzaklıkta gezegenlerin keşfini yapmaya başlamıştı bile. Şimdiden, herşey beni çok fazla heyecanlandırıyordu, yerimde oturmama bile izin vermiyor içimde ki lanet heyecan. Bu kadar heyecanlıyken birden içimde bir soru çok sert çarptı. Peki ya babam uzaya çıkmama izin verecek miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Yıldızları Kim Çaldı?
Science Fiction2078'li yıllarda uzaya merakı olan ve maddi sıkıntılar çeken bir arkadaş grubu beraber kurdukları uzaya çıkma hayallerini gerçekleştirmek isterken önlerine çıkan fırsatları değerlendirirler. Hurdaları ve hocaların bilgeliğini kullanarak hayallerini...