Uzunca dil dökmelerime rağmen izin vermeyen babama aradan 2 yıl geçmesine rağmen sinirim hala taze ve dinmemişti. Uzayan bıyıklarım, yüzümde oluşan sivilcelerim, hormonlarımın şahlanması, yüzümün kıllanması derken rafa kaldırmıştım herşeyi.
Herşeyi rafa kaldırmamın en büyük nedeni gerçeklerle yüzleşmem oldu. Babamın bana yalan söylediği gerçeği. 13 yıl nasıl bu kadar saf olabilmişim anlamıyorum. Belki de saf olmak değil,babama olan güvenimin sonsuz oluşundandı bu yaşadıklarım. Babama hocamla uzayı keşfedeceğiz dediğimde bana verdiği tepki o kadar ağır olmuştu ki 3 gün yatağımdan kımıldamak istemediğimi dün gibi hatırlıyorum. Hatırladığım kadarıyla aramızda geçen diyalog şöyleydi:
- Babaaa! Hocayla konuştuk uzaya çıkma konusunda bize yardımcı olacağını ve başımızda duracağını söyledi.
- Anlamadım? Uzaya çıkma derken?
- Uzayperestler çetesi olarak annemi bulmaya karar verdik herşey harika olacak! Astronot olan hocamız da bize eğitimleri verebileceğini söyledi baba, inanabiliyor musun? Annemi sonunda bulacağım için çok mutluyum...
- Öyle birşey olmayacak Eko. Sen bana annenden kalan tek ve son şeysin böyle birşeye izin vereceğimi nasıl düşünebilirsin?
- Ben annemi bulmak istiyorum söz artık annemden kalan son şey olarak kalmayacağım.
- Anla artık Eko! Annen öldü. Bu dünya da maddiyatı olmayan herkesin iyi tedavi alamadığı gibi bizde alamadık. Annen benim yüzümden öldü! O yıldızlarda değil lütfen daha çok uzatma.
Dedi babam bana gürleyerek.O gün hayallerimin tuzla buz olduğu gündü benim için. Tüm yaşama amacım bu iken, yaşamak için başka hiçbir sebebim yokken, gerçeklerin keskinliği bıçak gibi saplanmıştı kalbimin tam ortasına. Hala hatırlarım, o diyaloğun geçtiği dakikadan sonra yerimden uzunca bir süre hareket edememiştim. Etmek mi istemiyordum içimden mi gelmiyordu bilemem ama 13 yaşında yaşayan bir ölüden farkım kalmamıştı.
Uzayperestler sayesinde yavaş yavaş,yeni yeni hissediyordum kendime geldiğimi. Büyüdüğümü ve boyumun uzadığını hissetmek bana yardımcı olan diğer faktördü. Yaşadıklarımdan edindiğim tecrübelere ve bunların getirdiği olgunluk duygusunu içimde her çözmeye çalıştığımda babamın bana kurduğu 2 cümle geliyordu gözümün önüne: "Acı insanı olgunlaştırır" ve "insanın aklı yaşıyla değil yaşadıklarıyla oturur." Bu iki cümle çok şey kattı bana hala katmaya devam ediyor. Zamanla babama karşı olan öfkemin azaldığını hissedebiliyordum. Olgunluk göstermem gerektiğini, benim çektiğim acı kadar, en az kendisinin de acı çektiğini kavradığım zamanlara ulaşmak biraz zaman almış olsa da (2 yıl kadar) artık özür dileyip acısına bi de benim kızgınlığımı eklemeyi bırakmaya karar verdim.
Harçlıklarımdan biriktirdiklerim ve uzayperestlerin de yardımlarıyla aldığım gökyüzü bisikletini eve doğru yollatmışken, bende güzel bir not ile özürümü dilemeye koyuldum. "Biliyorum, en az benim kadar sende çok zor zaman geçirdin, geçiriyorsun. Annemden kalan son şey kaldığım için mi yoksa oğlun olduğum için mi seviyorsun beni bilmiyorum ama cevabı her ne olursa olsun ben seni çok seviyorum. Yaptığım hataları farketmek 2 yıl kadar zamanımı aldı fakat beni anlayacağını düşünüyorum. Seni çok seviyorum ve biliyorum. Babalar affeder." Eve ulaşmayı Rüzgarbüs'ün içinde beklerken uyuyakalmış, droit şoför abimizin beni sallayarak uyandırmasıyla irkilerek kalkmıştım. Neyse ki eve yakın bir yerde olduğum için yürüyerek ulaşmam zor olmadı. Eve ulaştığımda babam gözleri dolu dolu olmuş şekilde beni baştan aşağı süzüyordu. Seninle gurur duyuyorum diyerek sarılıp ayaklarımı yerden kesti. Sanırım uğraşarak yazdığım özür kartına hiç gerek kalmamıştı. Babam kendisine aldığım alete bakıyor, okşuyor ve bana bakıp gülümsüyordu. O an ki mutluluğunu tekrar görmek için ömrümden 5 yıl veririm.
Kendi düşünce dünyama dalmışken, kapının çalması beni kendime getiren şey oldu. Bugün 25 aralıktı. Babamı düşünmekten kendi doğum günümün bugün olduğunu tamamen unutmuştum. Kapıyı açtığım gibi beni omuzlarına alan Vol ve içeriye dalan Mary'i,Senna'yı,Jay'i ve Said'i görünce mutlulukla karışık anlık bir şok geçirmiştim. Vol beni içeriye kadar omuzlarında götürüp koltuğa atınca büyük bir oh çektim. Yükseklik korkum vardı ve Vol henüz 17 yaşında olmasına rağmen 1.89 boyundaydı. Koltuğa oturduğum gibi duygularımı saklayamayıp, gözlerimden 2-3 damla yaş düşmesine izin verdim. Beni gören babam ve uzayperestler beni ortalarına alıp sarılınca, hayatımda ilk defa bana hiçbirşeyin dokunamayacağını ve kocaman bir ailem olduğunu anladım. Herkesin doğum günü hediyeleri kitap,kıyafet, elektronik ürün olurken, babam birden bana doğru 4 ücgenin ucu birleştirilmiş şekilde olan bir kağıt uzattı.
Bu ne sorusunu sorunca eski usül bir mektup cevabını aldım. Arkasında şöyle garip birşey yazıyordu: "Bebeğimize 15. Yıl yazısı." Babama baktığımda kekeleyerek sormaya yeltendim.
- A? Ann? Annem ba? Annem bana mektup mu bıraktı?
Heyecan ve ellerimin titremeleri arasından zor da olsa mektubu açmayı başarmıştım.
"Bu yazıyı sen henüz üç buçuk aylıkken yazıyorum. İçimden,canımdan bir parçaya 15 yaşında olduğunda okuması adına bıraktığım bir not. Doktorlar doğum sırasında fiziksel sorunlarım ve rahatsızlıklarımdan ötürü masa da kalma ihtimalimin yüksek olduğunu söyleyip dursa da seni bu dünyaya getireceğim. Belki de bu mektubu sana ben okurum, diğer dünyaya göçmüşsem de sen. Senden istediğim tek birşey var oğlum. Eğer sağlıklı, olgun ve zeki biri olduğunu hissediyorsan,bir amaca doğru koş. Babana güveniyorum o seni benden daha iyi yetiştirir,yetiştirmiştir bile. Kendisiyle iyi anlaş. Ben uzayı, o yıldız parıltıları içinde olan sonsuz karanlığı göremedim. Fakat sen yıldız avcısı olacaksın, tabii istiyorsan. Doğumuna yaklaşık beş altı ay var. Seni gözlerinden ve kirpiklerinin her bir tanesinden öpüyor,seninle gurur duyuyor ve ölümümün bir anlam kazanmasını, başarılı olmanı istiyorum. Kendine çok iyi bak hayatta kalan yanım. Seni çok seviyorum."Annemin bu yazdıkları karşısında şoka uğramıştım. Kağıt elimden kayıp düşerken son anda tutup kalbime bastırarak, sanki anneme sarılıyor gibi sarılmıştım sımsıkı. Anneminde bir uzayperest olduğunu bilmek bana çok fazla cesaret vermişti bile. Mektubu sesli okuduğum için grubum ve babam bana derin derin bakıyor, içimde neleri istediğimi çok rahat anlayabiliyorlardı. Babam saçlarımı iyice karıştırıp beni kalbine doğru çekerek sarılırken "hala uzayı görmek istiyor musun koca adam? İstiyorsan birşeyleri başarmanın zamanı geldi." Babamın bunu demesi üzerine cihazıma "Mary en sevdiğim müziği çal." Diye seslendim. Böyle seslenince tüm grup bana bakakalmıştı. Sebebini anlamaya çalışıyor fakat bir türlü çözemiyordum. Düşünürken birden dank etti. Cihazımın adı Mary'di. Arkadaşlarımdan sadece Said ,Mary'e aşık olduğumu biliyordu. Grubumuz da aşk yasaktı çünkü Vol ve Senna'nın çok acı çektiğine şahit olmuştuk 3 yıl öncesinde. İkisi birbirine aşık değildi farklı insanlara aşıklardı fakat ikisi de aynı acıyı çekti diyebiliriz. Bunların hepsine dakikası dakikasına şahit olduğumuz için aşkı grubumuz da yasaklamıştık. Kendimi arkadaşlarıma nasıl açıklıyacam diye düşünürken Said paçamı çok güzel bir şekilde kurtarmıştı. "Biz bu cihazı Eko ile yabancı birinden aldık satın aldığımız kişinin adı da Mary'di." Diye konuya girince üstümde ki tüm gözler dağıldı. Fakat babamdan kaçamamış,yakalanmıştım. Kendisi anlamıştı Mary'e karşı olan hislerimi.
Konuyu dağıtmak için babam "Pasta kesmeye geçelim mi?" Diye bağırdı. Tüm herkes pastanın başına yöneldik. Çikolatayı çok severim pasta beyaz çikolata ve frambuazdan oluşuyordu. Pastayı üflerken eskilerin geleneği olan birşeyi gerçekleştirmem gerektiğini söyledi babam. Üflemeden önce dilek tutmam gerektiğini yani. Yanlışlıkla tam dışımdan söyleyecekken, babam engel olup: "Dışarıdan söylememelisin yoksa gerçek olmaz." Diyerek beni yönlendirmşti. Bu sefer içimden geçirerek "Uzaya Micheal hocam,babam ve uzayperestlerle çıkmak istiyorum."
Diyerek geçirdim içimden 3 kez. 3 kez yaptım bunu çünkü dileği kabul eden gücün istekliliğimi farketmesini istiyordum. Pastayı üfleyip dilimlemeye başladım. Babama tam beceremediğimi ve pastayı dağıtması gerektiğini söylediğim de herkes bana gülerek bakmaya başlamıştı. Babam pastayı herkese dağıtmış, biz ise zevkle yumulmaya başlamıştık. Herkesin pastası bitince araştırma yapmaya karar verdik. Bu sefer ki araştırma uzay üzerine değil, uzay gemisi üzerine olacak bir araştırmaydı. Gövde nedir, yakıt olarak ne harcar, hangi işletim sistemleri kullanılır, atmosferden geçerken yanmamak için hangi malzemeleri kullanmamız gerekir, hepsinin araştırmasını yavaş yavaş sabırlı bir şekilde yapıyorduk. Bunları yaparken aynı zamanda Micheal hocaya ulaşmaya karar verdik. Fakat Micheal hocaya ulaşmamızın önünde bir problem vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Yıldızları Kim Çaldı?
Science Fiction2078'li yıllarda uzaya merakı olan ve maddi sıkıntılar çeken bir arkadaş grubu beraber kurdukları uzaya çıkma hayallerini gerçekleştirmek isterken önlerine çıkan fırsatları değerlendirirler. Hurdaları ve hocaların bilgeliğini kullanarak hayallerini...