첫사랑 // Lee Junho

248 56 286
                                    

*hepsini okumadan en sondaki notları okumayınız*

...

Lee Junho yazıyordu.

İhtiyar sızlandı. Bu uzun zamandır masa başında oturan Junho'nun durmasına sebep oldu. '' Ne istiyorsun? ''

'' Daktilonun sesini kesmeni. '' İkisi arasında uzun zamandır devam eden bir tartışmaydı bu. O kadar uzun zamandır ki ikisi de ilk ne zaman başladığını hatırlamıyordu. Aslında ilk ne zaman Junho'nun bilgisayar ve kalem yerine daktiloyu tercih ettiğini de unutmuşlardı. Tek bildikleri ikisinin birbirlerinin oda arkadaşı olduğu; İhtiyar'ın bütün gün Junho'nun adına bakmaya bile tenezzül etmediği bir kitabı okuyup, biraz da dışarıyı izledikten sonra Junho'ya sataştığı, Junho'nun ise sadece daktiloda bir şeyler yazdığıydı.

'' İmkansız olduğunu biliyorsun. ''

'' Bir şeyler yapmak zorundasın ama daktiloyla kitap yazmak değil. '' İhtiyar aynı cümleyi o kadar fazla kez söylemişti ki artık kelimeler ağzından gökten bir yağmur damlası ne kadar hızlı düşüyorsa o kadar hızlı çıkıyordu.

'' Acıktığını biliyorum. Bu sefer ne istiyorsun? '' Junho ikisinin de yataklarının karşısında duvara asılı eski püskü saatin dokuza vurduğunu gördüğünde bu kanıya varmıştı.

'' Her zamankinden. Biraz acele et. Diğerleri de çok seviyor. ''

Junho bariz bir bıkkınlıkla sandalyesinden kalktı, eğilip sararmış kağıtları ters çevirdi ve ellerini beline koyup İhtiyar'a döndü. ''Hardal? ''

''Ketçap. ''

Gerçi neden sorduğunu bilmiyordu, İhtiyar'la düşünceleri uyuşmadığı gibi damak zevkleri de uyuşmuyordu. Yine de her akşam ona sanki bir anlığına hardal isteyecekmiş gibi aynı soruyu sormaya devam ediyordu. Ve o da her akşam ketçap istiyordu. Junho midesinin kalktığını hissettiği gibi kapıyı açıp kendini odadan attı. Ketçaptan oldu olası iğrenmişti.

Ev dört katlı ve bir yüzyıllıktı ama sağlamlığını koruyordu. Burasının sahibi bir garipti doğrusu, dönümlerce süren bahçeli ve en az 50 kişinin kalabileceği bu yeri kiraya çıkartmış, eve dönen yolun kavşağına da tuğla rengi koskocaman bir tabela dikmişti; tabelada sadece 'EV' yazıyordu. Sanki bu evin kendi ismi vardı ve bu da EV'di.

Bütün bu garipliklere rağmen Ev'de bir sürü üniversiteli çocuk kalıyordu, aynı Junho gibi. Fakat Junho bazılarını tanıyor olsa da bazılarını her yemek odasına indiğinde ilk defa görüyor oluyordu. Tanıdıklarının arasında Junho'ya göre sürekli garip şapkalar taktığı için insanların yanına yaklaşmadığı yoksa uzun yüzü ve biçimli burnuyla çok yakışıklı görünen, kendisine 'Jun.K' lakabını takmış Junsu, yuvarlak gözleri ve belirgin kaşlarıyla eğer bu evde sadece erkeklerin sayısının kızlara ezici bir üstünlüğü olmasaydı kesinlikle popülerleşecek Nichkhun, her an her şeyden bıkmış gözüken Wooyoung, sürekli Jun.K ile bahçede top oynayan ve aşırı kaslı ama açıkçası yüzü biraz geyiği andıran Taecyeon vardı. Junho bu kişilerle önceden birkaç laf ettiyse de kendisini hatırladıklarından şüpheliydi, o ise onları İhtiyar tanıdığı için tanıyordu. Kendisi Ev'e taşınmadan önce İhtiyar, Taecyeon'la aynı odada kaldığını söylemişti. Tatil zamanlarında bütün gün bahçede top oynarladı; Jun.K, Nichkhun, Taecyeon ve Wooyoung. Junho, bahçeye bakan pencerelerinden İhtiyar'ın onları izlediğini biliyordu çünkü o bir futbol spikerinin heyecanını kopyalayarak maçlarında olanları Junho'ya anlatıyordu. Junho'nun yazıyor olması ya da ne yazdığı umrunda değildi; sadece oturup konuşuyor, kitap okuyor ve ona sataşıyordu. Junho neden aynı odada kaldıklarından emin değildi, neden kendisi geldiğinde İhtiyar'ın odasını değiştirdiğini de bilmiyordu. Eğer bu dört adamı bu kadar seviyorduysa onlarla kalmalıydı, diye düşünmüştü. Ama tabii bu yıllar önceydi. İlk başlarda oda arkadaşını bu konuda sorguya çekmeye çalışsa da hiçbir cevap alamamıştı ve yavaşça da İhtiyar'ın özel yaşamı hakkındaki merakını yitirmişti –tıpkı kendi eski neşesini yitirdiği gibi. Uzun süredir yazıyordu, ne hakkında yazdığını bilmiyordu, sadece harfler yan yana geliyor, aklında ne gördüyse daktilonun tuşlarında canlanıyor ve anlamlı bir şeyler oluşturuyordu. Gerçi Junho bundan o kadar emin değildi, hiçbir zaman eski yazdıklarını geri dönüp okumazdı. Hata yapmaktan çok korktuğu için yapmış olabileceği hataları kontrol etmiyordu. Bunun aptalca olduğunun farkındaydı ve odasında ne hakkında olduğu belirsiz binlerce kağıt hiçbirine bakılmadan ve hiçbiri atılmaya da kıyılamadan çürümeye bırakılmıştı. Neyse ki odada bir sürü dolap ve çekmece vardı, yatağının altında bile kağıtlarını saklayabileceği bir boşluk vardı. Yine şansına ki İhtiyar'ın hiç eşyası yoktu, elindeki kitap dışında. Junho ne okuduğuna bakmaya tenezzül etmemişti, tıpkı oda arkadaşının kendisinin ne yazdığına bakmayışı gibi. Daktilonun sesinden rahatsız olsa da hiç gerçek anlamda sinirlenmediği için Junho daktilo kullanmaya devam ediyordu. Eğer İhtiyar gerçekten sinirlense vazgeçebilir ve kendine bir dolma kalem alabilirdi. Aslında bu gerçekten iyi olurdu ama Junho bunun gerçekleşmeyeceğini biliyordu. İhtiyar onca yıldır hiç sinirlenmemişti ve görünüşe göre böyle bir şey gerçekleşmeyecekti de. Arada bir iki küfür sallıyordu –ki Junho bu hakaretlerin neye ya da kime olduğunu hiçbir zaman çözememiş ve sormaya da gerek duymamıştı- o kadar. Duyguları alınmış gibiydi, bu Junho'ya da mı yansıyordu bilmiyordu ama kendisi de bu aralar eskiden sinirlenebileceği şeylere sinirlenemiyor gibi gözüküyordu. Kendisinin de oda arkadaşını etkileyip etkilemediğini merak etti. Eninde sonunda ikisinin arasındaki bağ gerçekten güçlüydü, asla öyle gözükmese bile. Junho geceleri İhtiyar'ı gerçekten uyuyuncaya kadar bekler ve her ihtiyacını görmek için titizlenirdi. Jun.K, Wooyoung, Nichkhun ve Taecyeon'dan –özellikle Taecyeon'dan- çok bahsettiğinde neden onlarla hala yakın olmadığını, bu dördünü gerçekten seviyor ve özlüyorsa aralarına karışmasını söylerdi ama bunu her söylediğinde deli gibi terler ve kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atardı, İhtiyar'sa sadece gülümserdi. Her gülümseyişi Junho'ya rahat ettirir, içini uzun bir günün ardından eve dönen ve şarkı söyleyen bir İtalyan işçisinin karısına ve çocuklarına bakarken ve onların güvende olduklarını hissettiği andaki ferahlığın aynısı basarmış gibi hissederdi. Her gülümseyiş, 'Evet Junho, onlara değer veriyorum ama sana daha fazla ve burada kalacağım' dermiş anlamına gelirdi. Ya da sadece Junho abartıyordu, bilmiyordu. Ama günün sonunda İhtiyar'ının odalarından ayrılıp bir başkasının odasına gitmemesi onu her zaman rahatlatırdı. Günler hızlı geçer, Junho yazar ve değerli oda arkadaşı otururdu; dün hatırlanmaz, bugün önemsenmez, yarın beklenmezdi Ev'de. Herkes için tek önemli olan oda arkadaşlarıydı ve Junho kendi oda arkadaşından kimsenin olmadığı kadar memnundu. O kadar memnundu ki düşünceleri sürekli çatışıyor ve damak zevkleri birbirlerini sinir ediyor, onun işlerini görüyor olmaktan nefret ediyor gibi duruyorsa da aslında İhtiyar'ın ayak işlerini Junho'ya yaptırması Junho ona saygı duyduğundan kendisini gururlu hissettiriyordu. Birbirlerine iğneleyici laflar sokmaktan vazgeçmeseler de ikisi de arkadaşlıklarındaki bağı hissedebildiğinden bu kadar rahat davranabiliyorlardı.

첫사랑 // lee junhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin