"Savaş." diye yarı uykulu, yarı gözleri açık bir şekilde mırıldanan bedenle hemen elimdeki telefonu bıraktım, elime kendi telefonumu alırken Hakan'a yaklaştım.
"Annemle konuşacağım."
"Imm tamam." deyip uykusuna hızla dalan bedenle bugünlük bu işi yapmayı erteledim, duştayken şansımı deneyecektim. Yatakta yerime geri dönmek yerine salona döndüm ve gri koltuğuma uzandım. Gözlerimi tekrardan açtığımda çoktan sabah olmuştu, doğrulduğumda büyük orta sehpada bulduğum kahvaltı ile -muhtemelen siparişti- hiç mutlu olmamıştım. Aklım dünkü konuşmada kalmışken tepsinin köşesine iliştirilmiş "derse gidiyorum" notu ile küfrettim. Bilmediğim çok şey vardı.
"Alo, Özge? Kahvaltı edelim mi? Evet her zamanki yerde buluşalım sonra derse geçeriz." Kahvaltıyı direk mutfaktaki çöp kovasını yollarken artık Hakan'ın olan hiçbir şeye dokunmak istemiyordum. Olasılıkları düşünürken yeni ısınmaya başladığım bu çocuğa kızgınlığım da giderek artıyordu. Ne salaktın da seninle uyumasına izin verdin Barış! Yarın bir gün götünü de siktirirdin.
"Kötü gözüküyorsun." dedi Özge tüm dürüstlüğü ile. karşısına hafif mor göz altları oturmuştum. lafını esirgemediğini öğrenmiştim ve nedense çevremde bana dürüst olan ve olabilecek tek insanın o olduğunu düşünüyordum.
"Gece uyanıp durdum."
"Niçin?"
Karşımdaki kahverengi saçlı, gözlüklü portakal suyunu içen kız bir anda tüm dikkatini bana vermişti. Bir kez dedim kendi kendime doğru kişiye güvenmiş olayım.
"Ben hiçbir şeyi hatırlamıyorum."
"Anlamadım?" diye mırıldandı Özge soru dolu gözlerle.
"İntihar ettim ve doktor hafıza kaybının travma sonrası stres bozukluğundan olabileceğinden söyledi."
Cümleme devam etmek için Özge'ye bakarken karşımdaki oturan bu kızın açıklamamla değişen bakışlarıyla doğru iz üstünde olduğunu tahmin ediyordum. Aslında boğazıma düğümlenen sözcükleri söylemek için derin bir nefes aldım. Ve içimden bana dürüst olması için dua ettim.
"Bana ne oldu, Özge?"
En başa, yani iki hafta öncesine gidecek olursak Hakan'la buluştuğumuzun ertesi günü Aleyna'dan okulda her şeyi bilen tek kişinin okulun haber sayfası olabileceğini söyledikten sonra bu sayfayı yöneten kişilere bakmıştım ve kişiler arasında gördüğüm kıvırcık saçlı, kahverengi saçlı gözümün bir yerden ısırdığı kızı eve gittiğimde hatırlamıştım. Özge lisedeyken voleybol takımındaydı, çok arkadaşı olmayan bir kızdı ama onu beden derslerimizde sürekli dışarıda olmasından tanıyordum.
Özge kararsız bakışlarla bana bakıyordu, bana anlatıp anlatmamakta tereddüt ediyordu. bana mesaj atanın o olmadığı kesindi.
"Lütfen anlat bana." dedim karşımdaki kızı ikna etmek için yalvarırcasına. Bakışlarımda içtenliği gören kız bir şeye karar vermiş gibi başını salladı ve portakal suyunu köşeye iterken açık saçlarını bağladı.
"Geçen dönem başında bir haftalığına sayfamız hacklendi. İlk önce çok önemli olmayan birkaç paylaşım yapıldı daha sonra senin-"
"Benim?" Dedim heyecanla lafını bölersen, ilk kez gerçeğe bu kadar yaklaşıyordum.
Özge derin bir nefes aldı, söyleyecekleri için zorlandığı belliydi bu yüzden hızlıca söylese bile söylediği cümle benim beynime kazımaya yetmişti.
"Senin seks kasedini yayınladılar."
Cümlelerim birbirine girdi, hiçbir şey söyleyemedim. Bütün okul biliyordu.
Aslında herkes biliyordu.
Bütün okul.
O an her şey netlik kazandı. haftalardır süregelen fısıldaşmalar, tanımadığı insanların bakışları tarafından taciz edilmeler, sözlü tacizler.... Hepsi herkes bildiği içindi.
Herkes susmuştu.
Zor toparlayabildiğim sesimle "peki niye kimse bir şey yapmadı?" diye sordum. Özge üzgün bakışlarla bakarken aynı zamanda bana acıyordu. Bakışlarından bellliydi.
"Çünkü... bunun rızanla olduğuna dair açıklama yaptın."
Ben nasıl bir şeyin içine düşmüştüm böyle? Sadece İbrahim değildi, başkaları da vardı. Savaş bunu nasıl kendisine yapabilmişti? Özge'ye teşekkür ederken peşimden gelmeye çalışan kıza engel oldum ve yalnız olmak istediğimi söyledim. Kafeden ayrıldığımda bunları yaşamayan ben bile olsam, içimden gelen bir çatıdan atlamaktı.
Kırılmış ve yalnız hissediyordum. İçi yakan sanki bir buz kütlesi vardı.
Biraz yürüdüm, bilmediğim bir parkta herhangi bir ağacın altına kendimi bıraktım. Gökyüzünün altında yanmak da yatmak da sorun değildi. Daha önce Barış iken bir kez intihar etmeyi düşünmüş ama bunu yapacak cesareti bulamamıştım. Ama şimdi ilk kez bu cesarete oldukça yaklaştığımı hissediyordum. Savaş'ı düşünürken hayatını nasıl cehenneme çevirdiklerini hayal etmeye çalıştım ama edemedim. Gerçekten de en sonunda pes etmişti, o pes ettiği için buradaydım ama..
bir kişi değildi! belki bir, iki, üç...
Gözyaşlarımın farkında olmadan çimlere indiğini fark ettiğimde güçsüz olmaktan Barış iken bile bu kadar nefret etmemiştim.
Dünya nasıl boktan bir yerdi, nasıl herkesin insanlığı ölmüştü?
Dayanamadım ve hıçkırıklarım arttı. Yüzümü saklamadan sanki ölürcesine ağlarken Savaş'ın acısını içimin derinliklerinde hissettim.
"Ağlamaktan öleceksin." diyen tanıdık ses çok yakınımdan geliyordu. Başımı hafifçe kaldırdığımda ayakucumda gördüğüm Umut beklediğim en son insandı.
Aslında...
En çok ihtiyaç duyduğum insandı.Aylardır belki ilk kez bir kere düşünmeden içimden geleni yaptım ve ayağa kalkıp kollarımı Umut'un beline sararken neredeyse bir baş kısa bedenimle sımsıkı tutundum.
Sarılmak, ah ne güzel bir histi.
Ve sıcacık..Y.N: Yeni bir karakter katıldı aramıza :)) Önümüzdeki üç bölüm geçmişe gideceğiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yolun sonuna kadar [boyxboy]
Ficção Adolescente"Neden peşimden geliyorsun be?" diye bağırdım. Sırt çantamı ona doğru savururken arkamdan sessiz adımlarla beni takip eden ama dikkat çekmekten başka bir işe yaramayan gence oldukça kızgındım. "İzin ver" dedi ve yokuşun aşağısını göstererek devam e...