Bir terslik vardı. Ve ben bu tersliğin ne olduğunu gün bitene kadar çözemezsem önümüzdeki bir hafta yastığa hasret yaşamak zorunda kalabilirdim.
Ağabeyim gittikten sonraki yarım saat boyunca kahve içmeye gelen iki müşteriden başka gelip giden olmamıştı. Beş dakikada burada olması gereken Yalın ise 43 dakika sonra bara teşrif etmişti etmesine ama kendimi hiç hissetmediğim kadar küçük hissetmeme sebep olmuştu.
Girişle bar tezgahının mesafesi boyunca gözlerini bir saliseliğine bile bana değdirmemiş, barın ardına geçip kendine afilli viski şişelerinden iki tanesini açtıktan sonra aynı sessizlikle her zaman oturduğu locaya doğru ilerlemişti. Ardından geniş loca koltuğuna sırtı bana dönük olacak şekilde ayaklarını uzatarak oturmuş ve belli aralıklarla viskisini yudumlamaya başlamıştı. Bense taburelerden birine sinmiş dikkatle gergin omuzlarını izliyordum.
Ortam o kadar sessizdi ki, nefesi bile çekinerek alıyordum. Yarım asır gibi geçen yarım saatin sonunda iki kız gürültüyle girişte belirdi. Bana el salladıklarında onları tanıdığımı fark etmiş ve bana var olduğumu hatırlattıkları için sonsuz bir minnet duymuştum. Burada çalışmaya başladığım ilk günden bu yana düzenli olarak fal baktığım iki ev arkadaşlarıydı. Kardeş olmasalardı kumral saçları ve ela gözleriyle birbirleriyle aşırı benziyorlardı. Sadece biri diğerinden daha uzun, öteki daha balık etliydi. Uzun olanın adı Berfin, balık etli olanın ise Ceren'di. Sanırım.
Ben barın arkasına geçip orta şekerli türk kahvesi yapmaya başlarken kendimi on saniyede bir Yalın'ı kontrol etmekten alamaz olmuştum.
"Nasıl gidiyor?" Berfin'in sorusu ile bakışlarımı Yalın'dan ayırıp omzumun üzerinden biraz önce tünediğim bar taburesine oturmuş olan ikiliye çevirdim.
Hafif bir tebessümle, "Aynı," dediğimde memnuniyetsizce dudağını büktü.
"Cevabın bile aynı," dediğinde sert bir nefes verir gibi gülüp kahveyi finacanlara boşalttım. Her zaman köpüklü olması ile gerçekten de bir büyücü olduğumu düşünmeme sebep olan kahvelerimi kızların önüne bırakıp karşılarına tabure çekip oturdum.
"Sizin nasıl gidiyor?"
"Rutin hayatımızdan mı bahsediyorsun yoksa Berke'den mi?" Bu soruyu soran Ceren'di.
"Rutinler kimsenin dikkatini çekmez," dediğimde gülümseyerek onayladı.
"Özür diledi. Tam da falımda bahsettiğin beyaz karanfillerle kapıma gelerek özür diledi."
Berke diye bahsettiği çocuk yan komşularıydı. Ve biyoloji bölümü okuyordu. Yakın zamanda sebebini unuttuğum bir şekilde tartıştıklarını anlattığında falında söylediğim ilk şey beyaz karanfiller olmuştu. Aslında mantık basitti. Beyaz karanfil özür dilemek anlamına gelen bir çiçekti ve canlılarla ilgili olan birisinin bunu bilmesi gerektiğini düşünmüştüm.
"Tahmin etmek için falcı olmaya gerek kalınmayacak bir şey aslında. Güzelsin ve o seni seviyor. Elbette özür dileyecekti." Diye küçük bir mütevazılık gösterisi oynadım.
"Ama beyaz karanfiller herkesin tahmin edebileceği bir şey değil."
"Her neyse," diye araya giren Berfin ile ona döndüm. "Bu gün onun için gelmedik. Benim için geldik." Gözlerine yansıyan heyecan ile yeni birşeyler olduğunu anlayarak öne doğru eğildim ve devam etmesini bekledim. "Dün burada biriyle tanıştım. Senin çalışma saatlerinin dışında ama. Numaramı aldı ve bizi eve bıraktı. Çok nazik birisiydi. Ama birbirimizi tanımak için yalnızca bir saatimiz oldu. Nasıl biri olduğu hakkında birşeyler görebilirsin diye umuyorum."
Sanki sipariş veriyordu! Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutarak gülümsedim. İyi kızlardı ama biraz saflardı. O yüzden tahammül seviyemi zorlamaları uzun sürmüyordu. "Bir bakalım," dedim ters çevirdiği fincanın tabanına baş parmağımla dokunup soğuduğunu fark edince önüme çektim.
"Ne işle uğraştığı ya da kaç yaşında olduğu gibi şeyleri biliyor musun?"
"22 yaşında. Yalnızca bunu biliyorum."
Başımı sallayarak fincanı araladım ve kacalı şekilleri taradım. "Kocaman bir çınar ağacının önünde durmuşsun. Ağacın gövdesinden taşan reçine avuçlarına akıyor sanki." Bakışlarımı fincandan ayırıp ona çevirdim. "Yepyeni duygularla tanışacağın dönem, Şubat ayından itibaren başlayacak gibi görünüyor." Duraksayıp finacını avucumda çevirdim. "Bu 22'nin de bazı sorunları olduğunu görüyorum. Ama konuşması, düşünmesi ve sempatikliğiyle gayet ölçülü biriymiş gibi duruyor. Ve sanki birini bekliyor gibi. Ama birşeyler var," diye mırıldanıp fincana doğru eğildim sırada üzerimde bir çift aşina olduğum bakışları hissederek locaya bakındım ve onunla göz göze geldim. Dudaklarında tembel bir tebessümle beni izliyordu. Yanaklarımı basan sıcaklık ile gözlerimi kaçırarak fincana döndüm ve boğazımı temizleyerek devam ettim. "Senin ya da onun geçmişi ilişkinizde bazı pürüze sebep olacak gibi. Geçmişten bir olay ya da geçmişten bir kişi. Bu kişi ya da olay pandoranın kötülük saçan kutusu gibi açılacak aranızda sanki."
Fincanı bırakıp locaya doğru göz attım. Viskisini yudumlamaya geri dönmüştü.
"Bu kadar mı?" Berfin'in sesi ile ona dönerek başımı salladım.
"Daha fazlası uydurma olur." Dediğimde dudağını bükerek başını salladı.
Biraz daha lafladıktan sonra ücreti ödeyip çıktıklarında saatin yediyi geçmek üzere olduğunu fark ederek toparlanmaya başladım. Ceketime uzandığım sırada ardımda hissettiğim hareketlilik ile duraksayarak o tarafa döndüm.
Geldiğinden bu yana bir saniyeliğine bile bana dönüp bakmayan Yalın şimdi gözlerini gözlerime dikmiş üzerime doğru geliyordu. Barın içine girip üzerime gelmeye devam ettiğinde geri çıkmamak için kendimi zor tuttum. Tam önüme gelip yüzüme doğru eğildi gerilerek nefesimi tuttum.
"N-ne yapıyorsun?" Diye sorduğumda elindeki viski şişesini raftaki boş duran yerine koydu.
Yutkunduğumda tekrar bana dönüp yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve, "Sana ihtiyacım var." dedi boğuk bir sesle.
💫💫💫
Oylamayı ve yorumları unutmayın. Seviliyorsunuzz🥰😘.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜCÜ | texting
ContoBüyücü: Bu gün hocaya gittim. Büyücü: Bağlama büyüsü yaptırmaya. Büyücü: Şimdi sana üç gün tanıyorum. Büyücü: Ya benim olursun Büyücü: Ya da o her gece altına aldığın kızları o yatağa gömen bir Kara Melek olup seni hadım ederim.