senden önce

339 30 12
                                    

Ben senin,

sevgilin,

eşin,

ağabeyin,

arkadaşınım...

Biri bitse biri kalır,

Seni hiç bırakmayacağım.

Cemal Süreya


Herkesin unutamadığı bir anısı vardır. Umut'un aklından çıkaramadığı tek bir gün vardı. Lise son sınıftaydı, okulun futbol takımına katılmış olan en yakın arkadaşı Barış'ın maçının bitmesini bekliyordu. Tüm takımla birlikte soyunma odasına giren iyi yapılı, siyah saçlı, mavi gözlü çocuk direkt dikkatini çekti, her zamanki gibi.

"Umut, beni mi bekliyordun?" diye sordu Barış bankta yanına otururken. Bank küçücüktü, omuzları birbirlerine değiyordu ve Umut emindi ki dışarıdan oldukça tezat bir ikili oluşturuyorlardı. Umut sıska,sarışın -daha çok kumral-bir çocukken Barış ise kaslı, esmer bir çocuktu. Umut Barış'ın kendi doğum gününü her yıl görmezden geldiğini biliyordu, en nefret ettiği şeydi kutlamak ama bu sene bunu değiştirmeye kararlıydı.

"Hadi giyin, ben dışarıda bekliyorum." kısık sesle mırıldandı Umut ve hızla kendisini bol testosteronun olduğu ortamdan atarken aslında görmeye dayanamadığı şey çıplak Barış'tı. Barış ise hızlıca duş almış, saçını bile kurutmadan kendini dışarı atmıştı. Gördüğü küçük bedenin omzuna kolunu attığında okulun bahçesindeki bakışları görmezden geldi.

"Nereye gidiyoruz?"

Umut heyecanla bir şey demeden Barış'ı çekiştirirken ikisi de aslında bugünün tarihini biliyorlardı. Barış bir şey yapmaması için içinden dua ederken Umut, Barış'ı zamanında yetişmek için acele ile bindikleri otobüsten sürükleyerek getirdiği dev standın önünde durdu. Döndüğünde gördüğü mavi gözler dolmuştu.

"Ne zamandır Fenerbahçe maçına gitmek istiyordun, bugün de denk geldi.."

Kumral saçlı çocuk mutlulukla açıklarken bunun için kaç aydır harçlıklarını biriktirdiğini kimse bilmiyordu. Çoğu zaman Barış ona katılmak için az harcadığını sansa da aslında hep bugün için biriktirmişti.

"Ama sen Galatasaraylısın." dedi Barış mavi gözlerini kaçırmaya çalışırken. Umut'tan saklayacak gözyaşını yoktu, aslında akıttığı mutluluk gözyaşılarıydı ama bu çocuğun gözyaşlarından nefret ettiğini biliyordu.

"Olsun, hadi girelim."

Barış hala daha dolu gözlerine rağmen gülümserken başını salladı, çantasından çıkarttığı Fener formasını kendisine giydirmeye çalışan çocuğa binlerce kez minnettardı.
İyikisiydi.

*

Maçtaki çıktıktan sonra iki genç sahile gelmişlerdi, Umut ikişer bira almıştı. Bu arada hala çantasında çoktan ezmediyse mutlu olacağı bir çilekli bir pastası duruyordu.

"Şeyi hatırlıyor musun- Nevra hocanın çantasını masaya yapıştırdığımız günü?"

Umut bununla kahkaha atarken bu yaramazlıkların sonucunu da hatırlıyordu, yine de Nevra hoca'ya ders vermek güzel olmuştu. Başını sallayıp birasından bir yudum alırken ayaklanan Barış ile sorarcasına baktı.

"Çişe gidiyorum oğlum."

"Tamam be." dedi Umut ve Barış'ın iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra biraz yamulmuş pastasını ve mumu çıkardı. Bugünün gerçekten özel olmasını istiyordu. Kırmızı mumu yakarken bir kere dayanamayıp kendisini dilek tutmuş ve söndürmüştü. Mumu bir kez yaktıktan sonra Barış'ın görmemesi için pastayı önüne aldı. Kısa sürede tekrardan gelen Barış, Umut'un önünde gördüğü pasta ile bir şey demeden geri yerine oturmuştu.

"Bugün ölüyor muyum?" dedi Barış, yine boğazında bir şeyler düğümlenmişti. Uzun zamandaki sonra Bu kadar mutlu ve sorunsuz bir zaman geçirmişti o kadar ki bir şeylerin bozulacağından ölümüne korkuyordu. Alaycı tavrını sürdürmeye çalışıyordu, yine de korkusu içinde o kadar büyüyordu ki anı bir türlü yaşayamıyordu. Mutluluğunu belli etmek isterdi.

"Saçmalama salak. Bugünün ne olduğunu biliyorsun. Hadi üflesene."

Barış başını salladı ve bir cevap vermeden üfledi.

"Dilek tuttun mu?"

"Hayır."

"Off, neden tutmadın?"

Umut Barış'ın sırtına vurdu, onun bu tarz şeylere inanmamasına gıcık oluyordu. Çıkardığı çatalı ona uzattı, karşısındaki çocuk ilk dilimi aldıktan sonra ikinci çatalını kendisine uzatınca kaşlarını çattı.

"Bu senin pastan."

"Üflesem uçacaksın Umut."

"Siktir git ya."

Barış'ın ev sevdiği şey Umut'u kızdırmaktı. İkili bir süre hiç konuşmadan biralarını yudumlayıp pastayı yerken saatin gece yarısına yaklaşmasıyla ayaklanan Barış'a içini çekti Umut.

"Bir an önce şu siktiğimin üniversitesini kazanıp eve çıkalım istiyorum. Böylece rahat rahat sabahlayabiliriz."

"Hı-hım." deyip kendisini onaylayan Barış'a aldımadan Umut- onun da bunu istediğini biliyordu- unuttuğu en son şeyle sokağın ortasında durdu.

"Bekle hediyeni unuttum." dedi çantasını açarken.

"Ne hediyesi? Of amk hediyeden nefret ettiğimi bilmiyor musun bir de hediye mi aldın ?"

Umut Barış'ın kızgın sinirli sesine aldırmadan çantadan çıkarttığı hediye kutusunu uzattı. Genç çocuk hediyesini alırken meraklanmamış gibi davranmaya çıkıyordu. Kutunun içinden çıkan pahalı gözüken saat ile Barış bu sefer gerçekten sinirlenmeye başlamıştı.

"Bu ne piç? Çok pahalı bu, niye böyle bir şey alıyorsun? Al bunu."

"Bu sana 18.yaş hediyem. Sinirlenmeden önce beni dinle lütfen Barış."

Umut'un sakin sesiyle Barış siniri geçmese bile başını salladı ve elindeki kahverengi ,büyük ihtimalle gerçek deri olan kordonlu saate baktı.

"Normalde böyle hediyeleri ailemizden veya sevgilimizden alırız, biliyorum ama Barış sen benim zaten en yakın arkadaşım, ailem, babam ve sevgilimsin."

Umut yaptığı açıklamadan sonra Barış'ın yüzüne bile bakamamıştı, biraz utanmıştı. Zaten birisine hediye vermekten nefret ederken üstüne hediye almaktan nefret eden birisine hediye vermek daha zordu bu yüzden hediye kutusunu eline tutuşturduğu gibi apartmana girdi. Yarın saati yakacağını ve hiç çıkarmayacağını biliyordu. Umut arkasında bıraktığı gencin kızarmış yüzünü görmedi ve son sürat atan kalbini fark etmedi. Utanmaktan diye düşündü.

Barış Umut apartmana girdikten sonra bir süre olduğu yerde kalıp elindeki saate baktı, ve en sonunda "yarın, onu öpeceğim" diye düşündü.

Ama yarın asla onu öpemedi.

Çünkü Umut bir daha okula gelmedi ve böylece Barış'ın ilk aşkı, en yakın arkadaşı, ailem dediği çocuk hayatın başında onu terk eden ailesi gibi onu terk etti,

yine de Barış öldüğü güne kadar o saati takmaya devam etti.

Y.N: Geçmiş ve bugün arasında ortak bir şey fark ettiniz mi?

Aslında bölümün daha uzun olması lazımdı, ama bu tümüyle Umut'un gitmeden önceki halini gördüğümüz bir bölümdü.

Sizce Umut niye Barış'ı aramadı?

yolun sonuna kadar [boyxboy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin