what we had.

51 6 0
                                    

biliriz ki iç çöküşlerimiz yeni bir devrin başlangıcıdır. çöküşün kırıntıları ya da toz taneleri bir kere yapıştıysa da gitmez. o yeni sayfa nerede açılırsa açılsın elinin tozuyla gelir, kirletir gidersin. kader de denebilir, tanrıya inanmayanlar için şans. istediğin güzelliğe dokunursun ve elini çektiğin an anlarsın senin ondan daha kirli olduğunu ve onu senin kirlettiğini. ne büyük yıkım ama.

"senin ellerin dillere destan." diyor başı göğsümde, ellerim saçlarında sevgilim, jeonkook. papatyam. "sen dillere destansın." diye ekliyor ardından. haksızlık payının ne kadar yüksek olduğundan bi' haber söyleyiveriyor dilinde ne varsa.

"destanım seninle yazılmayacaksa olmasın." diyorum. diyorum da ne oluyor? yüzünü çeviriyor sevgilim, yüzümde gezdiriyor parmak uçlarını, avuç içini öpüyorum ve başını kaldırıyor bana. "ben ki senin şu dokunuşun olmadan var olamayacak fani, nereye destan olurum sensiz?" çıkarıyorum ağzımdan cümlelerimi ve düşünmüyorum asla sonunu. "bu kirli ruh mu destan olur tarihe yoksa beden mi sevgilim? tarih kirli şeyleri alt edenlerin zaferlerini yazar." ne söyleyeceğimi biliyor gibi, beni tamamlıyor gibi öpüyor dudaklarımdan. karşılıksız bırakmak işten değil, yapamam, mağlup olurum zaten. bir süre beni öpüyor ve geri çekiyor bal peteklerini benden. biraz daha çenemde geziyor dudakları, nefesleri hala düzensiz, belirteyim.

"benim en büyük mağlubiyetimsin."
"benim en büyük mağlubiyetimsin."

dedim size, biliyor beni. devam ediyor ellerini vücudumda dolaştırmaya çünkü bunu da biliyor, seviyorum bana dokunmasını. en küçük temasını, göz göze gelmelerimizi ve ona muhtaç olmayı. tek ihtiyacımın o olmasını. biliyor yapamayacak oluşumu onsuz. bahsettim mi? simsiyah saçları var. o kadar siyah ki gece kayboluyor sevdiğim. gözlerinden bahsedeyim biraz ama nasıl anlatayım? büyük bir kara boşluk lakin o kara boşluğa tapası gelir insanın, öyle bir boşluk ki içine çekerse ölünüz çıkar yalnız. işkence onun gözleri ve sevdiğim burnunun, dudaklarının altındaki ufak izleri onu o yapanlardan bazıları. bazen minik bir çocuk ve bazen aklınızın alamayacağı bir adam. jeonkook'u çözmek güç. ki işiniz çözmekse baştan eleniyorsunuz, onu sevince, ona ait olunca, aşkınızı paylaştığınız o olunca, o basit. ama görseniz, nasıl görkemli bir basit.

"mağlup ettiğim ve mağlup olduğum en güzel ayrıntısın taehyung." süslü kelimelerini havayla buluşturuyor. üzerinde kırmızı bir gömlek, ona yakışıyor. ona her şey yakışıyor. ellerim kayıyor beline ve arsızlaşıyoruz. tekrar öpüyor beni. diğerinden farklı, gidecek gibi hissettiriyor. son kez öpüyormuş gibi tadını bağışlıyor bana. mehtap şen şakrak bugün. ağarıyor gün, kuş seslerini açık camdan duyuyoruz. hala öpüyor beni. bulutlara renk geliyor, ayrılıyor benden. tam olduğumuz yerde kayıyoruz yere, yerde olmayı seviyoruz. aslında adımızdan başka şey bilmiyoruz biz. bu ev, sadece taehyung ve jeonkook olarak biliyor bizi. bizim de aksi olmuyor ya işte. yaşımızı, neden burada olduğumuzu bilmiyoruz. burda olmak için varız yalnızca ve buradayız. kırmızı gömleğine kayıyor ellerim ve biliyorum, kırmızıya sevgimden giydiğini.

bana her zamanki gibi bakmıyor sevgilim.

"öleceğim." ta içime işleyen sesi kırık çıkıyor ve bu sefer bende de bir şeyler kırılıyor. parmakları yeniden yüzümle buluşuyor. bilmiyor, o dokunuşlara kaç şiir yazdığımı, neler vereceğimi bilmiyor. gözlerim dolu, papatyam. görüyor. göz kapaklarımda elleri. "ölme." yediremiyor oluşum. "bırakma beni sensiz jeonkook." susuyor. susup sevmek ne zamandır en iyi olayımız bilmem lakin bir şey diyemiyor bu sefer. gözleri dolu. gözlerim dolu. gün iyice ağardı, mehtap ışığıyla odamızı selamlıyor. birbirimize sarılıyız. bir kuple şarkı çalıyor arkadan. biliyorum uyuyamıyor şarkılar olmadan. çok kısık, ona yetiyor.

asla beklemiyorum sabah güneşiyle aylardır beklediğimiz rüzgarın odaya daldığında onun soğuk bedenini bulacağımı.

o bırakıp gidiyor ve ben biliyorum, beni de alacak.

ağlıyorum ama neden belirsiz. gittiğine mi yoksa mutlu gittiğine mi, en sevdiği şarkıyla göğe uğurlandığına mı yoksa kollarımda benden ayrıldığına mı?

bir süre yediremeyeceğim ve tanrıya nefretlerimi daima sunacağım papatyam, ta ki beni yanına alana kadar nefret kusacağım ve sana kavuşacağım.

şarkı; George Ogilvie - Surveillance.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 19, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

sevgilim, senin siyah saçların küfürdür; din ise ay gibi olan yüzün.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin