payline

3 1 0
                                    


Uygarlığın doğduğu topraklarda yeşeren tek şey insanlık değildir. Nice buğdaylar yetişir, bereket getirir kalplere. Nice kuzular sevişir, huzur tohumları düşer toprağı kurak gönüllere. Bir yağmur yağar, toprağın taze kokusuyla boy verir merhamet nice göğüste. Sıcak bir rüzgar eserse şayet, başakların ahenkli dansı altın bir örtü gibi örter kara toprağı. Uzanası gelir insanın o örtüye, hiç bıkmadan usanmadan izlemek ister mavi gökyüzünü. Güneş dağların arkasında kaybolup giderken kızıllığı kalır gerisinde hare hare. Rüzgâr yalayıp geçer yüzünü, güzel bir ürperti bırakır teninde. İçine çekersen nefesini, ta derine, buram buram bereket kokar. Hücrelerin tazelenir, saçlarını okşayan rüzgârda. Uzaklardan tutar getirir annenin kokusunu. Kalbin tekler, tekrar tekrar içine çekersin o kokuyu. Her içine çekişinde sevdiğin birinin kokusu gelir burnuna. O anın büyüsüne kapılıp giderken gece çöker birden. Doğrulursun yattığın altın örtünün üzerinden. Bu sefer karanlık bir denize dönmüştür o koca mücevher. İzlediğin açık mavi gökyüzünün yerini, elmaslarla süslenmiş gece alır.

Kutup yıldızı, Capella, Meissa, Çoban Yıldızı, Büyük Ayı, Küçük Ayı, Nashira... Derken gökyüzünün cüretkâr gerdanlığına büyülenmiş bulursun kendini. Toprağı gibi, gökyüzü de cömerttir Mezopotamya'nın. Uçsuz bucaksızdır gecesi, sayısızdır yıldızları. Sürprizi çoktur gökyüzünün. Altında kokusunu taşır rüzgar sevdiklerinin, kendi birleştirir yıldızlarını yüzleri çıkar ortaya.

Yine böyle bir gecede Azat, eline aldığı taşı dolunayın yansıdığı göle fırlattı. Halka halka genişleyen su dalgası dolunayın yansımasını titretti. Tıpkı mehtap gibi Azat'ın kalbi de titriyordu çelik gibi bedeninin içinde. Fakat o, bu titremeyi soğuk haziran gecesine bağlıyordu. İnce de giyinmemişti oysa. İnci giyinse de böyle soğuk olmazdı haziran geceleri. Bu titreyişin sebebini o an olmasa bile, bir zaman sonra anlayacaktı muhakkak. Onu titreten ne ince giyinişi ne haziran gecesiydi. Onu titretip kanını donduran, sevgilinin hatırasıydı. Bir an için o gecenin tadını çıkarsa, uzatsa başını güneşten kurumaya başlamış yoncalara, dinlese ateş böceklerinin şen cızırtısını, izlese koyu lacivert gökyüzünü yıldızlar birleşip onun da gönlündekinin resmini çizerdi. Ama Azat bunun yerine oturduğu yerden doğrulup ağır ağır yürümeye başladı nereye gittiğini bilmeden. Ayakları onu bir yerlere götürüyordu evet, fakat o aklının kaldığı yerdeydi hala. Koparamıyordu ruhunu oradan. Çekip getiremiyordu bedenine geri. Bunun için çabalamıyordu da zaten.

Attığı adımların yönünü bilmeden, sayısını bilmeden yürüyüp durdu ta ki ayağı takılıp dizlerinin üstüne kapaklanana kadar. Bakışlarını etrafında gezdirdi, hala nerede olduğunun farkında değildi. Gözlerini birkaç defa kırpıştırdı, görüntü netleşmeye başlamıştı. Dolunay aydınlatabildiğince aydınlatmıştı mezarlığı. Ay ışığının yansıdığı mezar taşları, mezarlığı olduğundan daha ürkütücü hale getirmişti. Düştüğü yerden doğrulup, üzerine bulaşan tozu toprağı silkeledi.

O da şimdi sizin gibi bir toz parçası dedi üzerini silerken. Sonra dediğine acı acı güldü. Üzerine bulaşmış tozu, sevdiği tek kadın Maria'ya benzeteceğini ölse dahi düşünemezdi. Fakat şimdi o da kül olup rüzgârla Fırat'a savrulmuştu. Yine de dedi içinden, bununla yetinmeliyim. Yetinmek zorundaydı çünkü. Onunla bir daha asla bir araya gelemeyeceğinden emindi. Ruhu sonsuzlukta kaybolmuş, bedeni ise acımasız alevlerin içine teslim olmuştu. Geriye küller kalmış, onlar da Fırat'a savrulmuştu işte.

Ve bir daha ruhları asla bir araya gelemeyecekti. Avuçlarının içinde küçük sevgilisinin sıcak ellerini hissedemeyecekti. Bir daha asla ama asla gök mavisi gözlerinde kaybolamayacaktı. Azat için artık hiçbir şeydi her şey.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 19, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

PaylineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin