54 - Veda
Hayat gördüğümüz hiçbir şeye benzemez, kendine has bir şeydir ve tuhaf kuralları vardır.
İyiler ilk gider mesela.
Ya da kalbi temiz olanlar daha çok acı çeker.
Hayatın adil olmadığı doğrudur, kimse bunu inkar edemez. Kendi isteğine göre oynar, işine gelmeyeni yapmaz. Bazen canı sıkılır ve düz giden hayatı yokuş aşağı sürüklemeye başlar. Benim yokuş aşağı sürüklenmeye başlamam büyücü olduğumu öğrendiğimde başlamıştı ama daha o günlerde her şeyin mahvolduğunu fark edememiştim.
İlk fark edişim yeşil asalılar tarafından geri çevrilmemle başlamıştı. Sonrası peşi sıra gelmişti zaten. Son darbe ise Tolga olmuştu. Bir enkaz gibi yolun sonunda yatıyordum.
Hayatın kontrolü elimizde miydi gerçekten? Değiştirebileceğimiz şeyler var mıydı yoksa her şey çoktan yazılmış mıydı? Eşyalarımı toplarken bu soruyu düşünüyordum. Yurt dışına gitmeye karar vermiş olmak benim irademde miydi gerçekten yoksa hayatımın belli olan alanlarından birisi miydi?
Bazen hayatın bizim kontrolümüzde olmadığını düşünmek beni mutlu ediyordu. O zamanlarda yanlış bir şey yapmaktan korkmuyordum çünkü zaten bu kaderimde yazılı bir şeydi. Kaderimdeki şey nasıl yanlış olabilirdi ki? Ama her şeyi de kaderin üstüne yıkamazdım, bu da doğru gelmiyordu bana.
Bu seferki dönüm noktamda kaderin parmağı olduğunu düşünüp kendimi rahatlatıyordum. Yanlış bir şey yoktu, kaderimde yazılıydı bu. Gitmek zorundaydım çünkü bu kaderimin bir parçasıydı. Değil mi?
Telefonumu elime alıp Merve'yi aradım. Telefon çalarken yatağıma oturup aynadan kendime baktım. "Mehir, selam canım!"
"Nasılsın?"
"İyiyim ya sen? Haberleri gördün mü?" Gazetede tekrar Tolga ve Nilsu ile ilgili bir haber çıkmıştı. Bir kafede çekilmiş fotoğrafları paylaşılmıştı, baş başaydılar. Muhtemelen Tarık amca dediğimi yapması için Tolga'yı zorluyordu. Kızmıyordum, kıskanmamaya da çalışıyordum.
Bir keresinde Tolga'nın bana dediği gibi, kaybettiğim bir maçı ilk görüşte anlarım.
Bir diğer haber ise Tolga ve Nilsu'nun katıldığı bir davettendi. Çekilen fotoğrafta Nilsu ne kadar gülücük saçıyorsa Tolga da bir o kadar somurtuyordu. Bir dahakine birlikte gideriz dediğim davetti bu. Bunu ona söylerken geleceğimizin olmadığını biliyordum, ilişkimizi bitirmeyi aklıma koymuştum bile ama yine de bir dilekti içimden geçen, bir ümit.
"Gördüm." Ahmet'le birlikteyken çıkan haberden herkes bana mesaj atmış ve neler döndüğünü sormuştu. Ben de mecburen zorunlu bir ayrılık yaşadığımızı ve Tolga'nın buna zorunda kaldığını anlatmıştım. "Artık boşverdim, yakında onlardan sıkılır başkasının haberlerini çıkarırlar."
"Üzülme sakın tamam mı, Tolga mutsuz gözüküyor epey. Seni hala seviyordur." Gülümsedim hüzünle. "Evet." dedim. "Neyse ben başka bir şey için aradım seni. Bizim ekibi toplayıp hasret gidelim mi?"
Bir başka yalan. Gideceğimi ve okulu bıraktığımı kimseye söylememiştim. Demir bile bilmiyordu. Bunu olağanca gizlemek istiyordum çünkü biliyordum ki herkes beni vazgeçirmek için elinden geleni yapacaktı. Sevdiğim kişilerle boş münakaşalara girmek istemiyordum.
"Ayarlayabilirsek harika olur, dur bir ben gruba yazayım."
"Ben her yere gelebilirim, kendinize göre ayarlayın." Vedalaşıp telefonu kapattık.
Onlara veda etmek istiyordum, son kez görmek istiyordum. Birlikte upuzun bir yıl geçirmiştik. Yatılı okumasaydık bu kadar kaynaşabilir miydik bilmiyorum ama yatılı okumak bizi daha da yakınlaştırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐎𝐘𝐋𝐔 𝐀𝐕𝐈
Fantasy𝐒𝐎𝐘𝐋𝐔 𝐀𝐕𝐈 │Her bir rengin anlamı vardır derler lakin hiçbir rengin anlamı hayatı pamuk ipliğine bağlayacak kadar tehlikeli olmamıştı. © audrisimpavi...