Her şeyi Akın’dan öğrenmem iyi mi olmuştu yoksa kötü mü karar veremiyordum. Öğrenmek için direttiğim şeyin canımı bu kadar yakacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Yüzümü sıvazlarken bundan sonrasını düşündüm. Ne yapacaktım? Akın’ı nasıl affedecektim? Seyhan’ı aklımdan çıkaramazken bunca suçu yüklediğim Azer’e nasıl davranacaktım? Yamaç amcamla ne yapacaktım peki, böylesine bir acı yaşadığı için üzülecek miydim yoksa düşünmeden yaptığı yanlışlar için kızacak mıydım?Düşüncelerimle boğuşurken nefes alamadığımı hissettim. Duvarlar üstüme üstüme geliyor Akın’ın sesi kulaklarımda çınlıyordu. “Amcam Azer’i seçim yapmak zorunda bıraktı.” “Ben düşmanlarla ortaktım Karaca” “Seyhan düğün günü kendini vurdu” “Dedemizi, amcam öldürmek zorunda kaldı” “Yücel’le iş birliği yaptım” “Onu kurtardım” “Yücel’le…”
Gözlerimi kapatıp öfkemi kontrol etmeye çalıştım. Yücel… Yücel… Her şey bu adama çıkıyordu. Zamanında etrafımızda olduğu evimize girip çıktığı aklıma gelince karnıma ağrılar saplanıyordu. Söyledikleri zihnimde dolaşırken mantıklı düşünemiyordum. Akın’ın bugüne kadar yaptığı her şeyi bir şekilde kabul edilebilirdim, öfkesinin ileride çok can yakacağını biliyordum ve bunu yaparken acımasız davranacağını da biliyordum ama Yücel… Bu kadarı çok fazlaydı. O adam ailemizi mahvetmişti. O adam, o adam Akşın’ın katiliydi.
Akşın’ı hatırlayınca daha fazla sabredemeyeceğimi anlayıp sonrasını düşünmeden kendimi dışarı attım. Taksi bulma umuduyla durmadan koşarken kulaklarım uğulduyordu, ne yağmura ne de arkamdan koşturan Yılmaz’a aldırıyordum. Aklımda sadece Akşın vardı.
Ana yola çıktığımda Yılmaz hala peşimden koşuyordu, sağa sola bakarken gelen taksiyle rahatlayıp durması için işaret verdim. Hızlıca taksiye bindiğimde nefes nefese kalmıştım. Rahatlamak için derin nefesler alsam da bir işe yaramıyordu. Boynuma bir ip dolamışlar ve nefes aldıkça o ip daha fazla sıkıyormuş gibi hissediyordum.
Taksiden inip mezarlığa adım attığımda bacaklarım titremeye başladı. Buraya defalarca gelmiştim ama hiçbirinde kendimi bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Adım gibi bildiğim yolda titrek adımlarla yavaşça ilerlerken aile mezarlığımıza on on beş adım kala durdum ve ilk kimin yanına gideceğimi düşündüm. O kadar çok kayıp vermiştik ki. Bir süre boş gözlerle mezarlara baktım yağmur iyice bastırdığında düşünmeyi bırakıp ilk başta dedemin mezarına gittim. Oturup uzun zaman konuşmak istesem de aklıma Yamaç amcam gelince vazgeçtim, hazır değildim. Muhtemelen hayatım boyunca hazır olmayacak ve bu gerçeğin altında ezilecektim. Ben bu haldeyken amcamın nasıl olduğunu düşünemiyordum bile. Sonra sırayla Sena’nın, amcamın ve Acar’ın mezarına gittim.
Akşın’ı en sona bırakmıştım, onun yanına geldiğimde bir süre mezar taşını izledim. Donmuş gibiydim, ağladığımı bile yanağımda hissettiğim sıcaklıkla anlamıştım. Gittikçe hızlanan yağmurla tepeden tırnağa ıslandığımı hissediyordum. Ne bedenimi taşıyabiliyordum ne de öğrendiğim gerçeklerin ağırlığını. Ayakta daha fazla duramayacağımı anlayınca mezarın başına çöktüm.
Vakit kaybetmeden yağmurdan ıslanmış toprağın üstündeki yabani otları temizlemeye başladım ne zaman gelsem ilk bunu yapardım. O, her zaman tertemizdi toprağı da temiz olmalı diye düşünürdüm. Toprağa dokundukça sanki özlemim daha da artıp dayanamayacağım bir boyuta ulaşıyordu. Gerçekten üzgün olduğumu düşündüğü zamanlarda yatağıma gelip bana sarıldığı zamanları hatırladım. Burada olmasını ona tekrar sarılabilmeyi diledim hatta hayatım boyunca Akşın’a bu kadar fazla sarılmak istediğim başka bir an olmamıştı. Yarı uzanır şekilde durup kollarımla toprağı sardım, tıpkı Akşın’ı sarıyormuş gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEMHERİ
Fanfic"Yaralarınla duruyorsun, göz önündesin, saklanmıyorsun... Biri elini uzatsa tutacak ama uzatmamış." "Sen de çok yara almışsın ilk gördüğümde böyle değildin. Üstün başın yara içinde olsa da kalbin apaçık ortadaydı. Şimdi yüzündeki yaraları kapatırken...