Bölüm 9

1.2K 48 1
                                    


        Kumsal kendisinde bir şeylerin değiştiğini belli belirsiz hissediyordu. Tarif edemiyordu fakat yabancılaşıyordu. Ne buraya ne de kendi zamanına ait hissediyordu. Bazen etrafına bakıp ben ne yapıyorum burada diye düşünüyordu. Sanki zaman akıyor ve o sadece izliyordu. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Kişiliğini de yavaş yavaş kaybetmeye başlamıştı. Zaten buraya geldiğinden beri o, o değildi. O, Kali olmuştu. Bazen çığlık atıp ben Kumsalım diye haykırmak istiyordu. Derdini birilerine anlatmak istiyordu fakat kimse yoktu. Boğulduğunu hissediyordu. Bu bir lanet miydi? Belki de onu buraya getiren lanetin etkisiydi. Bunu bilmesinin imkanı olmasa da bu şekilde düşünmek kabul edilebilirdi.

        Buraya geldiğinden beri ona yakın davranan tek kişi Şummiri idi. Onun dışında kimsesi yoktu fakat onu kırmıştı. Yakıcı bir pişmanlık hissetse de olanlar onun tercihleri yüzünden olmamıştı. Bu yola sürüklenmişti. Prens tarafından ya da belki kader. Her ne kadar prens ile aralarında bir gerginlik olsa da garip bir şekilde ona güveniyordu. Onu öldürecek olsa çoktan öldürürdü fakat o kesin bir kanıt olmadan bunu yapmayacak kadar adil bir adamdı. Aynı zamanda Kumsal, prens ile aralarında bir bağ olduğunu hissetmeye başlamıştı. Özellikle onun kişisel hizmetkarı olduğundan beri daha fazla vakit geçiriyorlardı ve bu sayede bağ da güçleniyordu. Gerçi Kumsal, bu bağın sadece kendisi tarafından hissedildiğine kesinlikle emindi.

       Oda arkadaşı, Nikalmati'nin casus olduğunu anlamasının üzerinden üç gün geçmişti. Başta Kumsal hemen gidip prense söylemeyi düşünmüştü ama biraz düşününce bir işe yaramayacağının farkına varmıştı. Nikalmati, ondan daha uzun süredir prense hizmet ediyordu. Onun sözüne karşı kendisininkinin bir anlamı olmazdı ve kendisini aptal durumuna düşürürdü. Üstelik bunu kanıtlayamazsa muhtemelen prens ona bir daha şans vermezdi. Şimdi bile prensin ondan şüphelendiğini ve gözünün önünde olması için onu hizmetkarı yaptığını anlamıştı. Bir ipucu bulabilirse hem prensin güvenini kazanırdı hem de onu kurtarırdı fakat bu şartlarda oldukça zordu. Prens sarayda nereye giderse onu da peşinden sürüklüyordu. Hal böyleyken Nikalmati'yi nasıl izleyebilirdi ki?

      Bugün de diğer günler gibi prensin peşinden gezmek zorunda kalmıştı. Üstelik Nikalmati ortalarda gözükmüyordu. Sarayın dış avlusuna gelmişlerdi. Prens kılıç talimi yapacaktı. Buradaki tek kadın kendisiydi ve askerlerin hepsi ona gözlerini dikmişti. Kali kesinlikle güzel bir kızdı. Kumsal kendisine dikilen gözlerden o kadar rahatsız olmuştu ki taş bir kolonun arkasına saklanma gereği hissetti. Kendini yorgun hissediyordu. Prens bir türlü durduğu yerde durmuyordu ve beraberinde onu da sürüklüyordu. Yere çöküp dizlerini kendine çekti. Kollarını dizlerinin üzerinde kavuşturdu ve kafasını kollarına dayadı. Gözlerini kapatmıştı. Prens talim yaparken ona ihtiyaç duymazdı.

"Hey küçük kız! İyi misin?" dedi derinden bir ses. Kumsal ise duyduğu sesle sıçradı. Kalp krizi geçirebilirdi. Yavaşça kafasını kaldırdı. Neyse ki prens Zannanza değildi. Bu adamı da bir yerden tanıyor gibiydi ama emin olamadı. 

"Evet. İyiyim teşekkürler." dedi hızla yerinden kalkarak. Kızın bu kadar hızlı olması adamı da şaşırtmıştı.

"Peki o halde kendine dikkat et." dedi ve onu süzdükten sonra talimin yapılacağı alana doğru ilerledi. O sırada Kumsal hızla adam inceledi. Uzun boylu ve yapılı bir adamdı. Asker olduğu kesindi. Kahverengi kulak hizasında saçları vardı. Kalın kaşları, küçük kahverengi gözlerini çerçeveliyordu. Köprülü bir burnu ve kalın dudakları vardı. Buğday teni ile beraber değişik bir havası vardı. Yakışıklı denebilirdi ama Zannanza kadar değildi. Bir an düşündüğü şeylerle şaşırdı. Neden onları kıyaslıyordu ki? Derin bir nefes aldı. Biraz sakinleşmişti ki karşı taraftaki kapıdan giren adamı görünceye kadar. Bu kendisine sarılan adamdı. Kendisine sarıldığı zamanın aksine yüzünde sert bir ifade vardı. Göz göze geldiler ama Kumsal hemen bakışlarını çekti.

KaliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin