Sevişilen gecenin ardından boş bir yatağa uyanmak hoş değildi.
Çok bir seks deneyimim olmasa da, bunu söyleyebilecek kadar incinmiş hissediyordum sabah Mark'ı yanımda bulamayınca.
Sofrada söylediği şeyleri tam olarak beynime yedirememişken, bir de tek gecelik seks işçisiymişim gibi bir davranışa maruz kalmak beni üzmüştü.
Ama sorgulamayacaktım. Ne dün anlattıklarını, ne seviştiğimiz anı, ne beni bırakıp gidişini...
Yorgundum.
Ayrıca yıllardır kırıla yıkıla öğrendiğim önemli bir şey vardı; herkesin kendisine göre doğrusu olurdu, herkes kendisine göre haklıydı.
O halde, bir şeyleri değerlendirmek, doğruya yanlışa, haklıya haksıza karar vermek, sorgulamak bana düşmezdi.
Ki böyle bir ayrımın, hakkın olduğuna bile inanmıyordum.
Yatağın kenarındaki notta Mark, gece işe çıkacağını, benim de onunla gitmek zorunda olduğumu, evi yarın için terk etmemiz gerektiğini yazmıştı.
Sormak istiyordum ama istemiyordum.
Nedenini öğrenmek istiyordum ama istemiyordum.
Her şeyi yapmak istiyordum ama hiçbir şey yapmak istemiyordum.
31 günden biri gitmişti.
Bugün itibari ile 30 gün kalmıştı.
Yarından sonraki gün eve döndüğümüzde, 28 gün kalacaktı.
O halde artık düşünmeden ölüme ilerlerken, Ten'in yasını tutmama, Mark'ı sorgulamama gerek yoktu.
Yakışıklı katilim bana ölümüme dek eşlik ediyorken, bunu bozacak hiçbir şey yapmayacaktım. Seviştiğimiz gecelere, kalbime dokunmasına izin verecek, sonra da ölüp gidecektim.
Düşüncelerden boğuluyordum. Yüksek miktarda düşünce zehirlenmesi yaşıyordum. Tıbben kendime bu hastalığın tanısını koymuştum.
Düşünmeyi bırakarak Mark'ın aldığı eşofmanlardan birini altıma giydim, üstüne de rastgele bir tişört çekip giydim.
Vakit gelmişti, Mark'ın yanına indim. Ben ceket giyerken, onun arabanın anahtarını koltuğun üzerinden alışını izledim.
"Gidelim." Diyerek, kafasıyla, açtığı kapıdan geçmemi işaret etti.
Yürüdüm, önünden geçip gecenin karanlığına adımımı attım.
Uzun zaman sonra ilk kez dışarıdaydım.
Mark ardımdan kapattığı kapıyı kilitledi, anahtarı kapının kenarına astı.
Kimin geleceğini, ne olacağını merak ettim.
Ama sormak için, duymak için yorgundum.
Sonunda arabaya bindiğimizde, oturduğum koltuğu biraz geriye indirerek ayaklarımı torpidonun üstüne doğru uzattım.
Mark bakıp sırıttı. Gülüşü hoşuma gidiyordu.
"İlginç birisin. Onlarca insanı öldürmüş olan benden korkmuyorsun, aksine yanımda fazlasıyla rahat davranıyorsun, hatta benimle sevişiyorsun."
Ben de sırıttım.
"Ölümden korkmayı kesen birinin tek korkusu ölmemek oluyor Mark. Fazla abartmaya gerek yok bir şeyleri."
Kafasını salladı. Arabayı çalıştırıp sürmeye başlarken, gözlerimi ona diktim. İzlenmekten rahatsız olmuş gibi kıpırdandı.
"Ne oldu?" Bir an için bana bakıp önüne döndü, sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Kapanı (MarkHyuck) ✔
FanficMark öldürmek için yaratılmıştı. Donghyuck ölmek için Tanrısına yalvarıyordu. Yolları kesişti. Her şey değişti. "Ben ölüme aşıktım, ben göğe aşıktım. O öldürmeye aşıktı, o adalete aşıktı. Bir gece, kesiştik, tanıştık, yarımlaştık. Ben ona aşıktım, b...