Aynanın karşısında kendisine bakan kişi o mu yoksa başkası mı diye düşünüyordu. Kafasındaki düşünceler beynini tırmalıyor gibiydi. "Şu an yapmakta olduğu şey mantıklı mı?" diye düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Kendine uzunca bir süre baktıktan hemen sonra ayaklandı ve valizine baktı. Oysaki bulunduğu yerden ayrılırken içine doldurmak istediği daha çok şey vardı... Örneğin anıları. Belki dolabında ona hediye olarak gelen eskimiş bir kazak, belki özel bir günde yerden aldığı önemsiz görünen bir taş parçası. Onlara çöp gözüyle bakan insanlar daima gerçek körlerdi onun için. Fakat onları geride bırakmaktansa bu anıları hatırlayan tek kişi olduğuna daha çok üzülüyordu. Artık vakit gelmişti, içler acısı bir yüz ifadesiyle etrafına son bir defa bakıp olduğu yeri terk etti.
Keşke hayatındaki herkese "Bunu istemiyorum!" diye bağırabilmeyi diledi içinden. Ama herkes her şey kusursuzmuş gibi davranmaya devam ediyordu, sanki onun için en iyisi buydu da kendi farkında değilmiş gibi. Havaalanı evine yalnızca birkaç kilometre uzaklıktaydı. Kısaca yalnızca dakikalar alacaktı oraya varması. Şaka gibiydi hepsi, ardında minicik bir acı bırakmış olmak için dua etti. En sonunda o birkaç kilometre metrelere dönüştü ve oradaydı. Tek yapması gereken beklemek ve kendi uçağının anonsunu kaçırmamaya özen göstermekti. Ailesi ondan kurtulduğu için mutlu olacaklardı ki her şeyi seve seve onun için hallettiler. Kafasını kurcalayan tonla soru olması yetmiyormuş gibi bir de arkadaşları ona veda etmeye geldi. Hepsi oldukça memnun gözüküyorlardı. Sanki ailesi gelmeleri için para vermiş gibiydi. Sarıldılar, görüştüler, konuştular. Söyledikleri her şey her zamankinden daha iğneleyici gelmişti ona ve daha çok canını yakmıştı. Onlara sorsa geride bıraktığı anılardan birini bile hatırlamayacaklardı.
O beklediği an gelmişti sonunda. İçinde oluşan heyecanla karışık üzüntü sanki bir tür işkenceydi onun için. İlerlemeye başladı daha tam veda edemeden, çünkü etrafındakiler acele etmesini söylemekle meşgullerdi. Kimse onu kırık cam parçaları dolu bir yolda acılar içinde zorla yürüttüğünün farkında bile değil gibiydi.
Koltuğunu bulup oturduğunda rahatça acıyan kalbini tutup acısı dinene kadar bekleyebilecek gibi hissetmişti. Yanına henüz kimse oturmamıştı. Arkasında tek çocuklu çekirdek bir aile, önünde ise bu yaz sıcaklarında tatile gidecekleri belli olan bir arkadaş grubu vardı. Nereye baksa kıskanacak gibi görünüyordu. Etrafındaki insanlara bakınırken birden bire hatırladı, gördüğü şeyleri hiç yaşayamamıştı. Hep istemişti uçaktaki diğer insanlar gibi olmayı ama olamamıştı. Bu sırada gözünden dökülen gözyaşları kanından daha ağırdı. Sonra da düşündü, "Acaba dünyanın öbür ucuna giderken yıkılan tek ben miyim?"