3.Bölüm

82 15 127
                                    


"Kiminin babası padişah, sorunu çözer,

Kiminin babası fotoğraftan gülümser..."

Hayat bazen bizleri yorabilmek için elinden geleni yapabiliyordu. Bunun için çok çabalıyordu. Bizse onun bize oynadığı oyunu bozmak için elimizden geleni yapıyorduk. Fakat bazen pes edebilirdik. Bu normal bir şeydi ama her zaman pes etmek bizleri yorabilirdi. Asıl sorun da buydu zaten. Pes etmekten yoruluncaya kadar pes mi edecektik yoksa pes etsekte bu oyun bitene kadar hiç yorulmamış gibi devam mı edecektik?

Mesih saatlerdir kitabın içinde bir şeyler aramaya çalışıyordu ama hiçbir şey bulamamıştı. Oğuz dışarıda ne yapacağımız hakkında şeyler araştırıyordu. Bense hâlâ ne yapmam gerekeni bulamamıştım. Bize ne olacaktı? Ne yapmamız gerekiyordu? Bilmiyordum. Yanlış bir şey yapmaktan korktuğumdan bir eylemi de gerçekleştirebileceğimi sanmıyordum.

"Bizden bir kişi daha olması iyi bir şey mi sence?" Diye sormuştum Mesih' e. Bu sorunun cevabını öğrenmek istiyordum fakat bir şey engel oluyordu buna.

"Emin ol ben de bu sorunun cevabını almayı çok istiyorum." Biraz düşündükten sonra vermişti cevabını. Yüzünde çok garip bir ifade vardı, hepimizinki gibi.  Sanki cevabını biliyordu, söylemek istemiyordu.

"Hiçbir şey bulamıyorum. Çünkü kitap dördümüz olmadan tamamlanmıyor." Dedikleriyle kaşlarımı çatmıştım. Kitabın bizimle nasıl bir bağlantısı vardı ki?

"Ne demek istiyorsun?" Cevabını bildiğim soruları sormaya devam ediyordum.

"Yalan söylemeyi hiç beceremiyorsun Rüya." Becerememek söylemeyeceğim anlamına gelmezdi ama öyle değil mi?

"Yalan söylemediğimden beceremiyorumdur." Sırıtarak kitaba olan odağını bana çevirdi.

"Yalan söylemiyorum diyen insanlar dünyanın en korkunç yalancılarıdır biliyor musun?"

"Bilmiyorum." Ses tonlarımız gittikçe yükseliyordu ve ben artık yalanımın ortaya çıkmasından korkar olmuştum.

"Sana gelen mektup hakkında ne söyleyeceksin? Onu da mı bilmiyorsun?"

"Sen nereden biliyorsun bana mektup geldiğini?"

"O mektuptan hepimize gelmişti çünkü."

Sanki bir şey istermiş gibi bakmalarına anlam veremediğimden bunu sordum.

"Mektubu sana mı vereyim neden öyle bakıyorsun?"

"Hemen." Cebimdeki mektubu ona uzattım ama mektubu açtığındaki surat ifadesi sanki mektubu değil de yanlış bir şeyi vermişim gibiydi.

Bu kağıtta hiçbir şey yazmıyor." Elindeki kağıdı alıp yazılara baktım ama harfler yoktu. Yazılı olan hiçbir şey şu an yazılı değildi.

"Bunu sen yapmadın değil mi?"

"Elbette ben yapmadım. Nasıl silinmiş olabileceğini de bilmiyorum."

"Yağmur çok yağıyordu, oradan silinmiş olmasın?'

"Sayfa bembeyaz olmuş, yağmur silemez."

"Cebinden hiç çıkardın mı?"

"Hayır."

Aramızda uzun bir sessizlik oluştu. Yazılar nasıl silinirdi gerçekten bilmiyordum. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu.

"Senin çıkarmamış olman kimsenin çıkarmadığı anlamına gelmiyor."

Ağaç eve giren kişiye ikimizde baktığımızda Oğuz olduğunu gördük. Neden bahsediyordu?

ÖLÜM / KâbusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin