⚘KARŞILAŞMA⚘

419 69 61
                                    

Gidiyorduk...

İşte, şu anda gönüllü olan 100 kişi ile beraber merkez binasının kapısının önünden geçiyorduk. İçerisi karanlık ve kasvetliydi. Sanki ilerledikçe demir'den yapılmış büyük duvarlar üzerimize doğru gelicek ve içinde bulunduğumuz arabayı ezip toz edicek gibiydi.
Kendimi toparlayıp diğerleri gibi ileri doğru baktığımda şöförün camından açıkça görünen "Merkez Binasına Hoşgeldiniz" yazısını okuyup tekrardan arkama geri yaslandım. Araba ilerledikçe içimdeki heyecan duygusundan dolayı yerime daha çok sinerken bana bakan karşımdaki kızıl saçlı çocukla göz göze geldim. Gözlerimi ondan ayırıp tulumundaki yaka kartına bakınca adının Chanyeol olduğunu gördüm. Tekrardan gözlerimi yüzüne dikeceğim sırada Merkez Binasından çıkan yüksek sesli alarm yüzünden kulaklarımı diğerleri gibi kapatıp gözlerimi yumdum. Şöför tok kalın sesi ile beraber korkmamamızı, sadece prosedür gereği yapıldığını söyledi. Aniden o kargaşa sırasında 100 kişinin arasından duyalan gür kahkaha sesi ile beraber gözlerimi açıp ellerimi kulaklarımdan çekerek sesin geldiği yere baktım. Aslında nerden geldiğini anlamam çokta zor olmadı çünkü karşımdaki kızıl saçlı çocuk bana bakarak sırtını geri vermiş bir şekilde gülüyordu. Ona derdinin ne olduğunu sorduğumda yüzündeki gülümsemesi solup bir anda tavırları donuk bir hal aldı. Benle konuşmuyordu ve sadece yüzüme bakıyordu. Herkes gibi. Bense tüm gözlerin bana çevrilmesi ile beraber oturduğum yere daha çok sinip gözlerimi ondan ayırarak yanımda getirdiğim bilekliğim ile oynamaya başladım. Buraya gelmeden önce bize anlatılanlarda kimse ile konuşmamamıza dair bir maddeden bahsedilmişti. Bu yüzden prosedürlere uymak zorundaydık. Yani en azından burada kalmak ve o 12 kişinin içine girmek istiyorsak.

Tahmin edebiliyorum. Neden buraya geldiğimi sorguluyorsunuzdur. Ama emin olunki buraya gelen 100 kişi ile vereceğim cevap gene aynı olucaktır.

"Bende bilmiyorum"



Arabadan inip Merkez Binasının içine giriş yaptığımızda girişteki görevliler üzerimizdeki kıyafetleri çıkarmamız gerektiğini söyleyip giymemiz için bize yeni kıyafetler verdiler. Kıyafetlerimizi giydikten sonra bizleri dörderli sıralar halinde yukarı çıkartıp tek tek kan tahlillerimizi aldıktan sonra büyük salon denilen yere doğru götürdüler. Salona giriş yaptığımızda dikkatimi çeken ilk şey U şekilinde bir projeksiyon ekranına sahip olması oldu. Bütün alanı kaplayan beyaz ekran oturma yerlerinin karşısında duruyordu. O sırada bir kaç tane çalışan gelip bizleri tek sıra halinde oturma yerlerine oturttu. Gerekli önlemleri alıp kurucunun geleceğini ve önemli bir konu hakkında konuşma yapacağını söyleyerek acele bir şekilde çıktılar. Çalışanlar çıktıktan sonra etraftaki herkes bir anda hiç bir şey olmamış gibi aralarında konuşmaya başladı. Tabi benim dikkatimi hemen odanın dört köşesinde bulunan kameralar çekti. Benimle beraber, bir kaç sayılı kişi dışında herkes konuşup muhabbette dalmıştı bile. O sırada artık sinirlerimin cidden git gide yükseldiğini fark ettim. Ben bunlara kafa yorarken giriş kapısından ani bir ses gelince bütün dikkat oraya verilip büyük bir sessizlik oluşmuştu alanda. Kapı açıldığında içeri 1.80 boylarına yakın, siyah takım elbiseli ve elinde bir kaç prototip taşıyan bir adam girmişti. O adama bakan herkes gelenin kurucu olduğunu anlamıştı. Bu yüzden susmayı tercih ederek onu benim ve diğerlerinin yaptığı gibi dinlemeye başladılar. Adam konuşmasına buraya gelmemizin onlar için büyük bir mutluluk olduğunu söyleyerek başladı. Ayrıca bu görevi harfiyen yerine getirip dünyayı bu virüsten kurtarmamız gerektiğini üstüne basa basa ima etti. Ardından elinde getirdiği üç tane prototip tüpünü alanın ortasında duran kürsüsüne doğru giderek koydu ve kendini oraya yaslayarak ellerini pantolonunun cebine götürdü. Bize bakarak bu günki programımızı gözden geçirdiğini ve bir takım egzersizlerden geçmemiz gerektiğini söyledi. Bir kaç dakika sonra bu salona çalışanların tekrardan gelip hepimizi en yukarıdaki kapalı parkura götüreceklerini, bu yüzden şimdiden hazırlanmamız gerektiğini söyledi. Hazırlanmamız için ise bize iki dakika verip masaya koyduğu prototipleri bırakarak salondan büyük bir hızla çıktı.
O sırada hala gözlerimi, takılı kaldığı kameralardan ayıramıyordum. Yaptığımız her hareketi izleyip genel kurula rapor ediyorlardı bu yüzden yanlış bir şey yapmamalıydım. Fakat inatla bu odada hala konuşanlar hatta ayağı kalkıp kürsünün önüne giderek kurucunun bıraktığı prototiplerle oynayanlar bile vardı. Tabi bu yaptığı hareketler onlar için çokta fazla sürmemişti çünkü kapıdan aniden gelen bir grup çalışan onları kollarından sürükleyip salondan atarak yaka kartlarını almışlardı. Bu da demek oluyor ki cidden burada hem çok dikkatli hemde çok korkusuz olmalıydık. Çünkü benim bünyeme sahip birinin böyle ani hareketleri kaldırabileceğini sanmıyordum. Buraya gelmem ise ap ayrı bir olaydı zaten.



Çalışanlar bizi kapalı parkura götürken yanımda duran çocuğun boynundaki kolyeyi tutarak bir şeyler fısıldadığını duydum. Yaka kartına bakınca adının Suho olduğunu öğrendim. Benden kısaydı ve alnına gelen kakülleri gözlerini kapatıyordu. Yüzüne biraz daha dikkatli bakmak için kafamı eğdiğimde onu ürkütmüş olmalıyım ki sıkı bir şekilde kolyesini tuttuğu elini aşağı indirip bana doğru baktı. Onun bu ani hareketiyle bende tırsıp geriye doğru gittim, fakat arkamdaki birine çarpıp bir anda kendimi tekrardan önde buldum. Arkamı döndüğümde benden uzun ve sarı saçlı bir çocuğun kolunu acı içinde tuttuğunu gördüm. Yaka kartına baktığımda adının Luhan olduğunu öğrendiğim çocuk yüzüme donuk bir şekilde bakmaya başladı. O sırada etrafımızdaki kişilerde bizim olduğumuz tarafa baktılar. Bense bütün dikkati daha fazla üzerime çekmemek için önüme dönerek normal bir şekilde yürümeye devam ettim. Fakat ön taraftan arkaya bakarak gülen Chanyeol adındaki çocuğu görmem ile birlikte salonda içimde oluşan sinir duygusu bir anda tekrardan ortaya çıktı. Ona kafamı sallayıp ne bakıyorsun gibi hareketlerde bulunduğumda önüne dönüp yürümeye devam etti. Kendimi toparlayıp aklımdaki kötü fikirleri attığımda karşımızda duran ve üzerinde 15.bölge yazan büyük demir kapıyı gördüm. Kapı yavaş bir
şekilde iki yana doğru açıldığında yanlarında içeri doğru girmemizi gösteren 2 ok işareti ortaya çıktı. Yürümeye devam edip büyük odaya doğru girdiğimizde bir sürü teknik alet ve parkurla karşılaştık. Burası o kadar büyüktü ki şu anda ailem ile yaşadığım evden bile kat ve kat genişti. Yaşadığım şaşkınlıktan dolayı bir kaç kişi ile beraber ağzım açık bir şekilde içeri doğru bakarken yanımda duyduğum ses ile irkilip geriye doğru çekildim.

"Ağzını kapat yoksa sinek kaçıcak."

Sesin geldiği tarafa doğru baktığımda yanındaki iki kişi ile beraber gülen Chanyeol'u gördüm. O sırada aklım başına daha yeni gelmeye başladı  ve öne doğru tekrardan gidip onu takmamaya çalıştım. Fakat bu salak hala konuşmakta direniyordu.

"Cidden burada 20 gün boyunca hiç kimseyle konuşmadan durabileceğini mi zannediyorsun?"

Sorduğu soru ile sinirlerimi bozmak için o kadar çok uğraşıyordu ki artık bir noktadan sona ona patlayacak gibi olmuştum. Ve bu dediğim çokta uzun sürmemişti. Çünkü en sonunda bütün gün boyunca konuşmadan durduğum bu yerde ilk kez biri ile konuşmak için girişime girdim.

"Evet senin aksine sanıyorum. Şimdi artık benden uzak dur."

"Ya durmak istemezsem? Sen mi durduracaksın beni?"

Alaylı bir şekilde söylediği cümleden sonra hareketlerimi tekrar ettiği için o sırada sinirden kan beynime sıçardı. Kendimi yanlış bir hareket yapmamak için o kadar sıktım ki boynumdaki yavaşça yukarı çıkan damarları bile hissettim. Fakat gene ona karşı istifimi bozmadan bu işi aramızda ve burada bitirmek için konuşmaya devam ettim.

"Evet Chanyeol gerekirse ben durdururum. Bu yüzden sakın girdiğim bu yolda beni tehlikeye atma yoksa kendim ile beraber senide yanıma çekerim. Hemde hiç acımadan."

"Bunu zevkle bekliyor olacağım."

"Biliyor musun...
  Sanırım bunu ölünceye kadar beklemek zorunda kalıcaksın."




↳Vote sınırı 30
↳Yorum sınırı 30,40

 Vínculo de amor Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin