Onu ilk gördüğümde Haziran sonlarıydı. O gün annemle meyve toplamak için köyün çıkışındaki meyve bahçemize gitmiştik. Ben kiraz ağacına çıkmış elimde minik açık kahverengi tonlarında el yapımı sepetime kirazları birbir koyarken dalların arasından karşıdaki çiftlerle çevrili, içerisinde rengârenk kır çiçekleri bulunan ve kenarlarda armut, elma gibi meyve ağaçları bulunan dikdörtgen şeklindeki bir bahçeyi fark ettim. Bahçenin ortasında İkindi güneşinin tenimizi yakan bu sıcağında koyu kahverengi yelelerini tıpkı denizin dalgaları gibi bir o yana bir bu yana savuruyordu. Tüyleri ise açık kahverenginde ve kuyruğu neredeyse ayaklarına kadar uzanıyordu. Yelesi ve kuyruğu sanki kuaförden çıkmış gibiydi. Benim dalgalı saçlarıma nazaran onun kuyrukları çok düz gelmişti. Sonra başını kaldırıp o cam gibi kahverengi gözleriyle dalların arasından ağzındaki otları yiyerek bana baktı. O an sanki bu atla aramda bir bağ kurmuştum.
"Çok güzel bir at." Ben içimden bunları geçirirken bir an annemin sesiyle irkildim.
"Sahra hadi kızım artık gitme vakti."
"Tamam, anneciğim geliyorum hemen."
"Gidip anneannenlere bu kirazları vermemiz gerek. Biliyorsun bunlardan reçel yapıyor."
"Biliyorum. Hadi gidelim."
Arkamı dönüp giderken aklım hâlâ o attaydı Sepetleri alıp annemin iş için aldığı küçük kırmızı kamyonetinin kasasına atıp ön koltuğa geçtikten sonra radyodan bir müzik açtım. Daha sonra camı sonuna kadar açıp bu sıcak havada rüzgârın yüzüme çarpmasına izin verdim.
Az sonra anneannemlerin evine gelmiştik. Ev Çanakkale'nin, Bayramiç ilçesine bağlı Yeşilköy köy' ün de bulunuyordu. Bölgeye özgü taş evlerden birisiydi.
Bahçesinde anneannemin yetiştirdiği sebze ve meyvelerden oluşan küçük bir tarla vardı.
İçinde ne ararsanız vardı. Domates, biber, salatalık, patlıcan ve daha birçok sebze bulunuyordu.Biraz sonra içerden o tatlı sesiyle anneannem çıktı. Anneannem, tombul yanaklı, kırlaşmış saçları yazmasının kenarlarından çıkmış, yaşından dolayı yüzünde kırışıklıkları belli olan, gözündeki numaralı gözlüğüyle sevimli bir kadındı.
Bu evde tek başına yaşıyordu. Ama tatillerde annemle hep yanına gelirdik.
"Gelmişsiniz çocuklar. Hadi arka bahçeye geçin sizin için sofra kurdum. Beraber yeriz."
"Ellerimizi yıkayıp geliyoruz hemen."
"Hadi Sahra ellerimizi yıkayalım."
Bu ise annem Feride. Kendisi orta boylu, saçları omuzlarının biraz altında kalan ve şu anda atkuyruğu toplamış bir vaziyette. Kafasında ise beyaz bir şapka var.
Meyve toplamaya giderken hep bu şapkayı takıyor.
Açık kahverengi gözleri ve kumral saçları var.
"Anne hadi gelin. Yemekler soğuyacak."
Bu seslenen ise benden tam dört yaş büyük olan ablam Sevda. O da tıpkı annem gibi orta boylu, açık kahverengi gözleri olan, ama saçları annemin veya benimki gibi dalgalı olmayan düz saçlı, güzel yüzlü bir o kadar da narin bir kız.
Ellerimizi yıkadıktan sonra annemle birlikte arka bahçeye geçiyoruz. Anneannem yine her zamanki gibi bize güzel yemekler yapmış. Dolmalar, pilav, salata kavurma sofrada ne ararsan var yani.
Sofra tam da anneannemin arka bahçesindeki büyük ceviz ağacının gölgesinde duruyor.
Bu sıcak hava da en çok istediğim şey.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FIRTINA ADIMLAR (Tamamlandı)
Teen FictionSahra' nın on yaşında gördüğü Yadigar isminde ki ata duyduğu sevgi onu ilerde bir jokey olmaya götürecek olan fitili ateşlemişti.