nom de guerre

5.8K 618 545
                                    

Sıcak şarap, şekerli parfümler ve sorumluluklar midemi bulandırırdı. Ama yükümlülüklerden nefret eder, yumuşak başlılıkla katlanmayı bilmezdim. Sırtıma bir zorunluluk daha yüklendiği bir akşam üstündeydik.

Seokjin hyung öğrencileriyle birlikte hazırladığı bir organizasyonun toplantısından sonra bizi evine çağırmıştı. Takılmak için çağırmadığını anlayacak kadar tanıyordum onu, bu yüzden ya kızacak, ya ciddi bir konuşma yapacak ya da o gün yaşadığı bir şey hakkında içini dökecekti. İkinci ihtimale oldukça yaklaşmıştık çünkü her ne kadar iyiliğimi düşünse de bana sormadan benim adıma önemli bir karar almıştı.

Önüme koyulan büyük cam bardaktaki suya kaşlarımı çattığımda Jimin sinirli ifadesini takınarak parmaklarıyla çatık kaşlarımı düzeltti. "Hiç su içmiyorsun Taehyung. İçeceksin bunu."

"Seokjin hyung! Jimin bana her gün zorla sekiz bardak su içiriyor, sürekli işemek için kaç kere güzel yatağımdan çıkıyorum haberin var mı?" Kollarımı birbirine bağlayarak yumuşak koltukta oturduğum yere iyice sinerken yanımdaki pofuduk yastığı taklit ediyor gibiydim.

Hyung "Haklı. Kaç kere dedim, sodanın içindeki suyla ihtiyacını gideremezsin." derken yeni giydiği tişörtünün altından karnını kaşımış, ardından elindeki soju şişesini açmıştı.

"İyi de su içiyorum ki ben."

"O yüzden mi her doktorun bana arkadaşınızın bol bol su içtiğinden emin olun diyor?" Pembe saçlarını bu sabah iyice koyulaştırmış olan Jimin güzelim parlak saç tellerinden parmaklarını geçirirken yanıma kurulmuş, taklit ettiğim yastık sırtı ve koltuk arasında gözden kaybolmuştu. Tekrar önüme dönüp suyu elime aldım.

"Pizzanın üstünde bile su var! Tüketiyorum işte."

"O yağ."

"Aman neyse ne, ikisi de ıslak işte." İkisine de dil çıkardım ve az önce midemde sindirilmeye başlamış olan pizzanın üstüne içtiğim için midemi bulandıran suyu birkaç yudumda bitirdim. "Ee hyung? Önemli bir şey yok değil mi?"

Profesörle olayımızı öğrenmiş olabileceği ihtimali yüzünden buraya gelene kadar altıma etmemiş değildim, temkinli adımlarla ilerleye ilerleye konuyu açmasını beklemekten başka çarem yoktu. Bana özgü ruhsuz boyun eğme ve kabullenişle gözlerimi tamamen yere dikmiş, gergince beklemeye başlamıştım.

"Profesör Do Jiwoon var ya, sizin bölüme Uygarlık Tarihi dersi veriyor?"

Giderilmesi mümkün olmayan rahatlama aynı zamanda bedenime hükmeden ayrı bir gerginlikle bölünüyordu ve ben derin bir nefes alıp gevşemeli miyim yoksa Jin hyung derslerime de el atmaya başladığı için daha çok mu endişelenmeliyim diye düşünüyordum.

"Pısırık yer cücesi olan mı?" diyen Jimin abisinin uyarıcı bakışlarının altında omuz silkip dudaklarını birbirine bastırdı.

Hyung elindeki yeşil küçük şişeyi hafiften salladıktan sonra su içiyormuş gibi kafasına dikmişti. "Okulda bu dersi alan her bölümün yer alacağı bir konferans düzenleniyor. Zümrede konferans için birkaç konu ve içerik belirlendi, adam da sizin bölümden bir öğrenciyi konulardan biri için seçmeyi düşünüyormuş. Bunun gibi etkinliklere katılım sağlayan öğrenciler vize ve finallerden muaf olup direkt dersten tam puanla geçiriliyor." Pembe dudaklarının arasına yerleştirdiği içkiden bir yudum daha alıp devam etti. "Uzun lafın kısası, ikinizin puanları hakkında da öğretmenlerden bilgi aldığım için az çok mezun olma durumlarınızdan haberdarım. Jimin o dersi geçen sene verdi ama senin kaldığını ve kalacağını adım gibi bildiğim için, yalvar yakar adama teklifimi kabul ettirdim, konferansta konuşma yapmak için seni seçecek."

trade on :: taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin