Sabah kurmuş olduğum alarmın sesiyle uyandım. Bugün yeni işime başlayacaktım. İçimde tarifi mevcut olmayan bir heyecan vardı. Hiç vakit kaybetmeden banyonun yolunu tuttum ve kısa bir duş aldım. Bugün ilk günüm olduğu için biraz özenli ve bir o kadarda rahat bir şeyler giymeye karar verdim. Siyah üzerinde beyaz şeritleri olan ince bir badi ve en yenisi olan siyah jeanlerimi giydim.
Saçlarımı kuruttuktan sonra maşayla biraz şekil verdim, evet şimdi daha canlı ve güzel olmuşlardı. Sanırım biraz makyaj yapmam gerekiyordu yüzüm böyle çok solgun duruyordu. Yanağımdaki morluk daha tam geçmemişti zaten. Fondöten sürüp morluğu kapattıktan sonra dudak koruyucumu ve biraz da rimel sürdükten sonra hazırdım. Komodinin üzerindeki telefonumu çantama koydum ve aşağıya indim.
Dayım koltukta ölür bir vaziyette yatıyordu. Dün eve geç gelmişti herhalde. Damlalardan geldikten sonra hemen yatmıştım. Bu aralar hep geç gelmesi beni biraz tedirgin etse de inşallah ucu bana dokunmaz diyip daha fazla üstünde durmadım bu konunun.
Kahvaltı yapmaya zamanım vardı aslında ama dün alışverişe çıkmadığım için evde yiyebileceğim bir şeyler yoktu. Dışarıdan simit almaya karar verdikten sonra vestiyerden kot ceketimi aldım ve spor ayakkabılarımı giydikten sonra evden çıktım.
Caddeye çıkıp fırına gitmek üzere karşıdan karşıya geçecekken hızla gelen bir arabayı son anda fark ettim ama ben daha kıpırdayamadan araba birden yavaşladı ve tekerleklerin bıraktığı o tiz ses kulaklarımı doldurdu. Kalbim şu an o kadar hızlı atıyordu ki hâlâ yolun ortasında ayaklarım titrer bir vaziyette bekliyordum.
Arabanın kapısı ağır çekimdeymiş gibi açıldı ve içinden tahminimce yirmi altı, yirmi yedi yaşlarında gibi duran bir adam çıktı. Bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Siyahın en karanlık tonlarında olan gözleri, sert yüz hatları, uzun ve yapılı vücuduna tam oturan siyah bir takım elbise giymişti. İçimden 'ne kadar yakışıklı ve karizmatik' diye geçiremeden edemedim.
Ben adama bakıyorken yanıma gelip "Salak gibi bakmaya devam mı edeceksin, ne diye çıkıyorsun arabanın önüne." diye bağırdı. Yakışıklı ve karizmatik olduğu kadar kaba da... Ama bu yine de onun bana bağıramasını gerektirmiyordu.
"Sen kendini ne zannediyorsun ya! Ben mi atlamışım arabanın önüne. Bir kere hızlı kullanan sensin. Yani bu da demek oluyor ki hata benim değil senin." dedim, kendimden emin bir şekilde.
"Bana bak kızım sizin gibi ucuz insanları çok iyi bilirim. Arabamın önüne atlayıp da ne yapmak istediğini çok iyi anladım.
Beni daha fazla oyalama da ne kadar istediğini söyle, acelem var." dedi aşağılayıcı bir ses tonuyla. "Ne?" dedim ve yüzüne anlamadığımı belli edercesine baktım.
"Ne kadar para istiyorsun? Hani arabamın önüne kendini attın ya." Gözlerim yavaştan dolmaya başlamıştı.
"S-sen nasıl bir insansın ya!" dedim sesimin titremesine engel olamayarak. Dudağının bir kenarı kıvrıldı ve "Duygu sömürün bittiyse ben gidiyorum. Sizin gibilerle daha fazla zamanımı harcayamam." dedi.
Ama yeterdi artık beni tanımadan böyle yargılayamazdı. Hem bizim gibiler nasıl oluyormuş ki. Suratına bütün sinirimi almak istercesine sert bir tokat attım ve arkama bile bakmadan oradan uzaklaştım. Gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Her şeye bu kadar ağlamaktan nefret ediyordum ama elimde değildi işte. Beni tanımadan etmeden öyle şeyler söylemesi çok ağrıma gitmişti.
Kısa bir süre daha yürürken düşündüm ve elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. O karaktersiz, kendini beğenmiş kibirli adam yüzünden daha fazla ağlamayacaktım. Bundan sonra artık en ufak bir şeye bile ağlamayacaktım, madem bu hayatta kalmaya çalışacaksam daha güçlü birisi olacaktım. Kimsenin beni ezmesine, kırmasına artık göz yummayacaktım. Bir taksi bulup bindim ve dün akşam Sevda teyzenin söylediği adresi verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİN ESARETİ +18
Genç KurguDolgun dudaklarını benim narin dudaklarıma yaslayıp tutkuyla öpmeye başladı. Tereddüt etmeden ona karşılık verdim.