Bir kez daha farkına vardım. Ben zor olandım. Anlaşılması zor olan. Her seferinde daha da kırılıp değişendim. Ve bu beni zor yapıyordu öyle mi?
Kendi düşüncelerime bile birden bire savaş açabilen bir kızım. Neden farklı olmayayım ki? Şu durumda herkes gibi olduğumu söylemek mümkün müdür?
Ona çok uzun süredir baktığımı farkedince irkilerek kendime geldim. Ve aynı sorumu tekrar yönelttim.
"Ne?"
Benden çoktan uzaklaşmış öylece duruyordu. Açıkçası bu halleri beni korkutuyordu. Ne yapacağı pek belli olmuyordu. Şu an yüzüne yerleştirdiği alaycı ifadesiyle bana bakması gerekirdi. Bomboş gözlerle değil.
"Emir?"
Gözlerini üzerimden çekip elini saçlarına daldırdı. Dağınık tutamları daha da dağıtarak tekrar bana çevirdi kafasını. "Bahse girerim, benim sadece Emir Çağlayan olduğumu biliyorsundur."
Benim bile anlayamadığım bir hızda gözlerimden yaşlar belirli aralıklarla akarken dudaklarımı birbirine bastırdım. Haklıydı. Ne diyebilirdim?
Birden bire değişen atmosferi dağıtmak istercesine konuştum. "Valla ne yalan söyleyeyim haklısın. Herneyse, artık bittiyse gidiyorum ben."
Söylediklerimin üzerine alaylı bakışlarını takındı. "Nereye çömez?"
Dik dik ona baktım. "Emir beni küçümseyerek bir yere varamayacağını biliyorsun değil mi? Hem sen beni ne sandın? Senin hareketlerini ve küçümseyici bakışlarını önemseyip ağlayacağımı mı?"
İsterik bir kahkaha attım. "Lütfen ama! Ben asla sana aşık olan veya sana saplantılı kızlardan olamam! O kadar da küçük değilim."
Duraksadım. Hislerim rotasını şaşırmış gibiydi. Şu an beynime gerekli bir şey diyemiyordu. Ne hissetmem gerekirdi ki? Her zamanki gibi bomboş hissediyordum. Bok gibi.
"Ne var biliyor musun? Senin kim olduğunu bilmesem de bir şeyi çok iyi biliyorum. Karaktersiz piçin tekisin Emir, kabul et."
Bana şaşkınlıkla karışık donmuş bir şekilde bakmaya başladı. Şimdi ne dese haklıydı. Dengesizdim ben. Nasıl bir cesaretle ona küfür edebilmiştim inanın bilmiyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse pek de bilmek istemiyorum açıkcası. Az önce nasılsam şimdi tam tersiydim. Ne yapabilirim? Elimde olan bir şey değil.
Sinirlenmişti. Bakışları alev saçıyordu resmen etrafa.
Ben gerilerken o seri hareketlerler omuzlarımdan tutup duvara çarptı. Sırtımda, duvardaki panonun iğnelerinin varlığını hissederken gözlerimi sımsıkı yumup dişlerimi birbirine bastırdım. Ne kadar acırsa acısın birazdan bitecekti zaten. Sonsuza kadar sürmeyecekti bu durum, öyle değil mi? Dayanabilirdim.
"Ne dedin sen!"
Bir aslanın kükremesini andıran sesle birlikte titredim. Çok korkuyorum!
"Neymişim ben? Karaktersiz mi? Sen bana piç mi dedin lan!"
Sırtım hala sızlıyordu. Ve ben nasıl bu duruma geldiğimi düşünmeden edemiyordum. Bir gün şu inadım ve dik kafalılığım yüzünden başım çok kötü belaya girecekti ya, hadi hayırlısı.
"Sabrımı zorluyorsun çömez!"
"Bana çömez deyip durma. Benim bir adım var!"
Güldü. Her an ağzımın ortasına yumruğu indirecekmiş gibi duruyordu ve ben de durmak bilmeyen çenemle bunu yapmasını daha kolay hale getiriyordum.
"Umurumda mı? Konuyu değiştirme!"
"Umurunda olup olmaması umurumda değil! Adım Deniz ve benim konuyu değiştirdiğim falan yok!"