Merhaba EXO-L'ler *-*
İlk hikayem olarak bir one-shot yayınlamaya karar verdim. Umarım konusunu beğenirsiniz.
Anlatım bozukluklarım ve yazım hatalarım tahminen çok fazladır. Bunu kibar bir şekilde belirtip yazarlığımı geliştirmeme yardımcı olursanız çok sevirim.
Umarım beğenirsiniz~
-
"We are one! We are Exo!"
Programı kapattıktan sonra, yönetmenin işaretini bekledik. Kameranın kırmızı ışığı kapanır kapanmaz suratlarımızdaki sahte gülüşleri attık ve normal halimize döndük. Kameramanlara, sunucuya ve stilistlere ve stüdyodaki diğer herkese teşekkür ettikten sonra da teker teker soyunma odamıza geçtik.
EXO olarak çektiğimiz reklam bitmişti. 10 kişi olmak, biraz garip geliyordu. Diğer üyelerin arkasından geniş soyunma odasına geçtim ve kapının hemen arkasındaki koltuğa oturdum. Oda çok sessizdi, kimse konuşmuyordu. Televizyon karşısında sürekli gülümseyen Baekhyun, telefonuna gömülmüş oyun oynuyordu. Her dakika oyun oynayıp şakalaşan maknaeler, üç kişi yan yana dizilmiş, telefonlarına bakıyorlardı. Odanın tam ortasında oturan Suho Hyung ise, hiçbir şey yapmadan öylece oturuyordu. Sadece boşluğa bakıyordu.
"Kalkın gidiyoruz." Suho biranda ayağa kalkınca herkes ona baktı. Hiçbirimiz bunu beklemiyorduk.
Kimse cevap vermeyince en büyüğümüz olarak Xiumin Hyung cevapladı "Şuanda güçlü olmana gerek yok Suho. Hadi eve gidelim."
"Dışarı çıkıp eski günlerdeki gibi birlikte takılsak güzel olmaz mı? Resim çekeriz ve sende instagrama koyarsın, ne dersin Sehun-ah?"
Sehun kısa bir süre cevap vermedi ve telefonunda oyun oynamaya devam etti. Oyun bitince kafasını kaldırdı ve Suho Hyung a baktı. "Luhan Hyung olmadan nasıl birlikte olacağız?"
Sonrada böyle lafı Suho'nun ağzına tıktı ve cevabı beklemeden dışarı çıktı. Onun peşinden Kai ve sonrada Tao.
Suho Hyung olduğu yerde kalmıştı. Hiçbir şey söyleyemiyordu. O sırada Baekhyun ve Chen aynı anda ayağa kalktılar ve onlarda odadan çıktılar.
Kaldı 5.
Etrafıma bakındım. Suho Hyung tahminen ağlıyordu. Lay ve Xiumin Hyung ise onun yanında duruyorlardı. O ise kenarda benim gibi oturuyordu.
Peki benim burada olmam yanlış değil mi? Grubun en ciddi üyeleri burdayken ben ne yapıyorum burada? Onlara son bir kez daha baktım ve bende ağır adımlarla odadan çıktım.
Reklamı çektiğimiz stüdyo yurdumuza yakın olduğu için etrafı biliyordum. Nerede olduğumu anlayınca, genelde yanlız kalmak için gittiğim sokağa gittim. Yurdumuzun arkasındaki arasokakta genelde kimse olmazdı. Şuanda da yoktu.
Uzun 2 bina arasında kalan dar sokak, sadece bir tane sokak lambasıyla aydınlatıldığından epey karanlıktı. Yerdeki pis su birikintilerine basmamaya özen göstererek büyük çöp bidonunun arkasına kaldırımın üzerine oturdum. Kafamı bacaklarımın arasına gömüp düşünmeye başladım.
Acaba ne zaman yurda dönmeliyim? Eminim ki bir kaç kişi yurda gitmişti ve ben kesinlikle kimseyi görmek, konuşmak veya onlarla uğraşmak istemiyorum. Artık kendi grup arkadaşlarımdan korkar hale geldim. Geçen yıl üzülsem yada başıma kötü bir şey gelmiş olsa, gidip bunu Baekhyun yada Suho Hyung'a anlatırdım. Şimdi ise onlardan kaçıyorum.
"Nasıl bu hale geldik biz..."
"Bilmiyorum." Duyduğum sesle bacaklarımın arasına koyduğum kafamı kaldırdım. Gelen kişi ışığın önünde durduğu ve simsiyah giyinmiş olduğu için kim olduğu anlaşılmıyordu. Ellerini cebinden çıkarttı ve yanıma oturdu. "Buraya geleceğini tahmin etmiştim."
Konuştuğu zaman sesinden kim olduğunu anladım, ama sesi eski sesinden daha soğuk ve boğuk çıkıyordu. "Nasıl bildin?"
"Kötü bir şey olduğunda hep buraya geliyorsun. Gerçi yılın başından beri neredeyse hergün buraya geliyorsun."
Gizli mekanım basılmış haberim yok... "Evet bu yıl pek iyi bir yıl değildi."
"Evet 2014... Önce Kri-"
"Sus Kyungsoo. Hatırlatmana gerek yok."
Susmasını söylememe rağmen kötü olan tüm şeyleri saymaya devam etti. Bitirince bana döndü ve devam etti " Sonuçta gerçeklerden kaçamayız, değil mi? Neden saklanmaya devam ediyorsun? Çünkü ne kadar kaçarsan kaç, hiçbir şeyi değiştiremezsin."
Cevap vermek istedim ama söyleyecek bir şey bulamıyordum. Yine o gelmeden önceki gibi kollarımı bacaklarımın etrafına sardım ve kafamı öne eğdim.
"Chanyeol, üzülme..." Kyungsoo beni dürtmeye başladı. "Sende üzülürsen kim mutlu olacak ki?"
Elini sertçe kenara ittim. "Ben niye hep mutlu olmak zorundayım? Böyle bir görev istemiyorum. Bende üzülebirim, değil mi?" Gözlerim kızarmaya başlamıştı, neyseki göremiyordu.
"Kimse sana böyle bir görev vermedi." Soo sırtımı sıvazlıyordu. "Sonuçta eskiden bizi mutlu eden hep sendin, herkes senden yine bunu yapmanı bekliyor." Bir yandan kafamı kaldırmam için uğraşıyordu. "Hey, bana bak."
Kafamı kaldıramazdım. Ağladığımı görmemeli. "Olmaz."
"Ağladığını biliyorum."
Kafamı kaldırdım ve ona baktım. "Al, sana bakıyorum. Ne değişecek?"
"Zor bir yıl, değil mi Chanyeol?"
Göz devirdim. "Bunu mu söyleyecektin?"
Sorduğum soruya cevap vermeden konuşmaya devam etti. "Senden bir şey istesem olur mu?"
Kafamı yukarı aşağı salladım.
"Bundan sonra hep gülümse. Eskiden yaptığın gibi. Çünkü sen gülümsersen, ben gülüyorum, üyeler gülüyor, hayranlar gülüyor. Küçük bir tebessümle bile, her şeyi düzeltebiliyorsun, farkında mısın?"
Söylediği şey karşısında tebessüm ettim. Ben gülünce oda güldü ve dudakları yine kalp şeklini aldı.
"İşte böyle. Şimdi gidip Baekhyun ve Chen'i bulup onlarada hep böyle olmalarını söyleyelim. Sonra gidip Suho Hyung'un ağlamasını durdurup onlarıda yanımıza alalım. Maknaeleri de alıp bir şeyler yapmaya gidelim ve hep bunu yapalım. Başımıza ne gelirse gelsin , her zaman böyle gülümseyelim ve asla pes etmeyelim. 2015 bizim yılımız olsun, tamam mı?"