Bölüm NA0: Yeni Hedef

8 1 0
                                    

-Ne güzel oyun konsoluymuş bu.
-Değil mi, Hüso? Bu oyunu da sıkılana kadar oynarız artık.
-Prensim, bana vurma artık!
-Haha, farkında değilim ki, çok karışıyor.
Hüso, İbo, Elise ve Zen yeni aldıkları oyunu oynuyorlardı. Hüso birkaç günde ustalaşmış, zeplindeki en iyi oyuncu olmuştu. Fakat Elise her türlü hile ve kandırmacayla ona karşı çıkabiliyordu. Mesela az önce Hüso ona vurmuyor olmasına rağmen öyle bağırmıştı. İbo ise bazı günler oyunun kralı oluyor, bazı günler de sadece yeniliyordu. Zen ise sesini çıkarmadan, sinsice oynuyordu. Herkesin birbirini dövene kadar kaçması ve sonradan güçsüz rakipleri yenme taktiğini çok sık kullandığı için oyunu artık puanlı oynuyorlardı. En çok puanı kazanan birinci olduğu için herkesin aktif olarak oynaması gerekiyordu. Yume ise arkada, mutfakta yorgunluktan bitap düşmüş halde yelpazesiyle kendini serinletiyordu.
-Aah, o oyunu aldığınızdan beri her işinizi ben yapıyorum.
Yine Hüso'nun yendiği bir gündü bugün.
-Haha, yendim. Yume, yemek hazır mı?
Yume bir anda ayaklandı. Gururla gülümsedi.
-Bugünkini ilk defa denedim.
İbo yine her zamanki gibi Yume'yi göklere çıkardı.
-Sen ne yaparsan yerim ben. Hep güzel oluyor.
Zen de yemek pişirmekten günlerdir yırttığı için sevinçliydi fakat yardım edemedikçe strese de girmişti. Sofra daha hazır değildi. Zen bununla meşgul etti kendini. O sırada zeplinin kapısı çaldı. (Zeplin uçmuyordu şuan.) Elise kapıya koştu.
-Ben bakarım!
Hüso da peşinden koştu. Elise kapıyı açınca gördüğü yüzü tanımıştı. Şaşkınlıkla bağırdı.
-Sen o kızsın!
-Sen de osun!
Kapıdaki genç kız onun aylar önce susuzluktan kurtardığı kızdı. Hüso da Elise'in arkasından geldi.
-Kimmiş, Elise?
Hüso'nun yüzü kapıdakini görür görmez asılmıştı.
-Neden buradasın?
Elise şaşkınlıkla çatık kaşlı arkadaşına baktı.
-Tanıdığın biri mi, prensim?
Hüso kafasıyla onayladı.
-Eski sevgilim.
Nao'nun yüzü utancından kıpkırmızı oldu. Hemen Hüso'ya bağırdı.
-Ne diyorsun sen, ağzını topla!
-Ne deseydim, ha?!
-...
Elise işte o anda prensiyle geçen o güzel günlerin sonunun geldiğini hissetmişti. İçinden o gün kıza yardım etmemeyi bile diledi. Sonra prensi ona birazcık umut olacak soruyu sordu. Sorusu değil de ursamaz ses tonu onu umutlandırandı.
-Ee, peki ne işin var burada?
Elise prensinin koluna girdi. Hüso hiç tepki göstermemişti. Nao, Elise'in bu küçük jestini şimdilik bir kenara bırakmaya karar verdi. Nao kendinden beklenmeyecek şekilde düzgünce giyinip gelmişti. Turuncu saçlarını güzelce taramış, azıcık makyaj yapmıştı. Kıyafeti de öyle gri atlet değildi. Düzgünce ütülenmiş, yeşil bir ceket giyinmişti. Altında da yine kırışık olmayan bir etek vardı. Makyajın etkisiyle doğal bir görünümle parlayan kırmızı dudaklarını oynattı.
-Bir şey konuşmaya geldim.
-İyi, konuş... Gir.
Hüso'nun sesinda en ufak merak duygusu anlaşılmıyordu. Elise şaşkınlıkla kafasını kaldırdı, Hüso'ya baktı. Evin reisi ve hanımı da (yani İbo ve Yume), Nao'yu karşılamaya geldiler. İbo saygıyla selamladı misafiri. Hanım da ona uydu.
-Hoş geldiniz, Nao. Geçin içeri.
Nao teşekkürlerini sunarak içeri geçti. Yume onları sofraya buyur etti. Nao ceketini çıkardı. Zen onun ceketini aldı, askılığa götürdü. Asılıkta boş kalan tek yere astı. Bu üçlü her işi en güzel şekilde yapıyordu. Misafir ağırlamaları bile bir şekildi. Hepsi sofraya oturdular. Elise prensinin yanına geçti. Sandalyesini olabildiğince yaklaştırdı. Nao yine gözünü Elise'in hareketinden kaçırmak için ufak bir çaba gösterdi. Zen yemek servisi yapıp oturdu. Nao yemeğe dokunmadı, konuşmaya başladı. Bir tek Hüso yemeğe başlamıştı. Ama gözü hala Nao'daydı.
-Başlıyorum... Hüso, biz sana onları bilerek yaptık.
-Ne demek o?
Nao utanıp kızardı.
-Ya işte, onları. Senin başka türlü düzeleceğin yoktu.
Hüso'nun aklındaki bir olasılık da buydu zaten. Ama gerçek hayatın bu kadar romantik olabileceğini düşünmezdi. Hüso ağzındakini yutamadan sordu.
-Gerçekten mi?
Nao yutkundu. Yüzündeki endişeyi saklayamıyordu artık zaten.
-Gerçekten.
Hüso'nun gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı. Bacağı ıslanmadan fark etmemişti.
-Ne?
Hüso bacaklarına baktı. Nao gözlerini kapattı, heyecanla devam etti.
-Senden nefret etmedik işte hiçbir zaman, diyorum ya!!
Elise, Hüso'nun koluna sıkıca sarılıyordu, Nao'ya bakıyordu. Hüso ona olanlardan hiç bahsetmemişti. Pek bir anlam veremiyordu olaylara. Hüso gözlerini kaldırıp Nao'ya baktı.
-Peki Yuki, Blast? L-Leo'ya ne oldu?
-Hepsi Zula'dan ayrıldı, sen gittikten sonra.
Hüso, eski evinin onsuz dağıldığını öğrenince hem üzülmüş hem de biraz mutlu olmuştu. Kendini değerli hissetmişti. Nao devam etti.
-Ben de yalnız kalınca Zula'yı bir yere park ettim ve yerini tespit ettim.
Nao, Hüso'nun gözlerinin içine baktı.
-Hüso, yuvamızı geri toplayalım.
Gülümsedi. Elise hüzünle Hüso'nun kolunu bıraktı. Üzgünce yere baktı. Sonra da az kalsın ağzından çıkan ses bir kelime oluşturacakken Hüso'nun sözünü kesti.
-Onu bizden alamazsın! Yuvayı dağıtıp, tüm sorumluluğu Hüso'ya yükleyemezsin. Olmaz.
Elise de gözyaşlarını tutamamıştı.
-O kadar çok istiyorsan sen de burada kal.
Nao'nun beklediği tepki de buydu zaten. Hüso'nun geri gelmesini beklemiyordu. Ayağa kalktı.
-Bak burada mutlusun, yeni ailen burası senin. En iyisi kalman.
Üzgün bir suratla ceketini aldı. Kapıya yöneldi. Tam elini atacakken Hüso'nun sesi onu durdurdu.
-Tamam, geleceğim.
Nao yüzünü kimseye göstermeden gülümsedi.
-Gelme. Hem... s-sana artık aşık değilim. Sen de bana değilsin, biliyorum.
Hüso bu denilene hiç şaşırmadan cevabını verdi.
-Evet. Değilim artık. Benim bu kalbim başkası için atıyor artık.
Nao bunu duyunca birden rahatlamıştı. İşlerin garip bir hal alacağını düşünmüştü aslında. Elise de gözlerini kocaman açmış Hüso'ya bakıyordu. O "başkası" kendisi olabilir miydi? Gerçi bunu da düşününce çok sevinmemişti. O kadar prensim, prensim diyerek peşinden koşmalar bir şaka mıydı, yoksa? Kendisi ufak bir oyun mu yaratmıştı? "Ben bu ilişkiye hazır değilim. Prensim..." Diye düşünmedi tabii ki. Ama aklından böyle bir şeyin geçtiği su götürmez bir gerçekti. Nao'nun tarafındaysa, aylar önce ona da böyle olmuştu. Uzaktan özlemeyi, kıskanmayı aşk sanmıştı. Ninesi anlatmıştı zamanında, eski dostlar birbirlerini kıskanırlarmış. Ama bu kardeşçe bir kıskanmaydı. Demek ki öyleydi bu da. Nao aslında hiçbir zaman Hüso'ya aşık olmamıştı. Mı? Uzaktan onu çok özlemişti, kendisi yokken Hüso ve arkadaşları Yuki'nin birbirlerine aşık olabileceği fikri onu kıskandırmıştı, eve dönünce de başını onun omzuna dayamak isteği vardı. Aşk değildi. Hüso'yu kovunca da öyle aşk sancıları geçirmemişti. Evet, işte buydu ya! Nao hiçbir zaman Hüso'ya aşık olmamıştı. Elise'in durumu da böyleydi. Nao'nun sevgisi bir abla gibiydi, Elise'in sevgisi ise bir kız kardeş gibiydi. Öyle miydi, Elise? Ona her zaman hayranlıkla bakıyordu. Aynı bir kız kardeşin ağabeyine baktığı gibi. Sizden kendinize bir soru daha sormanızı isteyeceğim kızlar, siz Hüso'nun bedenini hiç arzuladınız mı? Nao bunu da düşündü, geriye bir tek bu soru kalmıştı. Belki bazen. Uzaklardayken ona o gözle bakmış olabilirdi. Ama zaten kim bakmazdı ki, değil mi? Emindi ki Hüso da bazen Yuki'yi böyle hayal etmişti. Yani sorunun cevabı hayırdı. Peki neden Hüso'yu en çok özlemişti. Bir dakika, bu doğru muydu? Hayır, onu en çok Hüso endişelendirmişti. Nao'nun evde olmama durumunu en delice karşılayan Hüso'ydu. O yüzden bu bir özlem değil de endişeydi aslında. Çünkü Hüso ona takıntılı bir şekilde aşıktı. O da bir abla gibi en çok üzeceği kişiyi en çok aklında tutmuştu. Bunun aşkla bir alakası yoktu. Yanlış düşünmeyin, kendini bu düşüncelerle rahatlatmaya da çalışmıyordu. "Kalbim başkası için atıyor." sözünü Hüso'dan duyunca büyük bir rahatlama hissetmesi de bunu kanıtlardı. Demek ki artık Hüso'nun aşk acısıyla kıvranması onu endişelendirmeyecekti. Nao kendi içinde böyle sükunete erdi işte. Elise ise bu sorunun cevabını düşünmekten bile utanmıştı. Cevabı belliydi demek ki. Masum, kardeşçe bir sevgi değildi bu. Nao arkasını döndü.
-Aslında hiçbir zaman aşık da olmadım sana!
Hüso'nun yüzünde melankolik bir gülümseme oluştu.
-Mümkündür.
-Evet.
İbo, Nao'yu durdurdu.
-Burada kal. Hepimiz birlikte ailemizi geri kuracağız. Sonra o Mahmut isimli adamın o ekibini birlikte yeneceğiz!
Hüso gözlerini şaşkınlık ve aynı zamanda mutlulukla kocaman açtı. Onun demesi gerekeni İbo hiç tereddüt etmeden demişti. Hüso aniden ayağa kalktı. Kaşlarını çattı ama gözlerinin içi gülüyordu.
-Evet, Nao! Sana hala tam olarak inanmadım ama burada kalacaksın, Leo'yu da, Yuki'yi de, Blast'i de bulacağız. İlerde Zula'yı da park ettiğin yerden çıkaracağız. Ve sonra hepimiz, Ben, Sen, Elise, İbo, Yume, Zen, Leo, Yuki, Blast birlikte Mahmut ve ekibindeki beş kişiyi yeneceğiz!!!!
Nao duygulanıp dizlerinin üstüne düştü.
-Siz nasıl aptalsınız, böyle!
Nao gözyaşlarını sildi. Gülümsedi.
-Size katılacağım.
Yume sevinçten çığlık attı. Zen ise göstermese bile çok mutluydu. Elise'in durumu daha farklıydı. Zaman onun için çok yavaş akıyordu. O sadece Hüso'nun bu azmine ve umuduna odaklanmıştı. Yume onun dikkatini çekmişti.
-Hadi o zaman, bunu kutluyoruz!!
İbo sevinçle güldü. Hüso da hayata ikinci kere tekrar dönmenin mutluluğunu yaşıyordu. Onun gözlerine baktı. "Beni ilk sen kurtardın bu düştüğüm çukurdan." O kara gözlere hayranlıkla bakıyordu. Elise ise sadece ona en güzel gülümsemesini gösterdi.
......
Fazla kişiyle yenilen yemeğin tadı daha farklı olurdu. Her şey güzel, toz pembe ilerliyordu, ta ki gece olana kadar. Zaten sonra da bu çıkan sorunu Hüso ve Zen'i aynı yatakta yatırarak çözdüler. Onlara daha büyük bir araç gerekecekti. Nao ertesi sabah büyük bir heyecan ve istekle bu sorunu çözecekti zaten...

Battland Maceraları Vol. 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin