Serra,Dove,David,Stevens,Scott ve Jessie.
(Serra,Dov,Deyvid,Stivıns,Sıkat,Cesi.)Gittikleri yolun sonundaki cehennemden bi haber,kendi tuttukları beyaz karavanda şen şenlikti. Jessie bacaklarıyla radyodaki şarkıya ritim tutmuştu. Dove bağırarak,pekte güzel olmayan sesiyle şarkıya eşlik ediyordu. David,Serra'nın yanında çökmüş onları izliyordu. Stevens radyoyu son ses açmış,deli gibi arabayı sürüyordu.Scott ise Jessie'in yanında bacaklarını okşuyordu. Gençlerin yanında tek mutsuz olan Serra'ydı. Yüzünde endişeli bir ifade vardı. Alnı tedirginlikle kırışmış,kaşları çatılmıştı.Beyninde birşey onu uyarıyordu. Yaklaşık 1.5 aydır karavanla gezen grup,her günde ayrı bir maceraya atılıyordu.
Ama bu sefer Serra'nın nedenini anlayamadığı bir korkusu vardı içinde. Bunu David'te fark etmiş olmalı ki kafasını Serra'ya çevirip anlaşılmaz bir ifadeyle baktı.
David:Hadi ama bebeğim. Neyin var?
Serra yapmacık bir gülümsemeyle sevgilisine baktı. Simsiyah uzun saçları,okyanus mavisi gözleri ve bembeyaz ten renginden bir kaç ton koyu olan dudaklarıyla her kızın aşık olabileceği bir adamdı,David. Birbirine sırılsıklam aşıklar ve sadıklardı.
Serra biraz düşündükten sonra cevap vermeden karyoladan kalkıp,karavanın sürücü kısmına bağlanan kapıdan geçip Stevens'in yanına gitti.
Serra:Bugün nereye gidiyoruz?
Kapı açık olduğundan ses kolaylıkla duyuluyordu.
Stevens:Wollbury'deki terk edilmiş kasabaya.
Serra:Delirdinmi? Orada tek bir canlı belirtisi bile yok ve orası TERK EDİLMİŞ bir kasaba.
Sesi yükselmişti. Stevens Serra'nın ani tepkisinin sebebini anlayamamıştı,
Stevens:Hadi ama korkuyorsun.
Arkada Jessie'nin tavuk taklidi yaptığı anlaşılıyordu. Serra gözlerini kaydırarak yerdeki minderi kapının üstünden Jessie'ye doğru fırlattı.
Serra:Korkmuyorum,içimden bir ses buraya gitmememizi söylüyor.
Stevens:Geçen seferde öyleydi,içindeki ses istediğinde yapıyor,istemediğinde yapmıyor. Gidiyoruz. Sen arabada kalırsın.
Serra sinirle cama yumruk attı. Neyseki cam kırılmazdı. Sadece tiz bir ses çıktı. Kapıyı çarparak kapatıp,karavana giren Serra sinirli hareketlerle etrafta dolanıyor,biseyler yapmaya çalışıyor ama anlatamıyordu. David,kızın belinden yakalayıp kendisine çevirdi. Kumral saçlarını yüzünden çekti,gözlerine birkaç dakika odaklanıp,dudağına bir öpücük kondurdu.
David:Sakin ol meleğim,abartılacak birşey yok.
Serra omuzlarını düşürüp,David'e sarıldı.
Serra:Haklısın sanırım,abartıyorum.
Ardından yatağa yattı. Jessie'de üst kattaki ranzaya doğru çıktı. Bi süre sonra Scott'ta oraya çıkmıştı. Sonrada yukarıdan kıkırtılar ve fısıldaşmalar gelmeye başladı. Jessie ve Scott birbirlerinin aynılarıydı. Jessie,kızıl ,arası siyah saçları,kahverengi gözleri,kollarındaki dövmeler,kalın,doğuştan kırmızı olan dudaklarıyla tam bir Bad Girl görüntüsü oluşturuyordu,sadece görüntüsü değil,kendisi öyleydi zaten. Esrarkeş'ti. Scott ise siyah rampa model saçları,yeşil gözleri ve keskin yüz hatlarıyla kızların ilgisini çektiği gibi korkutan bir fiziğe sahipti. Kaslı vücudu her türlü belli oluyordu. Oda Bad Boy görüntüsündeydi. Jessie gibi tam bir esrarkeş'ti.
Dove ve Stevens sevgili olmamalarına rağmen ama çok uyuyorlardı. Dove'nin siyah uzun saçları ve koyu kahverengi gözleriyle masum bir ifadesi vardı Stevens'inde koyu kahverengi saçları ve siyah gözleriyle aynı Dove gibi bir ifadeye sahipti. Ayrıca birbirlerine birşeyler duydukları hiç tanımayana bile belli oluyordu.
Grubun en büyükleri Stevens'ti. Dove'yle tek uymazlıklarıda buydu ama bunu büyük bir engel haline getirmişlerdi.
Hava kararmaya başlamıştı. Stevens kızarmış gözleriyle zombi gibi duruyordu. David,oturdugu yerden kalkıp arabanın hakimiyetini aldı. Stevens'te karavan'a girdiği gibi koltuğa yığıldı.
Yaklaşık 1 saat sonra David dışında herkes uykuya dalmıştı. David ise yola devam ediyordu. Serra'daki gariplik onada bulaşmış gibiydi. Birşeylerin ters olduğunu biliyordu ama neyin olduğunu anlamıyordu. Bi süre sonra,bir benzinliğin arka tarafına girerek park etti, biraz dinlenmeye hakkı vardı.
Bundan 300 kilometre uzakta,Wolllbury kasabasında ise bir hareketlilik vardı, gölgelerin dansıyla meydan ortasından gökyüzüne doğru hortum gibi oluşan ışık huzmesi bulutları şekillendiriyordu. Yazın ortasındaki sert rüzgar catıları savuruyordu.
Ve bir grup gençte onlara doğru geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE SUMMER
HorrorBir yaz tatili eğlencesi ne kadar işkenceye dönebilir? Peki,bu işkence ne zaman sona ericek?