Kaleye döndüklerinde Elizabeth hayatında bir şeylerin tamamen değiştiğini artık açıkça görebiliyordu. Her ne kadar geçmiş için üzgün olsa da geleceği için umudu vardı. Jamie'nin ona her bakışı, dokunuşu içinde çiçekler açtırıyordu. Ömrünün kalanının bu ihtişamlı duvarların ardında, bastığı toprakların hanımı olarak geçeceğini bilmek onu daha önce hiç olmadığı kadar gururlandırıyor ve korkutuyordu. Ancak yine de Jamie'ye bu kararı verdiren şeyi merak ediyordu. James MacDougal'ın onun konumundaki bir kadınla evlenmek için hiçbir mantıklı sebebi olamazdı. Hayalini kurmaya cesaret edemediği sebep ise aşktı.
Aralarındakinin sadece birbirlerine duydukları arzudan ibaret olmadığını umuyordu. Çaresizce bunu istiyordu. Eğer ondan istediği sadece bedeninin vereceği tatmin olsaydı bile Jamie'ye ne kadar direnebilirdi ki? Eninde sonunda onunla olabilmek için elinde kalan her şeyden vazgeçecek kadar âşıktı ve muhtemelen o da bunun sonuna kadar farkındaydı. Ayrıca merak ettiği bir diğer şey, babasının hayatının bağışlanma sebebiydi. Jamie ne için onu iyileştirmişti? Cevapları hem merak ediyor hem de duyacakları yüzünden hayal kırıklığına uğramaktan korkuyordu.
Daha önce kimseyi böyle güçlü duygularla sevmemişti ve bu sevginin onu dönüştürdüğü kadını tanımıyordu. Söz konusu Jamie olduğunda Elizabeth kendisine bile yabancıydı. Onun tarafından sevilme, onunla olma isteği her şeyin ötesindeydi. Üstelik buna bu kadar yaklaşmış olmasına rağmen hâlâ bir tarafı gerçek olduğuna inanamıyordu. Çünkü kendisini ona layık göremiyordu.
Aklında onu yoran düşünce ve korkularıyla temizlenerek üstünü değiştirdi. Akşam yemeği için aşağıya inmeden önceyse bu eziyete daha fazla katlanamayarak kalbini hafifletmesi umuduyla Jamie ile görüşmeye gitti. Ancak çalışma odasının önüne geldiğinde adamın öfkeli sesini duymak cesaretini büyük oranda kırdı. Duydukları ise ayrıca şaşırttı. Jamie adamlarından birine aldığı bir haberden ötürü kızgındı ve Elizabeth'in anladığı kadarıyla bu haber Arthur'la ilgiliydi. Çıktığı seyahatte ziyarete gittiği klanın liderinin kızını kaçırdığı ve zorla alıkoyduğuyla ilgili bir şeyleri tartışıyorlardı. Jamie ise Maclachlan klanıyla çıkabilecek olası bir savaşa, düşmanlığa Kinloch klanı da eklendiğinde bununla nasıl baş edeceğinden endişe ediyordu. Üstelik verdiği sözden cayarak zaten kralı yeterince kızdırmıştı. Elizabeth sözü geçen ilk klan hakkında bir fikri olmasa da ikinciyi hatırlıyordu. Ona saldıran adamların topraklarından bahsediyorlardı. Ama anlamadığı Arthur'un orada ne işi olduğuydu.
Asker odadan çıktığında ne kadar çekinse de aralık kapıyı usulca tıklatarak içeriye girdi ve Jamie'nin ayaktaki gergin görüntüsüyle yüzleşerek yutkundu.
"Rahatsız ettiğim için özür dilerim ama gelmemde bir mahsur yoktur umarım. Senin için endişelendim, her şey yolunda mı?"
Bunu sorarken bile kalp atışları hızlanmıştı. Jamie'ye böyle şeyleri sormaya hakkı olup olmadığını bilmiyordu. Aslında paylaştıkları onca şeye rağmen ondan hâlâ çekiniyordu. Neyse ki Jamie bunun için biraz kendisini zorlamış olsa da sonunda gülümsemeyi başardı ve başını iki yana sallayarak konuştu. "Senin endişelenmeni gerektirecek bir şey değil ayrıca artık baş başayken benden çekinmemelisin. Lütfen yanıma gel. Başkaları etrafımızda değilken benimle konuşmak için izin almana gerek yok İngiliz. Sen benim kadınımsın."
Bunu duymak ve beraberinde onu yanına çağıran el Elizabeth'in derin bir nefes alarak gülümsemesine neden oldu. Hızla yanına ulaşarak Jamie'ye sarıldı. Başını göğsüne yasladığı sıradaysa bir itirafta bulundu.
"Korkarım ben nasıl eş olunur bilmiyorum. Büyürken annem yanımda değildi ve hiçbir zaman bir gün senin kadar önemli bir adamın karısı olacağımı düşünmemiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskoçya'nın Esiri (Tamamlandı)
Historical FictionOn dokuz yaşında, hayatı yalanlarla süslü, güzel, zeki ve cesur bir genç kız. Ettiği intikam yemininin esiri, etrafına korku salan, güçlü ve sevgisiz bir adam. Birbirinden tamamen farklı bu iki insanın yolu bir intikam planı sonucu kesişiyor. Yanlış...