29. Bölüm Yetenek

241 26 0
                                    

      Rıza ile gülümsüyorum. Yine reddediyor yardım teklifimi ve minnet buluyor, onun hazırlıklarını tamamlandı seyre dalıyorum keyifle. Sonu da keyifli olur bu sofranın inşallah diye dua etmeden edemiyorum ...

     Hazır olan sofra ile gülümsüyorum, ama bir reddedilmeyi göze alamayarak. Mutfaktan üzerindeki önlüğü çıkartıp, geliyor Rıza.
   
    "Çayı da demledim, yemek bitinceye kadar demini aldı olur, çay krizine girmeni istemem,hadi geçelim masaya, kurt gibi açım. Umarım beğenirsin bu akşamki yemeklerimi."

   "Çok büyük beklentilerim yok ne yalan söyleyeyim. Malzemeler zayi olmasın diye yardım etmek istedim yemekleri hazırlamana ama günah benden gitti artık!" diye kıkırdıyorum.

      Yerleşiyoruz koltuklara karşılıklı olarak. Önümdeki çorbadan bir kaşık alıyorum, tadını anlamaya çalışınca, şaşkınlık içinde bir kaşık daha alıyorum. İnanamayan gözlerle soruyorum:
  
    "Tadı inanılmaz güzel. Bildiğim mercimek tadından daha güzel ama çıkarmıyorum bu lezzetin sebebini. Ne kattın içine? Aroması harika!"

     "Abartıyorsun Nergis! Alt tarafı sarı mercimek çorbası, içine biraz zencefil ve zerdeçal ekledim sadece. Daha önce denemiş olmalısın."

    "Hayatımda hiç sarı mercimek denemedim daha önce. Elin inanılmaz lezzetli Rıza. Şaşırttın beni. Nasıl da mahcup oldum sana karşı. Belki de bu çorbaya özeldir bu lezzet. Bakalım ana yemek nasıl oldu. İnan bana şaka yapmıyorum hala bana ilginç bir şekilde anlamsız geliyor yemek yapan Rıza. Senin gibi el bebek gül bebek yetişmiş bir beyzade nasıl olur da biz sıradan insanlar gibi mercimek çorbası yapar. Bak tarhana yapamadığından eminim şu an. Biliyorsun değil mi nasıl bir çorbadan bahsettiğimi?"

     " Elbette biliyorum Nergis, yapıyorum da. Hatta yarın akşam da tarhana yapayım sana gör bakalım. Dur aklımda kaldığı hali ile anlatayım sana tarhana çorbasının hikayesini. 

       Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, bir Ramazan ayını Edirne'de geçirir. Ramazan ayında herkes evine konuk davet eder iftar açmak için. Bu gelenek Edirne'de de devam eder. Yanında bulunan yaveri ile Yavuz Sultan Selim; Hasan Can'la kıyafet değiştirir, birlikte Edirne'yi gezmeye çıkarlar. İftara yakın saatlerde sokak sokak dolaşırlar. Yavuz Sultan Selim, Hasan Can'a şunu der: "Bak Hasan, iftar topu atılır atılmaz hangi evin önündeysek o eve konuk olalım, iftarı o evde açalım." Onun evin önünde ev sahibi ya da o evden bir genç, kapısını açmış, konuk beklemektedir. Yavuz Sultan Selim'i ve Hasan Can'ı kimse tanımamakta, fakat herkes evine çağırmaktadır. Bu sırada iftar topu atılır. Yavuz Sultan Selim ve Hasan Can o anda tek katlı, kerpiç bir evin kapısı önündedirler. Ev sahibi, hiç görmediği bu konukları içeriye buyur eder. Girerler. Ortada bir tahta sini, üzerinde buram buram tüten, tüttükçe iştah açar bir kâse çorba... Kenarında sıcak sıcak pideler. Tüm yiyecek bu. Sofraya yanaşırlar. Ev sahibi sevinçlidir, önce tuzla iftarlarını açarlar, sonra çorbaya başlarlar. Bir ara Yavuz Sultan Selim konuşmaya başlar. Hasan Can da dalgınlıkla ve dil alışkanlığı ile "Evet sultanım, öyledir hünkârım." deyince, ev sahibi şaşırır. Padişahın sofrasında olduğu anlar. Ne var ki, fazla bir şey ikram edemeyeceği için üzgündür. Padişah, üzüntüsüne gidermek için: "Bu akşamki kısmetimiz ne güzel, ne lezzetli çorba bu." diye iltifat eder. Anlatmak için ev sahibi:
"Dar hane çorbasıdır, kusura bakma sultanım." der.
Yani fakir hane çorbası demek ister. O günden sonra bu çorbanın adı "darhane çorbası" olarak kalır. Bugün "tarhana" dediğimiz çorba... Sofraların da, çorbanın da baş tacı olur tarhana.
Anadolu'da eski bir söz vardır. "İyilik kapısını aç, kötülük kapısını kapa. Açtığın kapıdan bir gün ola ki sultan girer "derler. Bunun gibi, Edirne'de Yavuz Sultan Selim'e açılan kapıdan "dar hane çorbası" girer, o evi geniş ve mutlu bir ev yapar..."

AÇELYA ZAMANI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin