30. Bölüm Unutursun Mihribanım

282 27 3
                                    

"Merak etme bol bol albüm depoladım aşağıya. Sıkıntı yok yani. İstediğimiz kadar dondurabiliriz birlikte geçen anlarımızı Nergis ..."

Hah bir bu eksikti şimdi, bu adam bir de aklımdan geçenleri mi okumaya başlamıştı? ...

Eksik kalan zamanlarımıza inat anı biriktirmeye kalkıştık geçen zamana ve saçlarımıza düşen aklara bakmadan. Boşluk doldurma çabası yaşamamın en boş zamanlarından birini yaşıyordum işte Rıza ile.

Aklıma yıllarca dinlediğim bir türkü düşüverdi resimlere bakarken. Musa Eroğlu'nun sesinde can bulmuş, Abdurrahim Karakoç'un kaleminden kelimelere dökülen Mihribanım.

Unutmak kolay mı deme
Unutursun Mihribanım
Oğlun kızı olsun hele
Unutursun unutursun Mihribanım

Hayat böyle bu gemide
Eskiler yiter yenide
Beni Değil kendini de
Unutursun Mihribanım
-
Yıllar sinene yaslanır
Hatıraların paslanır
Bu deli gönül uslanır
Unutursun unutursun Mihribanım

Zaman erir Kelep
Meyve dalda durmuyor hep
Unutturur birçok sebep
Unutursun Mihribanım
-
Gün geçer azalır sevgi
Değişir onu rengi
Bugün Değil yarın belki
Unutursun Mihribanım

Süt, emerdin gündüz gece
Unuttun ya büyüyünce
Bu işte tıpkı Mevcuttur
Unutursun Mihribanım

Gözlerim doluyor yine istemsizce. Unutuluyor mu gerçekten diyorum. Unuturum zannetmiştim, oğlum da kızım da olunca. Unutma ümidi ile gizli gizli dinlediğim türkü dökülüyor dilimden yine. Yalanmış aslında bu türküdeki sözler de hisler de. Unutulmuyor ki, sadece gönlünün köşesinde hasır altı yükleniyor. Öncelikleriniz değişiyor, sizin duygu dinleyeceklerinizi, özleminizi dindirecek zaman ve enerjiniz kalmadığından aklınıza sık gelmiyor, bütününe ait hassasiyetleri bir çekmek haksızlık gibi geliyor size. Aileniz ve evlatlarınız önceliğiniz oluveriyor, şımarıklık yaptığınızı ya da eşinizi aldattığınızı düşünerek öteleniyor işte. İlk aşk, ilk heyecan ilk acı unutulur muydu ki? Daha ilk okuldaki sıra arkadaşımın adını unutmamışken, onu unutabilir miydim? Unuttum deseniz de bal gibi unutulmuyor işte. Unutmaya çalıştığınız şey ona olan sevginiz ya da onun boyutu olan sevgisi değil. Yaşanmamışlıklar ve söyleyemedikleriniz belki de diye düşünürdüm ama hiç detay bir bile unutamadan. Kandırılmış ya bu şarkının sözleri ile. Sadece unutamayanların ve kavuşamayanların biz olmadığını bilmenin ilginç hazzı ile "Bir tek ben değilmişim terk edilen, bitip, yiten" diyerek sadistçe davranmak belki de.

Daldığım derin düşüncelerden sıyrılmaya çalışıyorum göz yaşlarım istemsizce dökülürken. Zihnimin onca ters hatırlatmaları da yoruyor hali ile beni. Karşıdaki koltuğa Rıza oturuyor. Anlıyor gelgitler yaşadığımı. Sormadan edemiyor:

"Neyin var Nergis? Bilmeden seni üzecek bir şey mi yaptım?"

"Hayır, konu seninle ilgili değil. Geçmişi düşünüyordum da aklıma bir türkü geldi resimlerine bakarken. Her zaman dinlediğim, hüznüme ortak olan türkü düşünce aklıma, döndüm yine o zamanlara. Biliyor musun sen Unutursun Mihribanım türküsünü bakalım?"

Ben de bu soruyu her gün kendime sordum. "Görmek ister misin Nergisi yine?" diye verdiğim cevap hep "Evet!" oldu. Hiç şaşmadı cevabım. Korktum unutmaktan ve unutulmaktan. Okulda sıralara kazınan yazılar vardı ya onlarda aklımda tek kalan "unutulanlar unutanları asla unutmazlar!" hatta bir şarkıcı da bu sözü kullanmıştı. Ben seni unutmadım, unutmuş gibi yaptım, beni unutan bilip, inadına hep senin zihninde kalabilmeyi diledim. Sana beddua etmişim gibi gelebilir ama benim tek duamdı...

Tut elimden yarın gidelim nikahmızı kıyalım. Biliyorum sen şu anda bile benimle aynı çatı altında kalmaktan da tedirginsin, söylemesen de tanıyorum seni. Çocuklar da bekliyor zaten güzel haberlerimizi. Sonbaharımızda mıyız onu da bilmiyoruz ki. Kalan gün sayımız meçhul ... Ölmeden önce yanımda sadece sen ol istiyorum, yıllardır içimde yara olan kadın artık bana yar olsun istiyorum. Yine bencil bu adam diyorsun evet, bencilim. Ama sadece sana ve sana olan sevgime. Ne mal ne iş ne de statü gözümde. Yeteriz kendimize. biribirimize. Artık çalışmak zorunda da değiliz. Çocuklarımız birbirine kardeş olacaklar bak gör! Hadi Nergis, tut artık elimden! " Sözlerini bitirince gözlemine baktı Rıza bir umut ışığı aramak istercesine.

Onca heba olan yıl demek istiyorum ama söyleyemiyorum bir türlü. Bunu söylemek evlatlarıma ihanet gibi geliyor. Annelik dünyanın en güzel duygusu. Rabbime şükürlerimi sunuyorum her onalrın yüzüne baktığımda. Onlar olmasaydı geçer mi idi ki bunca yıl, bunca sevgisizlik. Halit beni sevdi hem de çok hep hissettirdi sevgisini bana. Bilirdi benim gözlerimin onun ki kadar aşkla bakmadığını ama hiç bir imada bulunmadı. Ben de sevdim onu, sevgiden çok güven duygusu vardı. Saygım sevgimden üstündü, kırılsa da kırmazdı ki beni. En büyük haksızlık Halit'e yapılmış gibi geliyor. Bizim etrafımızda oluşmakta olan saçma sapan duygu durumlarının bulunduğu yerde bulunduğumuzda destek olan kişi hem Rıza'ya hem de bana hiç bir kan bağımız olmayan Halit. Kendinden geçmişcesine hayatının belki de son günlerini aramızda kalarak geçirdi, isyan etti belki sessizce, ihanet ettiğini düşündü belki de arkadaşına. Hep derin düşüncelere daldığını gördüğümde benim için sevdiğini ardına bıraktığını düşünüp, dururdum. 

Rıza'nın yanında kendimi güvende hissetsem de garip bir duygu aynı çatı altında onunla kalmak. Bu işi halletmeli idik ama önce sabah erkenden eve gidip, çocuklarımı görmem gerekiyordu. Başka türlüsü olmazdı. Evlatlarımın gönlü ve rızaları olmazsa yine eski hayatıma dönecektim hem de hiç itiraz etmeden.

"Tamam, yarın sabah erkenden gidelim, ama önce eve gidelim, Çocuklar ile birlikte karar vermeliyim. Aynısı senin için de geçerli. Benim evlatlarımın isterlerse amcası, isterlerse ağabeyleri olursun, baba olarak görebilirler mi bilemem. Onlardan isteyebileceğim bir şey değil bu, kendilerinin sana uygun sıfatı vermeleri doğrusu. Ne ben senin evlatlarına anne olabilirim ne de sen benimkilere baba. Kötü davranmak değil kastım, onlar kendileri belirlesin bizim hayatlarındaki ünvanlarımızı. Ama eğer olur da hiç itiraz etmezlerse aramızda olan her şey başlar. Aksi olursa hiç başlamamış gibi hayatımıza devam edelim. Bunu kabul edersen gidelim hemen, kabul etmezsen sabah ben tek başıma geldiğim yere döneceğim. Kabul mü Rıza? "

"Kabul, ne dersen kabul. Olur da hiç istemesem de biterse her şey giderken benden sana bir hatıra bırakmak istiyorum Nergis, umarım kabul edersin. Bu evi sana bırakıp, yolundan çekilirim. Senin hayalinle yaptığım bu eve ben sensiz giremem artık. Sen yoksan burası da yok benim için. en azından hatıram kalsın sende. Olur mu? "

"Ama bu ev çok pahalıdır Rıza, kabul edemem ben!"

"Ben senin önünde heba ettiğimin farkındayım, biliyorum hiç bir maddi eşya yaşadıklarına bedel değil. Mutsuz geçirdiğin tek bir gününü bile telafi edemem. Sensiz burasını kime verirsem vereyim, senin kadar kimse kıymetini bilmez. Seninle ya da seninle yaşamayı istediğim yerde işler yolunda giderse yine sen ol istiyorum yanında ben olamasam da! "

"Tamam, belki böyle bir şeye gerek kalmaz ha?"

"Sen söz ver ben de vereceğim sözümü Nergis!"

"Tamam, söz!"

"Tamam, tüm sözlerim senin olsun!"

Ah be adam yaptığın oldu mu? Keşke bu ısrarlı hallerin gençliğinde yine olsaydı da ayrılık bize yoldaş olmasaymış ya. Hasret mi olgunlaştırdı seni yoksa keşkelerin mi Rıza?


Yorumlarınızı bekliyorum arkadaşlar ...

AÇELYA ZAMANI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin