Kapımın çalınması ile pencereden manzarayı izleyişimi kesip gereksiz bir acele ile uyuyor taklidi yapmaya başladım.Dün olanları düşünmekten gece uyuyamamıştım ve şu an kapıyı çalan kimse, ne kadar büyük ihtimalle sormayacak olsa da ona açıklama yapmam yalan da olsa zor olacaktı. Aslında dün aramızda olanlar sadece bir öpücüktü. Ama asla o kadar basit değildi. Aklıma geldiği her an ciddi bir şekilde neden böyle şeyler hissettiğimi sorguluyordum.
Aklımdan çıkmayan pişmanlık hissini kendi yanında asla hissettirmemeyi, hatta o duygunun varlığını bile unutturmayı nasıl başarabilirdi? Dünkü eğitimim ile dalga geçerek konuyu dağıtsa da üzerimde bıraktığı etki, tüm gece uyumama engel olacak kadar fazlaydı işte.
Benimle dalga geçmesinden sonra zaten işimin olduğunu söyleyerek odasından ayrılmıştım. Fakat asıl isteğim, yanlış anlaşılmamaktı. Ne kadar kimsenin aklına böyle bir şey gelmeyecek olsa da kendime engel olamıyordum. Aklımdan bir saniye olsun çıkmıyordu. Muhtaç olduğum zevk, ona karşı hissettiklerim klanımın geleceği için yanlış mıydı?
Gece aklımı kurcalayan şeylerin büyük bir çoğunluğunu şaşırtmayacak bir şekilde bu konu kapsıyordu. Ne kadar onu istesem de gelecekte klanımın lider olacaktım ve önceliğim bu olmalıydı.
Ondan uzak durmak en sağlıklısıydı. Kendime ne kadar bu konuda güvenmesem de denemeliydim. Sonuçlarına katlanmak istemiyordum."Tanrım! Her gün odana gelip seni uyandıramam. Görevlerimin arasında bu yok, küçük hanım." Sesini duyunca yalandan gözlerimi yeni açıyor numarası yaparak konuşmaya başladım. "Günaydın."
"Hey! Neyin var senin, güzelim? Yeni uyandın ve dediklerin anlaşılıyor." Demesiyle hem dediği şeye hem de yaptığım numaraya inanmasına sevinerek güldüm. Konuyu daha fazla sorgulamaması için başka bir soru yönelttim. "Kahvaltı yapacağız, değil mi?"
"Elbette. Büyüdüğünden emin olmalıyım. Hadi hazırlan, kapının önündeyim." Benimle ile küçük çocukmuşum gibi ilgilenmesi ne kadar sinir bozucu olsa da konunun uzamaması adına ağzına açmamıştım. Odadan çıkmasıyla hemen benim için hazırlanmış dolaba yöneldim. İçerisine bu kadar elbiseyi kimin koyduğunu veya elbiseler kime aitti bilmiyordum fakat gerçekten minnettardım.
Kendime seçtiğim giysileri üzerime geçirdikten sonra aceleyle saçımı da düzelttim. Uyanınca neden bu kadar saçma bir hal alıyorlardı ki? İşimin bitmesi ile dışarda beni bekleyen Jisoo'nun koluna girerek saraya yönelmeye başladık. "Tanrım! Gerçekten bu kadar uzak olması gerekli miydi?""Toplasan yetmiş adım atmışsındır, Jisoo. Neyin isyanı bu?"
"Sen anlamazsın. Ben senin zamanında düz duvara tırmanırdım. Demek ki yaşlanınca böyle oluyormuş."
Kendisinden yaşlı diye bahsetmesine hafifçe gülümsemiştim. Bir dakika dur. Düz duvara tırmandığını mı söylemişti o?Aklıma gelen görüntüyle oldukça sesli bir şekilde kahkaha attım. O bana attığı garip bakışlarını sürdürürken ben hala sesli bir şekilde gülüyordum. Tanrım! Niye böyle bir şeyi hayal etmiştim ki? Yavaş yavaş yemek salonuna yaklaşırken hala gülmem sinirlerini bozmuş olacak ki o da gülmeye başlamıştı. Dışardan deli gibi görünebilirdik ama kendime asla engel olamıyordum.Kahvaltımı etmek için beğendiğim bir sandalyeye yönelirken gülüşüme gözyaşları da eklendiğini farkettim. Ben kıpkırmızı olmuş gözyaşlarımı silerken Jisoo da garip bir şekilde nefes almaya çalışıyordu. "Tanrı aşkına! Bu kadar güldüğünüz şey nedir?
"H-hiç bir fikrim yok. Ben o güldüğü için gülüyorum." Joohyun'un sorusunu cevaplayan Jisoo hala gülmeye devam ederken sonunda nefes almayı başarabilmiş ki kendisinden garip bir ses gelmişti. Bu daha da fazla gülmeme sebep olurken aynı zamanda hiçbir şeyi umursamadan gözyaşlarımı siliyordum. Gülüşüme katılan Joohyun bu sefer sorusunu bana yöneltmişti. "Neye gülüyorsun, Lalisa?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cafunè | jenlisa
FanfictionLalisa Manoban, Murć Klanı'nın başı olan Bayan Park'ın kızıydı. Hayatı sadece ölümü pahasına olsa koruyacağı kız kardeşi Yerim ve küçüklüğünden beri başına geçmek için eğitim aldığı klanından ibaretti. Öyle de kalacaktı. Tabii hayatına habersiz gi...