3. Kişi Ağzından:
Clarissa sabahın erken bir saatinde Jace'in kapısına gitmişti. Bu olanlardan sonra onunla konuşmayı istiyordu.
Kapısını birkaç kez çaldıktan sonra gelmesini söyleyen sesle içeriye girmişti. Onun odasında kız olmasına çok alışık olduğundan yatağında bir kız görse bile üzülmeyecekti.
Ama sandığının aksine odasında tekti ve uykulu bir halde ona bakıyordu.
"Bir sorun mu var?" Deyip onu süzmüştü Jace. Saçları dağınıktı ve bu uykulu hali Clary'e çok sevimli gözükmüştü.
"Konuşabilir miyiz?"
"Tabii, bir şey mi oldu?"
Yatakta oturur pozisyona geçerken Clary de arkasından kapıyı kapatmıştı.
"Aslında bu konuyu seninle uzun zamandır konuşmak istiyordum." Deyip yanda duran sandalyeye ilerleyip oturdu. "Nasıl konuşacağımı bile bilmiyorum aslında."
"Yeni uyandım, lütfen beynimi fazla zorlama."
"Jace, her şeyin farkındasın bence." Demişti Clary direkt konuşarak. "Bence farkındasın."
"Neyin farkındayım?"
"Sana karşı olan hislerimin."
Clary tek bir nefeste bunu söyleyip sonrasında derin bir sessizliğe bürünmüştü.
"Yani... farkında olmamak mümkün değil."
"Ben senin hislerini merak ediyorum. Yani bu konudaki hislerini, bana karşı düşündüklerini..."
"Bence sen de benim düşüncelerimin farkındasın. Çok güzel bir kızsın Clary, bayağı da iyi kalplisin ama ben seninle olmayı istemiyorum."
"Bana karşı ilgin yok mu?"
"Var gibi mi gözüküyor?" Deyip gülmüştü Jace. "Sana karşı ilgim olsa neden o kızlarla yatayım?"
"Bir yalanın içine saklanmak istiyor gibisin."
"Bence sen bunu yapıyorsun, kendini kandırma. Ayrıca karşında bir prens olduğunu da unutmazsan sevinirim. Bir yalana ihtiyacım yok."
Jace bunu dedikten sonra Clary ayaklanıp ona yaklaştı ve yatakta yanına oturdu. Jace onun amacını anlamak için birkaç saniye onu süzmüştü.
Elini Jace'in yüzüne atıp yavaşça Jace'e yaklaştı ve dudaklarına küçük bir öpücük bıraktı.
"O zaman bu saatten sonra..." dedi Clary onu bir kez daha öperek. "Benim için sadece saygı duymak zorunda olduğum bir prenssin."
Bunu dedikten sonra hızlıca ayaklandı ve Jace'in herhangi bir cevap vermesine izin vermeden kapıdan çıktı. Jace ise bir süre kendine gelememişti.
Ama böylesi daha iyiydi öyle değil mi?
....
Alec'ten:
Annem beni odasına çağırdığını söylediği zaman neler döndüğünü anlamamıştım. Yanına gittiğim zaman güler yüzlü bir halle beni süzdü.
"Komşu Krallıktan bir prens yarın sarayımıza gelecek. Prens James, ismini daha önce duymuş muydun?"
"Duydum tabii ki. Daha önce yüz yüze de gelmiştik. Neden buraya geliyor?"
"Kız kardeşin ile tanışmak istiyormuş."
"Isabelle ile mi?"
"Başka kız kardeşin olmadığına göre?" Deyip gülmüştü annem. "Evet Isabelle'i görmeye gelecek. Ee kız kardeşin neredeyse evlilik çağına geldi ve oldukça güzel bir kız oldu. Taliplerinin olması normal."
"Isabelle'in kendi istediği birisi ile olmasını istiyorum."
"Öyle olmalı bence de. Ama birileri ile tanışmalı öyle değil mi?"
"Birisi gelip Isabelle'i seçmeyecek, Isabelle kendisi birisini seçecek. Bu bir prens, bir asker ya da halktan birisi olabilir ama Isabelle'in kiminle evleneceğine asla karışmayacağız."
Ciddi ses tonum anneme garip gelmiş olmalıydı.
"Sıradan birisi ile evlenmesini istemiyorum. Bir kraliçe olmasını istiyorum. Bir krallığa hükmetmesini."
"Isabelle ne isterse onu yapmalı. James'i en iyi şekilde konuk edeceğim, Isabelle ile de konuşabilir ama yine de onun seçimi olacak."
"Isabelle bu konuda sana bir şeyler mi dedi yoksa?"
"Bir şeyler demesine gerek yok, Isabelle benim her şeyim. Onun istemediği bir evlilik yapmasına izin veremem."
"Ben babanla aşık olarak evlenmedim ama zamanla ona aşık oldum Alec. Eninde sonunda evlendiği kişiyi sevecektir. Gidip sevdiği birisiyle evlenip hayatı kendine zehir de edebilir. Sevgi her zaman huzur demek değildir."
"O zaman huzurlu olmasını sağlarız anne. Kendi kararlarını kendi verecek, pişman olacaksa kendisi pişman olacak. Kimsenin onun hakkında karar almasını istemiyorum, her kararı kendisi verecek."
"Pekala, seninle tartışmaycağım. Nasıl istersen öyle olsun." Deyip derin bir nefes almıştı annem. "Magnus odasını beğenmiş mi?"
"Bu konuda bir şey demedi ama güzel hazırlanmıştı."
"Sevindim, özel olarak ilgilendim çünkü. Saraydaki çoğu kişi bunu öğrendi, artık daha rahat olabilirsiniz."
"Ben hep rahattım zaten." Deyip odadan çıkmak üzereyken durup son kez anneme döndüm. "Jace'in annesinin hayatta olduğunu biliyor muydun?"
Annem bir süre tereddüt etmişti.
"Evet ama sen nereden biliyorsun."
"Jace söyledi. Benim neden bundan haberim yok."
"Ne fark eder ki? Sonuçta buraya dönmesi bile yasak olan birisi."
"Onun annesi hayatta ve hiçbir zaman annesini görmeden büyümüş, bu biraz canice değil mi?"
"Baban senin iyiliğin için böyle olmasını istedi. Annesi bir şekilde Jace'i başa geçirmek isteyebilirdi ve bunun için sana zarar bile verebilirdi. O yüzden annesini buradan gönderdi ve Jace'in seninle iyi bir bağ kurması için elinden geleni yaptı. Alec, bazı krallar başa geçtikleri zaman erkek kardeşlerini idam ederler. Sırf bir tehdit oluşturmasın diye. Baban sadece siz ileride bir bütün olun diye bunu yaptı, bölünmeyin diye yaptı. Anladın değil mi?"
"Evet anladım." Demiştim başımı sallayarak. "Jace beni her zaman düşünüyor."
"Biliyorum, sen de onu düşünüyorsun. Lütfen bu konunun üstüne gitme."
"Gitmem merak etme. Jace bunu kabullenmişse ben de kabulleneceğim. Ama ileride annesini bulmak ve onunla görüşmek isterse bu konuda onun yanında olacağımı bilmelisin."
"Sen bilirsin, sana karışamam."
"İzninle." Deyip ona selam vererek odadan çıkmıştım. Odadan çıktığım zaman aniden birisi bana çarptı.
"Üzgünüm prensim..."
Clary benden uzaklaşırken ona küçük bir bakış atmıştım.
"İyi misin sen?"
"İyi olmak isterdim ama bunu pek beceremiyorum." Deyip yürümeye devam etti. Sonrasında gözden kaybolmuştu.
Sanırım yine Jace bu kızın kalbini kırmayı başarmış...
....
Buradaki Alec'e düşelim biraz...