bu minik ve acemi oneshot çok tatlı birisi için yazıldı♡
yazmada çok iyi olmadığımı söylemem lazım. belki bazı kısımlar sıkıcı olabilir, düzgün anlatamamışımdır veya hızlıca geçmişimdir bilmiyorum ama gerçekten iyi değilim bu yüzden baştan özür dilerim.
―――――――――
choi yeonjun kırık bir çocuktu. annesi ona karşı hep soğuktu. bir defa bile başını okşamamış, onunla gurur duymamış, anne sevgisinden mahrum bırakmıştı küçük yeonjun'u. kızlardan değil de erkeklerden hoşlandığını öğrenince de bu soğukluğu nefrete dönüşmüştü ve bunu belli etmekten de hiç çekinmemişti. yeonjun'a destek olan tek kişi babasıydı. annesi ne zaman yeonjun'a kızacak ya da vuracak olsa onu durdururdu. yeonjun'u parka götürür, onunla oynardı. derslerine yardım ederken sıkılmaması için türlü türlü şekillere girerek onu güldürürdü. pilot olmak isteyen oğlunu sırtına alır ve hayallerini yaşamasını sağlardı. babası yeonjun'u çok severdi, yeonjun da babasını. her gün heyecanla onun eve gelmesini beklerdi. babası iş kazasında öldüğünde de her akşam onu beklemeye devam etti. heyecanlı değildi, kapının çalmayacağını zor da olsa öğrenmişti. ama yine de annesi kaldırana kadar kapının önünde oturup beklerdi. ağlardı da.
geçen zamanla birlikte kabullenmişti bunları. kendisi büyümüş, düşünceleri de olgunlaşmıştı. annesi onunla uğraşmayı bırakmıştı. aynı evde olmalarına rağmen birbirlerini neredeyse hiç görmüyorladı. yeonjun annesine göre daha geç kalkardı. zar zor kahvaltı eder, ütüsüz üniformasını giyip koca çantası ile tek başına okul yoluna koyulurdu. okuldan çıkınca da yine uçsuz bucaksız gibi görünen yolu tek başında yürürdü. arada durup gördüğü çiçeklerle konuşup onları severdi. uzaktan bakan herkes onun kimsesiz olduğunu düşünürdü. gerçi pek farksız olduğu da söylenemezdi. annesi eve çok geç geldiği için çoğu iş yeonjun'a kalırdı bu yüzden üstü başı hep pis olurdu. eve vardığında ise önce dolapta bulduğu şeylerden atıştırır sonra da saatlerce ödevlerini yapmaya çalışırdı. çünkü hem öğretmenlerinden korkuyordu hem de çıkıp oynayabileceği arkadaşı yoktu. babası öldükten sonra iyice yalnız kalmıştı. tek tük olan arkadaşları da onu bırakmıştı.
ancak hemen karşılarındaki boş eve taşınan yeni komşuları ile bu değişmişti. kendisinden bir yaş küçük olan oğlan onu ilk gördüğü andan itibaren peşinden ayrılmamıştı çünkü. yeonjun başlarda ondan kaçmıştı. bakışlarından, konuşma çabalarından ve en çok da asla solmayan gülüşünden. bu çocuk nasıl oluyordu da hep mutluydu? ne zaman görse gözleri parlıyordu, heyecanla hareket ediyordu. onu üzecek şeyler olsa bile anlayışla karşılıyordu. evlerinin küçük bahçesinde oyunlar oynamaya da bayılıyordu. kendi başına biraz oynadıktan sonra koşarak karşı bahçeye giriyor, yeonjun'un kapısını çalıyordu hızlı hızlı. kendisiyle oynamasını, tek başına gülmeyi değil birlikte gülmeyi istiyordu. bunu yeonjun'a söylediğinde ise hep reddediliyordu ama hiç bıkmadan her gün tekrarlıyordu bunu. yeonjun ondan kaçtıkça iyice peşine takılıyordu.
yeonjun da yavaş yavaş ona alışmaya başlamıştı. evet, hâlâ oyun tekliflerini kabul etmiyordu ama ne zaman beomgyu'yu görse el sallıyordu. en azından bu da bir şeydi değil mi? bu el sallamaları, beomgyu'nun da onunla aynı okula başlaması ile selamlaşmaya dönmüştü. yeni bir okul senesi başladığında kapısında beomgyu'yu görünce şaşırmıştı yeonjun. beomgyu yerinde duramıyor bir o yana bir bu yana sallanıyordu. üzerinde okullarının formasını görünce ne olduğunu anlamıştı ve omuz silkerek yürümeye başlamıştı. beomgyu ise okul hakkında sorular sorarak onun peşinden gidiyordu. artık okula giderken yalnız değildi, kendisine eşlik eden tatlı bir arkadaşı vardı. konuşmaya başlamışlardı. genellikle beomgyu konuşuyor, yeonjun dinliyordu. ona sorarsanız konuşmak istemediğini söylerdi ama farkında değildi, beomgyu'nun sesini seviyordu. küçük ilişkileri onlarla birlikte büyümeye başlamıştı. beomgyu gülümsemesini yeonjun'a bulaştırmıştı. ne zaman hızlı hızlı bir şeyler anlatsa ya da gülse yeonjun da onunla birlikte gülüyordu.