Umut söylediklerim ile donakalmıştı. Ona aldırış etmeden içeri girdim ve girdiğimde beni karşılayan karanlık içine çekmişti. Bir yerde Savaş'ın da hayatı benim gibiydi. Soğuk, karanlık, cansız... Kimse ona da elini uzatmamıştı. Çevresindeki kalabalıklığa rağmen yalnızdı o.Her şeyin tesadüf mü olduğunu merak ediyordum. Ertesi gün Çiğdem teyze ile birlikte evden çıktıktan sonra dün geceki yerine arabayı park etmiş, bu sefer arabanın içinde bekleyen bir Umut bulmayı beklemiyordum. Çiğdem teyzenin camına tıklatıp "Umut?" diye sormasıyla Umut sanki bir rüyadan uyanmışcasına bize bakışlarını bize çevirdi. Bütün gece uyumadığı mor göz altlarından belli oluyordu. Arabadan çıkarken "Günaydın Çiğdem teyze" demeyi ihmal etmemişti.
"Günaydın oğlum da hayırdır?"
"Savaş'ı bekliyordum, bugün için bana söz vermişti."
Çiğdem teyze şüpheci bir şekilde "Bugün dersi var sanıyordum" dediğinde araya gireceğim sırada benden önce davranan Umut cevap vermişti.
"Utandığı için söylememiştir."
Ortaya bıraktığı bomba ile Çiğdem teyzenin meraklı bakışları bana dönerken bense sinirli bakışlarımı Umut'tan çekmiyordum. Ne sikim planladığını merak ederken her şeyi Çiğdem teyzeye sonra anlatmaya çalışmanın daha iyi olacağına karar verdim. Onu ikna etmem için çırpınışlarımı görsün istemiyordum.
"Hadi gidelim Umut. Görüşürüz anne." dedim başka bir şey demeden Umut'un son model arabasına bindiğim sırada. Çiğdem teyzenin şaşkın bakışları altında evin önünden ayrıldıktan sonra bir süre sakinleşmek için sessiz kaldım.
"Nereye gidiyoruz?" dedim dünkü soğuk tavrımı sürdürürken. Umut bana cevap vermeden arabayı sürmeye devam etti, bense yol boyunca bu bedeni umursamadan arabadan atlamamak için kendimi zor tuttum. Sezgi ile planımız hakkında mesajlaşırken göz ucuyla ben arada Umut'a bakmıştım o ise bir kere bakışlarını benden yana bile çevirmemişti. Başımı kaldırdığımda şok içindeydim, çoktan şehir dışına çıkmıştık.
"Umut. Nereye gidiyoruz?"
Sorumu yinelerken Umut bir kez daha cevap vermedi. Çok değil, onbeş dakika sonra bir dağın tepesinde, ormanla çevrelenmiş dışı tümüyle taştan bir dağ evinin önündeydik. Son derece klişe olan bir sahneyle, Umut'un beni kilitlemesi ile pekişecek gibiydi. Eve girdiğimizde peşimde gelen Umut, arkamdan kapıyı kapattı ve kilitlerken -gerçekten klişeleşmişti- gram endişe duymuyordum, gerekirse pencereye kafa atardım ama çıkardım.
"Burayı hatırlıyor musun?"
Başımı iki yana sallarken evin dışarıdan belli olmayan oldukça büyük olan salonunu inceliyordum. Düzenli kullanılan bir ev değil gibiydi, her yer toz içindeydi.
"Doğru, sen Barış'ken nasıl Savaş'ın anılarına sahip olabilirsin ki?"
Duyduğum şeyle tüylerimin diken diken olmasının sebebi Umut'un cümleleri değildi, sözlerinden emin olmasıydı.
Gülerken "ne saçmalıyorsun sen?" diye sordum, evi incelemeyi tümüyle bırakıp mavi gözlerimi gri gözlere dikmiştim.
"Sen Barış'sın."
"Gerçekten kafayı yemişsin sen." dedim bir saniye bile tereddüt etmeden cevap verirken. Bir saniye tereddüt etmem Umut'un emin olmasına yeterdi. Bu kararı bir kez almıştım ve sonuna kadar gitmeye kararlıydım. Asla ona itiraf etmeyecektim.
"Travma sonrası stres bozukluğu. Doktorlar bu yüzden geçici bir hafıza kaybı yaşadığını söylüyorlar ama söyle bana Savaş, bir insan bu anılara sahip değilse nasıl hatırlayabilir?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yolun sonuna kadar [boyxboy]
Teen Fiction"Neden peşimden geliyorsun be?" diye bağırdım. Sırt çantamı ona doğru savururken arkamdan sessiz adımlarla beni takip eden ama dikkat çekmekten başka bir işe yaramayan gence oldukça kızgındım. "İzin ver" dedi ve yokuşun aşağısını göstererek devam e...