her çuvalda biraz daha kısalıyor boyum, gecelerde genç efendi yok.

1.4K 82 48
                                    

-

korkmaktan korkmuyorum, gecelerden ve ayın kızıl gölgeli yüzünden ve gündüzlerden ve güneşin kırıklarında bakır birikmiş sivri dişlerinden korkmuyorum; perdelerden ve esintilerden ve bana vatansız kadın kardeşlerimin türkülerinden ilham eden lekeli ama hep çıplak duvarlardan korkmuyorum. pirinç yolmaktan da gocunmuyorum, sulara batıp çıkan ayaklarımın nasırlı topuklarını geceleri bir saten çarşafa uzatacağım yok ki kısala kısala kulaklarımın etrafında kıvrım olmuş saçlarımdan bile hiç utanmıyorum, kızmıyorum beni itip önüme geçen genç kızlara, genç efendiyi görmek dileyen işçi kızlar için yalnızca başımı eğip gülümsüyorum, küsmüyorum bana evini açmış hanımın dalgayı sever damatlarının kitaplarımı alıp alıp odalarına kaçırmalarına; kitaplarımı yüzüme fırlatan kadınlara küser gibi oluyorum yalnızca, oluyorum, elimde olmadan oluyor, yumuşacık ayakları elleri olan uzun saçlı güzelce kadınlar benden kıskanıyor kocalarını- kızıyorum buna, ben tehlikeli değilim kardeşlerim diyorum gözlerimden ama bakmıyorlar. pirinç yoluyorum, genç efendi için saçlarına boncuklar dizmiş, gerdanı toprağa sürülmüş ekmek kokan o kızların önlerinden çekiliyorum, biricik hanımımın evinde her yanı topluyorum her yanı siliyorum ama- korkuyorum, hanımım tatlı dilli bir muallimedir ki bana okuma yazma nedir belletti ama korkuyorum kavakların gölgesinde zıplayan çekirgelerin kanat seslerinden, korkuyorum hepsi de tekerleme olan kitaplarımı kemirmeye aç güvelerden, ben korkuyorum... bir çekirgeyi kanatlarından tutmuş üstüme atan eğlence düşkünü baylardan birinin güzel karısından korkuyorum. ne vakit benle oyun oynamaya hevesli erkek tuttuysa kollarımdan ben ondan değil karısından nişanlısından korktum, yalnızca kitaplarım için. olan oldu, bir testi suya takıldım en küçük damat yapmış bu oyunu, düştüm eteğim toplanmış yukarı, azıcık saçlarımdan yolundum pirinç gibi, kitaplarımı bir edip soğan filesine doldurmuşlar, hanımım yataklara düşmemiş olsaydı hiç izin vermezdi ama saçak altlarından kovula kovula sürgün edildim, eteğini sıyırmış da aşını yediği kadının kızlarından kocalarını almaya çalışmış dediler bana, hangi kapıya yanaşsam öte git yedim, korktum ki ne korku bu, kız kardeşlerim çatık kaşlarla git dediler bana, git büyük eve sığın dedi meydanda göz göze geldiğim tabip, gittim.

büyük ev, öyle bir büyük ki içinde yalnız büyükler gezer gezer kayba düşmez, ben küçüğüm belim bükük, içeri buyur edildiğim gibi kayboldum, nasıl bir kaybolmaktı ki merdivenler aşıp odalar geçe geçe bir yaşlı adamı buldum meğer büyük evin en büyüğüymüş, sen yoonji'sin dedi ellerimi elleri arasına aldı, gariban anam bu adamın mektep arkadaşıymış nicedir halimi merak edermiş, anam babamı gömdüğü gibi toprak oldu dedim de gözleri doldu, anam iyi bir kadınmış öyle dedi, korktum, iyi kadın derken çamurlu eteğime baktı, bu eve nasıl muhtaç el açtığımı bilir gibi git sana bir kap yemek versinler sonra yatacak yer bulursun avluda sedirler var dedi. minnetle elini öptüm, merdivenler indim indim bir mutfak aradım bir sürü güzel kadın tuttular beni kollarımdan da onca adamı nasıl baştan çıkardın bu kılık bu tavır bu kekeme dille diye diye dört döndüler etrafımda, kekemeysem ne olmuş, soğan filesindeki tekerleme kitaplarımı kucağıma oturtup yedim sıcak aşı, saçlarımda bit arayıp gülüştüler sonra birisi beni kapıya götürdü, kitaplarımı yastık yapıp sedire uzandım, gecelerden ve ayın kızıl gölgeli yüzünden ve gündüzlerden ve güneşin kırıklarında bakır birikmiş sivri dişlerinden korkmamayı sedirde belledim; perdelerden ve esintilerden ve bana vatansız kadın kardeşlerimin türkülerinden ilham eden lekeli ama hep çıplak duvarlardan korkmamayıysa ardımdaki evin büyük pencerelerini seyrede seyrede... pirinç yoldurmadılar bana, büyük evin odununu kestim benden ağır baltayla, kilere yığdım un çuvallarını, kadınlar kıkırdayıp yakışıklı diye seslendiler küstüm, sedire oturup kekeme dilimle tekerlemelerimi okudum. bir gece, büyük evin kapısı açıldı, genç efendiydi bu, uyur gibi yaptım korkumdan, genç efendi gitti sonra. geceler geceler geceler genç efendi yanıma gelir oldu, çok korktum, uyur gibi yaptım, olmayan saçlarıma dokundu parmakları bir belki iki kez, çıplak ayaklarımın parmaklarını içe kıvırdım o yanaştıkça... korktum, ne diye duruyordu başımda, bazen fısıldadığını işitiyordum, başımın altındaki kitapların ne olduğunu anlamaya çalışıyordu, sonraları elinde öteberi getirir oldu, ayaklarımın altına merhem çaldı, çuval taşımaktan hamlamış omuzlarıma dokunduğu da oldu, ben, korkmamayı belledim genç efendi bileğime dudak koyduğunda. o gece gözümü açtım, dizlerini kırmış elimi tutan genç adamın yüzüne baktım, ilkin fark etmedi sonra korkup geri çekildi, kapıdan geçip dışarıda bıraktı beni. geceler geceler geceler gelmez oldu, korktum, gündüzleri kapılar örtüldü yüzüme, geceler uzadı dayanamadım bir gece mutfağa saklandım, genç efendinin odasını bulmak için de herkesin yatmasını bekledim, kazanların dibinde uyumuş kalmışım, sabah dövdü büyük evin en büyüğü beni, küstüm izleyen kız kardeşlerime, hiç mi acımadılar yerde sürüklenişime? günler günler günler oldu genç efendi gelmedi sedire, korkuttum onu, yanında anası gibi kaldığım yokmuş gibi umdum- umdum ki bana gönlü düştü de ayaklarıma merhem çalar hiç tiksinmeden, anam gibi mektep görmedim ki ben, umarım tabii, bir adamı sevmek nedir hiç bilmem adamların da beni sevmişliği olmadı zaten, ben umdum, umdum da dövüldüm kanım kurudu yüzümde.

bir başka gece, uykumdan uyandım biri öpüyordu yüzümdeki gecelerce gecelerce gecelerce ağlamaktan baş vermiş kızıllıkları, ağlıyordu, korkmuyordum ondan, genç efendinin temiz ellerini yakalayıp öptüm öptüm öptüm yüzüme sürdüm, beni kucakladı aldı sedirden, sarıldım boynuna, yanağımı yasladım omzuna, büyük evin büyük kapısını açtı mutfağa yürüdü, eteğimi sıyırdığında ses etmedim, ellerine ses etmedim, umdum ki gözlerine bakarım- sırtımı çevirdi, ses etmedim, acıdı, ses etmedim, ayakta duramadım yaslandım genç efendiye o vakit enseme dudak koydu, daha acıdı daha yoruldum hiç ses etmedim. kucakladı beni, büyük evden çıktık, sedire yatırdı, gitti.

korkmaktan korkmuyorum, karnımdaki bebenin babası için adlar fısıldanıyor, un çuvalları taşıyorum her çuvalda biraz daha kısalıyor boyum, gecelerde genç efendi yok, şehire görücü gidilmiş, genç efendiye tahsili yüksek bir eş seçilmiş ama ben de tekerleme olsa da kitap okuyorum, genç efendi ve karısı bu büyük evde yaşayacaklarmış, ben biraz da onlara un taşırım, gocunurum korkarım kızarım küserim ama hepsi de ummuş olmamdan, topuklarımda kan benekleri gerdanımda sevda muskası hâlâ umarım ya bundan korkarım- at arabası durdu, hanımlar ve efendileri indiler, soğan filemi sıkıyorum ellerimin içinde, genç efendi orada bir peri kızının elini alıyor eli içine, karnımdaki bebe soluksuz mu kalıyor, tutuyorum karnımı da sedirde kıvrılıyorum, bebem ölecek diye bağırmak istiyorum, genç efendi ve karısı büyük eve giriyor, kapı kapandı, muskamı koparıyorum.

onu, o peri kızını genç efendi hiç gocunmadan odasına çıkarır biliyorum, yumuşak yataklara yatırır ama, ama yaralı ayaklarına hiç merhem çalamaz. ben, korkmaktan korkmuyorum, gecelerden ve ayın kızıl gölgeli yüzünden ve gündüzlerden ve güneşin kırıklarında bakır birikmiş sivri dişlerinden korkmuyorum; perdelerden ve esintilerden ve bana vatansız kadın kardeşlerimin türkülerinden ilham eden lekeli ama hep çıplak duvarlardan korkmuyorum, tek korkum ummak, olmayan sevdayı hiç olmayacak bir adamdan geceler geceler geceler boyu ummak, belki senelerce senelerce senelerce.

sevda muskamın ipini bağladım bu gece, genç efendi gelmedi, karnımdaki bebe de mi ağlıyor bir de bundan korkuyorum artık.

-

genç efendinin güzel karısı gebe, karnımı kucaklayıp kucaklayıp yanına gidiyorum artık daha güzel kadının, beni tanımak ister gibi çağırıyor tekerlemelerimi tekrar ediyor, bazen karnımı seviyor ama hiç sormuyor kimin bebesini taşıdığımı, o yumuşak gözüken yatağında uzanıyor ben yere oturuyorum, o müzik dinliyor ben yol gözlüyorum, yatağına yemekler taşınıyor onun ben çuvallar sırtlanıyorum, benim bebem bebe değil mi, o yoonji diyor bazen, hiç sevdalandın mı, karnımdaki bebe duymasın diye fısıldıyorum: gecelerce gecelerce gecelerce kara sevdalandım.

-

küsmüşün kekeme türküsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin