▼ Mektup ▼

1.4K 148 43
                                    

Derin bir nefes alarak gözlerimi kapattığım an düşünceler içinde kaybolmaya başlamıştım.

Eve dönerken posta kutusunda babamın bana gönderdiği mektupla karşılaşmıştım. O an tek yaptığım şey mektubu parçalara ayırmak olmuştu. İçinde ne yazdığını ya da benden ne istediğini bilmiyordum. Ancak bu durum beni inanılmaz derecede rahatsız etmişti.

Babam hapiste olduğu süreç boyunca bana hiç mektup göndermemişti. Ancak bugün elime bir mektup geçmişti ve üzerinde onun adı vardı.

"Unni, burada ne yapıyorsun?"

Gözlerimi açarak karşımda duran Rose'yi inceledim. Okuldan dönüyor olmalıydı. Ben ise kapının önündeki merdiven basamağına oturmuştum ve bundan sonra ne yapacağımı düşünüyordum.

"Öylesine..."

Rose'den gözlerimi kaçırarak ayağa kalktım ve merdivenlerden aşağı indim.

"Elindeki ne? İki gün önce de sana bir mektup gelmişti. Vermeyi unuttum sanırım..."

"Ne mektubu?"

Korkuyordum. O mektubun da babamdan gelmiş olma ihtimali beni korkutuyordu.

"Kaybolmasın diye dolabıma koymuştum sanırım... Benimle gel."

Gergin bir şekilde Rose'nin arkasından ilerleyerek eve girdim. Ben salona geçerken Rose odasında daha önce de geldiğini iddia ettiği mektubu arıyordu.

"Bunu mu arıyorsun?"

Duyduğum ses irkilmeme sebep olmuştu. Jisoo'ydu ve elindeki mektupla odadan çıkmıştı. Şimdi de soğuk tavırlarla bana bakıyordu.

"Baban seni çağırıyor."

Yutkunarak elindeki mektuba baktım. Jisoo mektubun babamdan olduğunu anlar anlamaz açarak okumuş olmalıydı.

"Baban seninle konuşmak istediğini yazmış."

"Jisoo... neden okudun?"

"Neden? Özel bir mesele miydi? Okumamam gereken bir şey miydi?"

Rose gergin bir şekilde parmaklarını ısırarak, bize bakıyordu. Aramızdaki gerginliği anlamış olmalı ki ağır adımlarla yanımıza yaklaşıyordu.

"Kızlar... lütfen ikiniz de sakin olu-"

"Görüşme ayarla."

Jisoo, Rose'nin sözünü keserek araya girmişti. Sanırım Rose, Jisoo'yu ilk defa bu halde görüyordu.

"Ne?"

"Babanla görüşme ayarla. Ben de geleceğim. İçeride nasıl yaşadığını görmek istiyorum."

Bu saçmalıktan ibaretti. İstediği şey kendine acı vermekten başka bir şey değildi.

"Saçmalama."

Jisoo'nun elindeki mektubu alarak parçalamaya başladım. Onun yüzünden yeterince sıkıntı çekiyordum. Buna rağmen nasıl bana mektup gönderebildiğini aklım almıyordu.

Mektup paramparça olduğunda tekrar Jisoo'nun eline bıraktım.

"Ne olursa olsun, benden bir daha böyle bir şey isteme."

"Neden? Rahatsız mı oldun?"

Gözleri dolmuştu ve eline bıraktığım kağıt parçalarını sıkmaktan avuçlarının kenarları kızarmıştı.

"Unni, böyle yapma lütfen..."

Rose, Jisoo'nun yanına yaklaşarak gözlerinden süzülen yaşları sildi. Yine de Jisoo bana öfkeyle bakmaya devam ediyordu.

"Rahatsız olduğunun farkındayım. Biraz daha beklersen eğer-"

"Neden? Evden ayrılacak mısın? Yoksa her şeyi unutarak huzur içinde mi yaşamak istiyorsun!?"

"Her ne kadar canın yanıyor olsa da, bunu bana yapmamalısın Jisoo."

Nefesimi dışarı vererek stresli bir şekilde dudağımı ısırdım. Daha fazla konuşamayacağımı düşündüğümde arkamı döndüm ve evden çıktım. Tam merdivenlerden inerken birine çarpmıştım. Lisa'ydı ve şaşırmış bir şekilde yüzüme bakıyordu.

"Unni!? Yüzünün hali ne? Bir şey mi oldu?"

Cevap vermeyerek önüme döndüm. Kendimi utanmış ve inanılmaz derecede yalnız hissediyordum.

Kaldırımda attığım adımlarım hızlanırken kendime sürekli neden bunları yaşadığımı soruyordum. O an etrafa yayılan melodiyle durdum ve çantamdaki telefonu çıkardım.  Annem arıyordu ancak bu durumda açabileceğimi sanmıyordum.

Gözlerim dolarken başımı kaldırdım ve gökyüzüne baktım. Bir zamanlar olumlu düşünerek yoluma devam etsem yeterli olur diye düşünmüştüm ancak neden öyle olmamıştı ki?

Kaldırımın kenarına oturarak defalarca çalan telefonumu elime aldım. Annemin beni kaç defa aradığını hatırlamıyordum. Ben onun sürekli endişelenmesine sebep olan kötü bir evlattım.

– Anne? Telefonum kaybolmuş...  Etrafta telefonumu aradığım için hemen cevap veremedim.

– Jennie, sen iyi misin?

– Tabiki de! Neden?

– Yoksa... Ağlıyor musun?

Ağladığımı belli etmek istemiyordum. Yine de incelen sesimi kontrol altına almak oldukça zordu.

– Duygusal bir film izliyordum. O yüzden sesim kötü çıkıyor olmalı.

– Öyle mi? Arkadaşların da yanında mı?

Yutkunarak etrafıma baktım. Kendimi neden her gün böyle bir modda buluyordum bilmiyordum.

– Evet. Film o kadar duygusal ki, onlar da ağlıyor.

– Jennie... Bugün sıradışı bir şey oldu mu?

– Ne gibi?

– Mesela üzücü bir olay.

Gözyaşlarımı silerek bir süre düşündüm. Nedense annem olanları biliyor gibi hissediyordum.

– Anne, film çok güzel. İzlemeye devam etmek istiyorum. Seni sonra ararım ben.

– Jennie, bunu neden kendine yapıyorsun?

Telefonu tam kapatacakken annemin konuşmaya devam etmesiyle durdum.

– Ne?

– Neden bana hiçbir şey söylemiyorsun? Kötü bir şey olduğunda bana söylemelisin...
Ama endişelenme, adını değiştiririz ve seni bulamaması için elimden gelen her şeyi yaparım.

– Anne neden böyle yapıyorsun... İyiyim ben. Seni sonra ararım. Hoşçakal.

Bir çırpıda söylediğim kelime yığınından sonra telefonu kapatmıştım. Annem mektubun bana geldiğini biliyordu. Belki de babam uzun zamandır bana mektup gönderiyordu ancak annem mektuplar bana ulaşmadan ortadan kaldırıyordu. Bu ihtimal bile beni kötü hissettirmeye yetiyordu. Babamın adını görmüş olması bile ona geçmişi hatırlatıyor olmalıydı.

▼▼▼▼▼

Jennie için de Jisoo için de zor bir durum. Bakalım neler olacak...

BLACK ▼ JenKaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin