Bölüm 10 "Değer"

3.9K 213 73
                                    


Arabayı sürerken Ayaz'ın ne kadar şanslı olduğunu düşünüyordum. Babasını çok sevdiği şu anki telaşından belliydi arabayı bile sürememiş sürücü koltuğuna benim geçmem gerekmişti.

Aslında ben de babamı seviyordum sevmesem yanlış evlilik yapmaması için o kadar çabalamazdım ama benim sevgim karşılıklı değildi. Karşılık göstereceğini bilsem sevgimi ona açardım ama o beni sevmemeyi seçmişti bu durum çocukluğumdan beri böyleydi.

Her zaman Duygu'ya daha hoşgörülü, vicdanlı ve sevgi dolu yaklaşır beni bir şekilde görmezden gelirdi. Bu yüzden çocuk aklımla Duygu'yu kıskandığım zamanlar olmuştu ama babamın beni sevmemesinin sebebinin ablam olmadığını anlamam uzun sürmedi. 

Ben babamın gözünde aile fotoğrafında arka plandaki gereksiz ayrıntıydım. Hatta o fotoğraftaki vazo kadar değerim yoktu. Babasının yüzüne bakmadığı, sarılmadığı biriydim. Kişiliğimden, davranışlarımdan nefret ediyordu. Bana hiçbir zaman el kaldırmamıştı bana hiçbir zaman bağırmamıştı ama beni öyle güzel yok saymıştı ki... 

Bu yüzden annemi kaybedince bu kadar dağılmıştım çünkü artık hem yetim hem öksüzdüm.

Hastanenin kapısında arabayı durdurduğumda Ayaz beni beklemeden hızla arabadan indi. O aceleyle hastanenin içine girerken ben de uygun bir park yeri bulmak için park alanına sürdüm.

Hastaneye girince danışmaya sormayı düşünsem de ne Ayaz'ın soy ismini biliyordum ne de babasının ismini bu sebeple yavaş yavaş merdivenlerden çıkıp koridorlara göz atmaya karar verdim.

Birinci kat yeni doğan katıydı. Bebek ağlamaları koridorun başına kadar geliyordu sıkıntıdan yanaklarımı şişirdim bebeklerden hiç hoşlanmıyordum hem Duygu tüm bunlara nasıl dayanacaktı? Şimdiden onu göz altları uykusuzluktan çökmüş, kusmuk lekeli kıyafetlerle, dağınık saçlarla hayal edebiliyordum.

Yazık, kafamı iki yana salladım.

İkinci kat ameliyathanelerin bulunduğu kattı. Koskoca ameliyathane yazan bir kapı vardı ve koridorda oturan insanlar çaresiz bir bekleyiş içindeydiler kimi ağlıyor kimi gözlerini duvara dikmişti. Perişan haldeydiler bense onların hayatlarını perdesi açık bir pencereden dikizler gibiydim merdivenlerin başında durmuş o pencereden hayatlarına bakıyordum.

İnsanların hayatlarını gizlice izlemek yüreğime ağır geldi ve merdivenlerden çıkmaya devam ettim.

Üçüncü kat normal odaların olduğu kattı. Koridora girdiğimde annemle hastanede geçirdiğim günler geldi aklıma, içim acıdı.

Anılarım içimi acıtıyordu.

Ama kendimi daha fazla geçmişe kaptıramazdım, buna izin vermedim.

Bir kapının önünde konuşan arkası bana dönük Ayaz'ı fark etmemle adımlarımı ona yönlendirdim. Karşısında kısa boylu orta yaşlı bir kadınla hararetli bir şekilde konuşuyordu. Bir terslik olduğu gerilen sırtından belliydi.

Ayaz beni fark etmemişti bense onlara gitgide yaklaşıyordum. Kadının gözleri aynı Ayaz'a benziyordu.

"Anne ne dediğin farkında mısın? Evlilik mevzusunu açmak ne demek babam bu haldeyken sen gelmiş babanın son isteği diyorsun! Babamdan umudu bu kadar çabuk mu kestin?" Sabrının sınırlarında gibiydi.

"Ağzından yel alsın kuzum ama babanın son isteğinin bu olduğunu unutma. Günlerdir eve geldiğin yok. Kapıyı çarpıp çıktın, biz ne haldeyiz düşündün mü hiç? Evladım aklını biri mi çeliyor? Yoksa büyü mü? Aman Allahım.." Otomatiğe bağlamış gibi konuşan az önce Ayaz'ın annesi olduğunu öğrendiğim kadının sözlerinin yüzde doksanına yetişemedim. Aralarına girip konuşmayı kesmek istemediğim için öylece dikilirken "Sen kimsin?" Sorusuyla fark edildiğimi anlamıştım.

SENGERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin