Gecenin bir yarısı gözlerimi aniden dürtülmüş gibi açtığımda Umut yanı başımdaydı. Ellerini yüzünün altına koymuş, sol tarafa dönmüş bir şekilde beni gözünü kırpmadan izliyordu. Üstümdeki sersemliği atamadan Umut geniş, sıcak kollarını üstüme atıp "uyu hadi" diye mırıldandı. Çok geçmeden yeniden karanlığa gömüldüğümde onu itecek gücüm yoktu.
Sabah güneşin yüzüme çarpmasıyla uyanmıştım. Umut yanımda yoktu, yatağın köşesine bırakılmış gri eşofman takımını reddetmezken hızlıca onları giydim. Salonda hazır bir kahvaltı masası vardı ama Umut ortalıkta gözükmüyordu.Yine de buna aldırmadım ve oturup kahvaltı etmeye başladım. Çok geçmeden eve giren Umut, bir şey demeden elindeki alışveriş torbalarını masanın boş kısmına bıraktı.
"Günaydın." dedim kendimi tutamadan.
"Günaydın. Sana yumurta da haşlamıştım." deyip mutfaktan haşlanmış yumurtayı getiren Umut'a kısık bir sesle sadece teşekkür etmiştim. Hiç konuşmadan ettiğimiz kahvaltı sonrasında bulaşıkları yerleştirdikten sonra Umut'un salona gelmesiyle şimdi ne olacağını merak ediyordum. Burada beni ne kadar tutacaktı? Çiğdem teyzenin beni arayacağını biliyordu, zorla beni burada tutamayacağını da.
"Benim Barış olduğumu sana düşündüren ne?"
Tüm avantajın bende olduğunu bildiğim bir özgüvenim vardı, burada aslında kendi isteğimle kalıyordum. Ona olan inancımın son kırıntılarıydı beni burada tutan. İçimde bir yerler beni sana inandır, demek istiyordu, onu sarsmak ve açıklama yapmasını umutsuzca beklemek...
"Barış öldükten sonra her gün dua ettim, biliyor musun? Lütfen yalan olsun, lütfen...Ben...intihar etmeyi bile denedim."
Umut buruk bir gülümseme sunarken kalbim sıkıştı, sadece bir saniyeliğine onun öldüğünü hayal ettim.
"Barış öldükten yaklaşık iki hafta sonra dikkatimi çektin. Savaş'ın yüzüne sahiptin, onun bedenine. Ama... sanki ben sana çekiliyordum daha önce hiç olmadığı gibi, nedensizce. Asıl dikkatimi sana vermemi sağlayan şey, İbrahim'i yumrukladığın gün, sen ilk defa başkaldırdın, hayatım ve açığını burada vermeye başladın. Aynı Barış gibi davrandın."
"Bunu yapmaya devam mı edeceksin?" diye sordu Barış. Kısa boylu, kendisini savunmayan sıra arkadaşına acayip sinir oluyordu.
"Ne yapayım? Gidip isyan mı edeyim?"
"Et. Niye etmiyorsun?"
Nadir tartışmalarında birini yaşıyorlardı. Umut, kendisinden kopya çekmeye çalışan bir çocuk yüzünden sınavı iptal edilmişti. Barış ise duruma sinirlenmiş, Umut'un kabahatı olmamasına rağmen kimseye bir söz bile söylememesi sinirine dokunuyordu.
"Sen bilirsin." demiş ve bir sonraki sınavda çocuğun yakın arkadaşından kopya çekmeye çalışırken yakalanmıştı. Umut ise genç, yeni olgunlaşmaya başlamış çocuğu köşeye çekmiş sırtını yumrukluyordu.
"Nasıl dersten kalabilirsin salak!"
"Ne yapayım? Gidip isyan mı edeyim?" sözleri ile Barış iyice delirmiş, sinirini Umut'un saçlarından ve sırtından çıkarmıştı.
"Sonra seni her gün, dakika dakika izledim, bazen izlettirdim bile. Onun gibi sol elini kullanıyorsun, çilekli her şey favorin, şeker portakalını seviyorsun..."
Umut'un sıralamasını dinlerken yavaş yavaş panik olmaya başlayan hücrelerimle yüzümü nötr tutmaya çalışarak mümkün olduğunca sakin bir ses tonuyla araya girmiştim. İnkar etmek en iyi seçenekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yolun sonuna kadar [boyxboy]
Teen Fiction"Neden peşimden geliyorsun be?" diye bağırdım. Sırt çantamı ona doğru savururken arkamdan sessiz adımlarla beni takip eden ama dikkat çekmekten başka bir işe yaramayan gence oldukça kızgındım. "İzin ver" dedi ve yokuşun aşağısını göstererek devam e...