Hayatımı bir resme hayat verir gibi renklere dokunduruyordum. Doğru tonlama veya doğru renk ne bilmesem de çabalıyor ve çabaladıkça batıyordum. Melankolik ruhumu neşenin ardına saklayıp insanlara gerçek beni değil görmek istedikleri beni gösteriyordum, çocukluğunu unutan ve hayatına devam eden güçlü bir kızdım ben herkes için. Acı olan şuydu ki herkesten saklayabildiğim şeyleri kendimden saklayamıyor git gide bataklığın dibine çekiliyordum.
Kabuslarımın sesini bile bastırmayı başarırken ruhumdan kaçamıyordum, bir labirente hapsolmuş gibiydim. Çıkışı vardı ama ben çıkmıyordum, bu yüzden kendimden nefret ediyor ve git gide kendime yabancılaşıyordum. Önümdeki gelişim psikolojisi dersi notlarına bakıp iç dudağımı ısırdım. Seçimlerim de tıpkı ruhum gibi berbattı. Bakışlarımı pencereye çevirip iç geçirdim, hayatım da diğer her şey gibi berbattı. Selim'i en son beni ziyarete geldiğinde görmüştüm sanki oda benden kaçmaya çalışıyor gibi hissediyordum ama bu saçma bir histi. Onun kaçacak bir şeyi yoktu ama benim zayıf hastalıklı bir kalbim vardı.
Kardeş gibi büyüdüğüm adama aşık olmuştum...
Şöyle bir baktığımda hayatımda elle tutulur bir başarı ve takdire şayan mantıklı bir hareket olmadığını görüyordum. Ve işin acı tarafı artık hiçbir şey canımı yakmıyordu, kendimi mi kaybediyordum yoksa bu olan iyi bir şey miydi? Telefonun ekranı açılıp kapandığında tepkisizce telefona uzanıp mesaja tıkladım.
Emir: Nasılsın?
Bir süre cevap verip vermemek arasında git geller yaşasam da sonunda ayıp olur diye iyi olduğuma dair bir mesaj yazdım ve onun nasıl olduğunu da ayıp olmasın diye sordum. İyiydi dediğine göre, ama belki de oda benim kadar iyi bir yalancıydı? Onu en son gördüğümden bu yana tam beş gün geçmişti ve bu beş günde yaptığım tek şey derslerimi toparlamak olmuştu ama şuan onun nasıl olduğunu merak ediyordum. Sahildeki konuşmamızda acı çektiğini fark etmiştim ve aşk acısının nasıl bir şey olduğunu biliyordum... Geçiyordu ama geçmeden önce kalbinin üzerine kezzap dökülmüş gibi hissettiriyordu.
Emir: Yarın okul çıkışı seni alsam olur mu? Biraz takılırız.
Arsu: Olur. Şimdi ders çalışmam lazım, iyi geceler.
Telefonu masaya bırakıp başımı masanın üzerine yerleştirdim ve soğuğu hissettim, bu odaya ve bu eve o kadar da ait değildim ki. Gözlerimi tavana kaydırıp kar taneleriyle bakıştım, ne kadar da eski hissettiriyorlardı böyle? Geçmiş zihnime tipi gibi doluşurken doğrulup parmaklarımı şakaklarıma bastırdım, geçmişin gri havasında boğulmak için uygun bir gece değildi. Ne için uygundu bu gece bilmiyordum fakat derslerimi halletmem gerektiğini biliyordum. İstemeyerekte olsa notlarıma yeniden odaklandım ve karmaşamın içine yeni şeyler daha ekledim...Her zaman daha fazla karmaşa bulabilirdim kendime.
***
Tam olarak on yedi dakikadır bekliyordum, her gelen arabaya dikkat kesiliyor ve Emir olmadığını fark ettiğimde sinirimi bastırmaya çalışıyordum. Sırt çantamın içinden telefonumu çıkarıp eldivenimi de çıkararak onu aradım, ve bay geç kalan meşgule attı! Soğuğu sevmeme rağmen rahatsız olmuştum, telefonu çantama attım ve sırt çantamı yeniden yerine yerleştirdim. Rüzgar saçlarımı iyice sinirlerim bozulsun istiyormuş gibi uçuşturuyordu.
Sinirlenerek hınçla saçlarımı tuttuğum anda kaldırımın kenarında duran motordaki adamla göz göze geldim. Kalbimden yayılan adrenalin dalgası tırnak uçlarımı bile etkisi altına alırken bu yersiz heyecandan nefret ettim. Kaskını çıkarıp zehir gibi bakan gözlerini gözlerimde durdurdu. Korku muydu hissettiğim? Eğer korku değilse neydi bu şuursuz his? "Merhaba." Dedi, beni tanımış olmasına mı şaşırmalıydım yoksa konuşamıyor olmama mı? Sanırım her ikisine de şaşırabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİSSET
RomanceTAMAMLANDI☂ Siyah Kar'dan tanıdığımız Arsu'nun hikayesi. "Güzel bir yüzün ve kötü bir kalbin var. İntihar için güzel bir yol gibi görünüyorsun..." 15.06.2020 Başlama tarihi📍 🔞 Psikolojik bölümler içermektedir NOT: BU HİKAYE ASLA KİTAP SAYFALARINA...