Adam yeni demlediği ıhlamur çayını üstünde sarı çiçekler olan fincanına döktükten sonra mutfak dolabının içinden aldığı bir kavanoz balı çay kaşığı ile çaya döktü. Kaşıkta kalanları yalayıp fincanını eline alarak balkonuna gitti. Gazetesini biraz kurcaladıktan sonra kadını aramak için telefonunu eline aldı.
"Diphylleia, müsait isen; bugün çokça heyecanlıyım ve enerjimi sana hissettirmek isterim.
Bilirsin, ilham; insanın hayatında sahip olması gereken en önemli şeydir. Düşüncelerini süsleyebilecek her şey, iyi yada kötü, kişiliğini ve düşünce tarzını etkiler. Bugün bana ilham veren şeylerden bahsedeceğim sana, bazı yerler; bazı nesneler. Küçük bir yolculuğa çıkacağız bugün."...
Geldiği ilk yer doğup ergenliğine kadar yaşadığı, çoktan yıkılmış eski bir harabeydi. Kulaklığının mikrofonuna doğru konuşarak yıkılmış eski binanın açıkta kalan bahçesinde dolaşmaya başladı. Önceki gün yağmur yağmış, dünden kalan çamurlar botlarına bulaşmıştı. Gülümseyerek sorun etmedi.
"Doğup büyüdüğüm yerdeyim Diphylleia. Sana daha önce anlattığım gibi. Eskiden burada tek katlı, pek büyük sayılmayan bir bina vardı. Binanın içine girmek isterdim, amerikan mutfağına, küçükken koşuşturup kardeşimşe çarpışıp kardan küremi kırdığım o salona... Bahçesinde eskiden bir salıncak vardı. Kardeşim ve benim hep kavga etmemize sebep olurdu.
Bu evi sevmiyorum.
Bu mahalleyi, sokağın altındaki o küçük pastaneyi. Ünüm artmadan önce burada yaşardım. Güzel sayılabilecek zamanlarım oldu, kabul ediyorum. Fakat bazen güzel anıların olsa da bir yerde durmak istemezsin. Bu ev çokça farklı bir düşünce yapısı olan, fakat bir o kadar kuralcı ve geleneksel bir aileyle çocukluğunu geçirmek zorunda kalan bana güzel duygular yaşatamadı. Yine de dönüp baktığımda, bahçesindeki eski çiti açtığım ve yan sokaktaki eski arkadaşımla görüşmek için babamdan gizli bir şekilde koştuğum günler bana eskiden bile bağımsız düşünceli olduğumu hatırlattıkça buraya olan nefretimle bile bu binayı gördükçe gülümseyebiliyorum."...
Adam bir süre sonra olduğu yerden uzaklaşarak dopdolu, cıvıl cıvıl olduğu zamanlarını hatırladığı, şimdi ise bomboş sokaklardan geçerek bir süre sonra tekrardan eline telefonunu aldı. Rehberini açarak kayıtlı olan tek numarayı aradı. Kadının telefonu açmasıla tebessüm etti. Kısa bir selamlaşma ardından gelmeyi iple çektiği yere ulaşmış, karşısında gördüğü derin sulara heyecanla bakıştı. Kadın adamın nasıl bu denli heyecanlı ve neşeli tepkiler verdiğine anlam veremiyordu. Çünkü telefonun başındaki bu adamda; sıra dışı, bir o kadar da melankolik bir hava seziyordu.
''Geldiğim yer, ilk şarkımı bestelediğim sahil. '' Adam ağır adımlarla kumda yürürken ayakkabısına giren kum tanelerine aldırış etmedi. Sonbahar ayları olmasıyla denizden gelen esinti saçlarını uçuruyordu. Suya fazla yaklaşmadan kuma yavaşça oturarak elini sarı kum tanelerinde gezdirdi. ''On dört yaşımda evden kaçıp buraya gelmiştim. Cebimde tek kuruş para olmamasına rağmen eve dönmemeye niyetli, burada yaşayabileceğime inanır hale gelmiştim. Aptal bir çocuk muydum bilmiyorum. Fazla hayalperest olduğum belliydi ama. O zamanlar saçlarım kısa ve doğal rengindeydi. Saçlarımı boyatmak istediğimi babama ilk defa söyleme kararımı da burada almıştım. Tahmin edebileceğin gibi karşı çıkmış, benim için saçma bir endişeye girmişti. Yirminci yüzyılda gerçekten insanların erkeklerin saçlarını boyatmasını birçok farklı sebebe bağlaması beni tiksindiriyor. Oysa sadece ergenliğimle gelen depresyondaymışım hissi için kendimde acil bir değişiklik istemiştim. Yeniliğe ihtiyacım varmış gibi. Kısa bir süre saç boyama isteğimden vazgeçtim. Bir tür yenilgi idi bu benim için. İnsanlar beni severdi. Ama ben hiçbir zaman insanları bencilliklerinden sevemedim. ''
...
Oturduğu yerden kalkmış, günün ilerleyen saatlerinde gün batmadan önce çalıştığı şirketin kapısına varmıştı. Kendisini gizleme ihtiyacı duymuş, görünürse sıkıntı çıkabileceği için görünmekten kaçınmıştı. İçini saran korkuyla saatten dolayı kapanmış şirketin merdivenine oturup bir süre soluklandı. Yavaşça kalktığı merdivenden çıkarak devasa sayılabilecek kadar büyük şirketin logosuna doğru baktı. Ağır adımlarla otomatik açılan kapıdan içeriye girerek güvenlikle göz göze gelince maskesini çıkardı. İçeriye girmesi onaylanınca telefonunu eline aldı. Kayıtlı tek numarayı arayacakken gördüğü şeyle telefonunu cebine geri koydu. Karanlık koridorlardan geçtikten sonra asansöre binip üçüncü kata çıktı.
Adam ilk şarkısının kaydedildiği odaya girip on üç yıldır sahip olduğu bu kötü anıyı yok etmek için kendine bir şans verdi. Parmakları kayıt odasındaki ses sisteminde gezerken çalışanların ilk kayıt fotoğrafları olduğu albümü bularak sayfalarını çevirmeye başladı. Kendisini bulmak için on dört yıl öncesine dönerken yere çömelip sayfaları hızla çevirmeye devam etti. Taa ki gözü biri sarışın, biri kahverengi saçlı sarılan iki kızın fotoğrafına ilişene kadar. Adam gördüğü gibi fotoğrafı albümden çıkardı. Albümü yere bırakarak incelemeye başladı.Bu iki kız, hayatında sahip olduğu en yakın arkadaşlarıydı. Beraber çıkış yapmış, sonra kendisiyle yine bu stüdyoda tanışmışlardı. Adam birkaç saniye duraksadı. Gözlerinin sulanmasıyla resmi paltosunun cebine tıkıştırarak kendi fotoğrafını aramaya başladı. Birkaç sayfa sonrasında kendi fotoğrafını bulmasıyla acıyla gülümsedi. Saç şekli, gülüşü, giydiği sapsarı tişörtü... Hepsini tek tek incelerken gözünden akan yaşın fotoğrafına damlamasıyla kendine gelerek kendi fotoğrafını da cebine attı. Birkaç dakika öylece oturduktan sonra ayağa kalkarak albümü yerine bıraktı. ve telefonunu eline alarak merdivenle terasa çıktı.
''Cennete inanmak isterdim diphylleia. Buralardan göçünce cennete gideceğimi bilmek isterdim. Tanrı beni hiçbir zaman sevmedi. Sevemezdi. "
Terasta ağır adımlarla dolanırken henüz on beş yaşındayken ilk defa oturduğu, en iyi arkadaşlarının oturduğu için korkup onu yanlarına çağırdığı binanın en kenarına oturdu. Bacakları aşağıya doğru sarkarken çevresine bakındı.
"Hayat çok acımasız değil mi? Şuan bir binanın tepesinden sarkıtıyorum bacaklarımı. Başıma bir şey gelir, kayıp düşersem yapabileceğim hiçbir şey kalmaz. Bir mucize bile kurtaramaz beni. Ki mucizelere inanmam. On dört yıldır, yılın her bu günü buraya gelirim. Tahmin edebileceğin gibi şirket binasındayım. Bu bina bana en son yazdığım şarkımda büyük bir ilham verdi sanırsam."
"İlham..."
"İlham insanı ayakta tutan şeydir Diphylleia. Ne olursa olsun aklından geçen şeyleri bir araya getirebiliyorsan bile kendini oyalayabilirsin. Ben artık hiçbir şeyden ilham alamıyorum. Âdeta düğümlendim. Artık tek isteğim düşüncelerim ve hikayemin bilinmesi. Her şeye sahip genç bir adamın yaşadığı bu değersiz hayatın içinde yatanı bir kişinin bile bilmesi...
Saat geç oldu Diphylleia, merak etme; kendimi buradan atacak falan değilim. Sonum böyle olsun istemem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya Kokulu Banyo Tuzları
Teen Fiction"Manolya kokusunu bu denli çok seven sen, neden bana 'İskelet Çiçeği' diye sesleniyordun?" Açıklama gereği duydum : Kendi kurguladığım karakterler hakkındadır. Fakat büyük bir Jonghyun hayranı olduğum ve bana çokça ilham verdiği için onun yaşadığı b...