Bazı anlar vardır ki, insan o anları yaşamaya, güneşli günlerin hemen ardında pusuda bekleyen kara bulutların yüzünden tadını çıkarmaya korkardı. Çünkü hayat öyle adaletsizdi ki biz insanoğluna karşı, iyi ya da kötü farketmeksizin hiçbir şey sonsuza kadar sürmeyecek olsa da, kara bulutların fırtınası her daim daha ağır ve uzun olurdu, güneşli, güzel günlerin aksine.
Belki de bu yüzden yaşamlar her zaman mutlu olarak sonlanmazdı çünkü herkesin gücü yahut zamanı, kara bulutların ardındaki güneşi görebilmek için yeterli olmayabilirdi. Fakat hayatı bunları düşünerek yaşayamazdık çünkü biz bir an sonrasında bile ne olabileceğini bilemiyorken, sonrasını düşünmek, bunun için korkmak anlamsızdı. İpler bizim elimizde değildi ne de olsa, kontrolü sağlamak gibi bir imkanımız, güzel şeylerin bizi bekliyor olmasını umut etmekten başka şansımız yoktu. Eğer bir şey olacaksa, olması gerekiyorsa, bu bizim hazırlıklı ya da hazırlıksız olmamızı beklemeden her şekilde olurdu ve biz, çoğu zaman hazırlıksız yakalanırdık.
Tüm bunları bir kenara iteklersek, sanırım Jungkook, hiçbir şeyi düşünmeden anın içinde kaybolan kesimdendi. Onu gelecekte neyin beklediği şu an için umurunda değil gibiydi hatta gibi de değildi, kaynağının nereden geldiğini henüz çözemediğim fakat neredeyse tüm bahçeyi dolduran şarkılara dışarıdan nasıl göründüğünü -insana tatlılığıyla kafayı yedirtebilirdi- zerre düşünmeden eşlik edip kendince dans ederken, muhtemelen aklının en ufak bir köşesinde dair geleceğiyle ilgili bir tereddütü yoktu. Kendini öyle kaptırmıştı ki çalan şarkının ritim ve sözlerine, yaklaşık on dakikadır onu izleyen varlığımı bile fark etmemişti.
Çiçek ve bitkilerini suladığı hortumunu kaldırıp gitarmışçasına tutarak parmaklarını hayali gitarının tellerinde sallandırırken, ne yaptığını, nereye dokunduğunu biliyor gibiydi. Elindeki sulama hortumu değil de, gerçek bir gitar olsaydı, muhtemelen ortaya rastgele dokunuşların çıkardığı anlamsız seslerin yerine gerçek bir ezgi çıkardı. Elimde olmadan görünüşe ve etrafına saçtığı çocuksu enerjiye gülümsedim. Onu öylece izlemek bile, bazen birlikte vakit geçirdiğimiz anlar gibi eğlenceli oluyor, dopdolu hissettiriyordu.
Olduğu yerde sağa-sola kaydığı, bazen de şarkıya göre vücudunu hareket ettirdiği sırada aniden elinden kayan hortumun ucu yüzüne, üzerine doğru kalkıp onu ıslattığında, dudaklarından savurduğu küfürle elindeki hortumu refleksle fırlatarak geriye doğru sıçradı. Başını hızlıca iki yana sallayıp ıslanan saçlarını silkelerken, sinirli adımlarla hortumun bağlı olduğu musluğa ilerledi ve suyu kapattıktan sonra tişörtünün eteklerini yukarı doğru kaldırarak sırılsıklam olmuş yüzünü kuruladığı sırada dudaklarımdan firar eden kıkırtılar sayesinde adımları duraksadığında, çatılmış kaşlarıyla beraber başını olduğum yere çevirdi.
Yeni fark ettiği varlığım, dudaklarının aralanmasına ve gözlerinin şaşkınlıkla irleşmesine sebep olduğunda, yüzündeki afallamış ifadeye güldüm. "Sen ne zamandır oradasın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
le prince des nuages » liskook
ФанфикKara gözlerinin ardına sakladığın bulutların senin için ne denli derin bir anlam ifade ettiğinden habersizdim fakat seni gördüğüm ilk anda, senin ve benim için hiçbir şey ifade etmeyen bulutların hayatımı kökünden değiştireceğini iliklerime kadar hi...