Sırtımda çantayla ayaklarımın beni götürdüğü yere giderken sol tarafımdan çığlık sesleri gelmeye başladı. Aceleyle seslerin geldiği yöne koştum.Yerde korkuyla çığlık atan bir kız ve karşısında Smaug olduğunu düşündüğüm dev bir canlı vardı.
Çantamdan kitapçığı çıkartarak kızn yanına geldim. Kitapçığı Samugun görebileceği bir yere bıraktım ve kızı kolundan tutarak kaldırdım. Üzerimizdeki dikkati kitapçığa çevrilmiş olan Samugu atlatmış sayılırdık. Olabildiğince uzaklaştığımızda nefes nefese kalmıştım.
Yanımda duran kıza baktığımda ise bayılmış olmalıydı. Yanına yaklaştım. Yüzü ve kıyafetleri oldukça pisti. Nabzını kontrol ettiğimde normaldi. Korkudan bayılmış olmalıydı.
Çantamın içindeki sert eşyaları çıkardım ve başının altında koydum. Esmer olan kız oldukça güzeldi. Ellerinde yara bantları vardı. Oldukça zorlanmış gözüküyordu. Onu uyandırmalıydım ama bu konularda hiç bir fikrim yoktu.
Ağacın dibine oturarak yere bakmaya başladım. Üç saat geçmişti ama ben hiç bir ilerleme kaydedememiştim. Sıkıntıyla ofladım. Bir kac dakika sonra kendime gelmiştim. Yanımdaki kız kıpırdanınca olduğu yerde doğrulduğunu gördüm.
Ne olduğunu anlamamış bir şekilde etrafa bakarken beni gördü. Gülümseyerek ona baktım. Başı ağrıyor olacak ki şakaklarını ovmaya başladı.
"Ne oldu bana, nasıl buraya geldim?"
"Sanırım bir Smaug seninle oynamak istedi. Senin sesini duydum ve yanına geldim. Geldiğimde yerdeydin. Samuga hediye tarzı bir şey verdim. Senide aldım buraya getirdim. Geldiğimizde bayıldın."
Kendini tekrar yere bıraktı.
"Teşekkürler."
Sanırım bu kadardı. Ayağa kalktı. Çantasını toparladı. Tamamen hazır olduğunda kucağıma bir şey attığında oldukça şaşkındım.
"Al bunu. Bir yerin yaralandığında bir defa içine çek bunu. Sana yardımcı olacaktır."
Elimde astım cihazına benzer beyaz ve yeşil tonlarda bir eşya vardı. Bunu bana vermesinin nedeni bir nevi teşekkürdü sanırım.
"Sanada lazım olacaktır bu. Al sen kullan."
Ona doğru uzattığımda bana yaklaştı ve elimin içerisine doğru iteledi elimdekini.
"Babam ilaç satıyor Orlais'de bende var. Sen kullan."
Elime aldım ve ayağa kalktım.
"Teşekkür ederim. Ben Mia Evans ve sen..."
Güldü.
"Jenna, Jenna Claut."
Uzaklaşırken arkasından el salladım. Sanırım yeni bir arkadaş edinmiştim.
Sonunda kayalık bir yere ulaşmıştım. Etraftan bir kaç odun ve yaprak parçası toplayarak büyük bir kayanın üzerine oturdum. Yuvarlak taştan bir koruma yaptım ve çantamda bulduğum çakmakla ateşi yaktım.
Karşımda yanan ateşe bakarken gözlerimi kapattım. Olabildiğince odaklandım. Ateşin aklımq gelen ilk şeye dönüşmesini istedim. Buraya gelirken bir grup kelebek gördüğümden ateşten bir kelebek düşünmeye başladım ve emin olana kadar gözlerimi açmadım.
Yaklaşık beş dakikadan sonra yavaş yavaş vazgeçmeye başlayacaktım ki aniden koluma bir şeyler sürtünmeye başladı. Korkarak gözümü açtığımda etrafımda uçuşan kırmızı turuncu kelebekleri benim yaptığıma inanamıyordum. Ayağa kalktığımda kelebekler vücuduma konmaya başladılar. Kondukları her yerde vücudumda beni sarhoş eden bir sıcaklık bırakıyorlardı.
Yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başladı. Kendimi bir anda boşlukta hissettiğimde gözlerimi açtım. Mavi gökyüzü beni karşıladığına panik olmuş bir şekilde etrafıma baktım. Ne ara çoğaldığını anlamadığın kelebekler beni oldukça yükseğe çıkartmışlardı.
Oldukça panik olmuştum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Halen kontrol bendeydi ama kontrolü bıraktığımda yere çakılırdım. O kadar çaresiz hissediyordum ki kendi kendime yalvarmaya başladım.
"Lütfen indirin beni."
Ağzımdan sözler çıkar çıkmaz tüm kelebekler buhar olup gitti. Aşağıya düşmeye başladığımda ne olduğunu anlayamamıştım bile. Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında öleceğimi düşünüyordum.
"Ölmene asla izin vermem."
Duyduğum sesle birlikte havada asılı durmuştum. Ne olduğunu anlamadan rengarenk çiçek dolu bir bahçede buldum kendimi.
Konuşan kişi ile Bayan Ruth'un odasındaki ses aynıydı. Nefes nefes kalmıştım. Nasıl havada kaldığımı anlayamamıştım.
Yarım saate yakın orada öylece uzandım. En sonunda güneş batmaya başlamıştı. Uykum geldiğinden olduğum yerde uyuya kaldım.
Uyandığımda halen geceydi. Kolumdaki saat azda olsa bir ışık yayıyordu. 12 saat olmuştu toplamda. Elementimi kullanmayı öğrenmiştim sırada çıkışa gitmem gerekiyordu.
Bileğimdeki saate dokununca ışığı söndü ve tamamen karanlıkta kaldım. Çantamdan bur kaç yiyecek çıkartarak yemeye başladım.
Karnımı doyururken gökyüzü aydınlanmaya başlamıştı. Hava tam anlamıyla aydınlanana kadar biraz daha oturacaktım.
Bu sınav oldukça saçma ve baştan savmaydı. Güvenlik önlemleri neredeyse yoktu. Öğrencileri izliyorlardı ve tuvalet bile yapılmamıştı. Ormandan çıkana kadar tuvaletimin gelmemesi için Tanrıya dua etmekten başka çarem yoktu.
Toparlanıp ayağa kalktım. Çiçeklerin arasından geçer tekrar ağaçlık bölgeye girdim. Ne taraftan gideceğimi bilmiyordum.
Öylesine etrafta dolaşmaya başladığımda bir gölün yanına geldim istemsizce. Bekleyebilirdim ne de olsa sınav bittiğinde birileri bizi almaya gelecekti. Dokuz saat kalmıştı. Öylesine göl bakarken hareket eden bir şeyler gözüme çarptı. Göle yüzümü yaklaştırarak yakından bakmaya başladım.
Suyun altında ki şeffaf balıklar fark edilemeyecek kadar görünmüyorlardı. Oldukça güzeldi bu balıklar. Aslına bakarsan vejetaryandım. Et ve balıkla aram yoktu ve öldürülmelerine karşıydım. Fikrime karşı çıkan bir çok insan olsada etrafımdaki insanlar alışmıştı.
Ellerimi suya sokarak kendime sıçrattım. Sadece yarım saat geçmişti ve oldukça fazla zaman vardı. Gerçekten sıkılmaya başlamıştım. Gitmek istiyordum ama yolu bilmiyordum. Öylesine gezmek ise pek güvenli olmayacaktı. Belki karşıma birisi çıkar umudu ile göl kenarında kalmaya karar verdim.
Güneş tam tepedeyken bir ağacın gölgesine saklandım. Sırtımı bir şey ısırdığında hafifçe irkildim. Elim sırtıma gittiğinde kaşınmaya başladı. Sırtımı kaşırken bacağımda ve kolumda ardı ardına acı hissettim. Her tarafım kaşınırken ellerim her bir yanımda geziniyordu.
En iyi seçeneğin kaşınma geçene kadar gölde kalmakta olduğunu biliyordum. Kıyıdan fazla uzaklaşmazsam boğulmazdım. Yüzme bilmiyordum. Pantalonu ve botları aceleyl çıkardım.
Katlayarak çantanın üzerine koydum. Etrafta kimse yoktu. Beni izleyen kişiler vardı ama şu anda kimse umurumda değildi. Kaşıntı oldukça artmıştı.
Yavaşca ılık göle girdim. Su göğüslerime geldiğinde kaşıntıyı artık hissetmiyordum. Gölün ilerisinde bir şelale vardı. Oraya gitmek istiyordum ama çok derin ise boğulabilirdim.
Yavaş adımlarla suyun içerisinde ilerlemeye başladım. Elementim su olsaydı çok işe yarardı diye düşünmeye kalmadan ayağıma bir şey çarptı ve suya düştüm. Suda debelenirken tam doğrulmuştum ki bu sefer diğer ayağıma bir şey çarptı. Çok fazla su yutmuştum. Kendimi sırt üstü bırakarak son iyiliğide yapmıştım.
...
🍀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
| ORLAIS |
FantasyATEŞTEN DOĞAN KIZ Ateşten doğan bir kız... 17 yaşına kadar hiç terlememiş ve üşümemiştir. Ailesi ile birlikte bir çok doktora giden Mia Evans'a hiç bir teşhis konulamamıştır. 18. yaş gününde olacak bir felaket Mia'nın hayatını değiştirecektir. Şans...