"Peki, Ash'in bir düşmüş melek olduğunu ne zaman anladın?" diye sordu Ciel, sesi gergindi ve kelimeleri yutarak konuşuyordu. O ve Sebastian tek başına mâlikanenin merdivelerinde oturuyorlardı.
Scotland Yard'dan gelenler arkada koşuşturuyor, yasadışı açıkarttırmada yer alan bütün soyluları topluyor ve köleleştirilmiş çocuklarla ilgileniyorlardı.
Snake doğaüstü çocuklara gözkulak olmak ve Ciel için isimlerinin listesini çıkarmak için gitmişti. Kont bütün bu olanlardan sonra bir de bir düzine üstün yetenekli çocuğun şehrin sokaklarını kasıp kavurmasını kaldıramazdı.
"Düşmüş melek değildi. Tanrı hâlâ onu seviyor, eminim," dedi Sebastian küçümseyen bir gülümseme ile. Ciel kaşlarını kaldırdı.
"Ama sen düşmüş bir meleğin kolay hedef olduğunu söyledin. Düşmemişdise onu nasıl öldürebildin?" diye sordu Ciel. Kâhyası daha yanıtlayamadan Snake Ciel'n adını kaynayan kalabalığın içinden biryerlerden haykırdı.
Ciel sızlandı, ama yine de sesin kaynağına doğru ilerledi. Snake polisler ve detektivler tarafından çevrelenmişti, hepsi de çocuğun yeni kâhyasının kucağındaki kundağa bakıyorlardı.
"Bu da ne?" diye sordu Ciel, saf endişe dolu bir sesle.
"Bir bebek. Hiç bir kayıtı yok, diyor Bronte" diye yanıtladı Snake bebeği Ciel'e göstererek. Kont kundaktakinin yüzüne bakınca, anında içinde birşeylerin yumuşadığını hissetdi. Kıvırcık sarı saçları parlak mavi gözlerini ortaya çıkarıyor ve pembe dudakları somurtuyordu.
"Bunun ne olduğunu biliyor musun?" diye sordu Kont.
"Bir kız, diyor Emily" dedi Snake küçük bir gülümseme ile. Bir süt yılanı kiyafetinin kolunun altından kafasını çıkarıp bebeğe baktı. Ciel homurdandı.
"Hayır, seni soytarı. Demek istediğim, hangi doğaüstü varlıktan geliyor oluğunu biliyor musun?" Ciel bir adım yaklaştı ve neredeyse meleğimsi görünen çocuğa hayran kaldı. Çocukta ona çağırışım yapan bir şey vardı. Öylesine bir tanıdıklık duygusu ile dolmuştu ki, sanki daha önce defalarca görmüş olduğu bir şeye bakıyor gibiydi.
"O sizin gibi." Sebastian aniden Ciel'n yanında belirdi. Kont irkildi ama kâhyasının aniden belirmesine yönelik başka bir şaşkınlık belirtisi göstermedi.
"Benim gibi mi?" diye sordu Ciel. Sebastian başıyla onayladı.
"O da sizin gibi Tanrısallık ile iç iç geçmiş. Lakin, ruhu sizinkinin enfesliğinin yanından bile geçemez. Karışık olduğu tanrısallık kutsal değil. Daha çok düşmüş bir melek ve bir insanın evladı gibi," diye Sebastian açıkladı. Ciel çocukla ilgili başka bir sorgu başlatmak için fazla yorgundu, o yüzden basitçe başını aşağı yukarı salladı.
"Yani Scotland Yard'ın yapmakda yetersiz olacağı başka bir iş daha. Onun anne babasından birini, insan yahut düşmüş melek olsun, bulmak bizim görevimiz. Bu arada da, o bizimle beraber mâlikaneye dönecek," diye kont emir verdi. İki kâhya da başlarıyla onayladılar.
.....................................
Mâlikaneye geri dönme yolculuğu zorluydu. Ciel yaptığı iş için herkesten alkış topladıktan sonra, hüngür hüngür ağlayan bir bebek ile bir arabaya tıkılmıştı. Sebastian, zavallı şeytan, çocuğu susturmak için ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Nasıl yapılacağını bilen tek kişi Snake idi.
"Şşş, şşş... Bir dediğimde uyu, iki dediğimde uyu, üç dediğimde uyu ama dört dediğimde uyuma. Çocuğum, benim tatlım, çocuğum, benim hazinem, uyu ki tapayım sana. Bir dediğimde uyu, iki dediğimde uyu, üç dediğimde uyu ama dört dediğimde uyuma .Çocuğum, benim tatlım, çocuğum, benim hazinem, seni daha çok severim," Snake bir fısıltının biraz üstünde bir sesle ninni söylüyordu, ve çocuğun ağlayışları yumuşak horlamalara dönüşene kadar dizeleri tekrarladı. Ciel şaşkına dönmüştü.
"Bu da neydi... Büyü mü?" diye sordu Ciel kobalt rengi gözleri uyuklayan bebeğe odaklanmışken.
"Bir ninniydi, Lordum. Anneler bunu bebeklerine söyler, böylece bebekler annelerinin seslerini tanır, diyor Emily. Bu şekilde çocuk ninnini her duyduğunda güvende olduğunu hissediyor." Snake'in başparmağı, sahte kürkden sıcak battaniyeye sarılı çocuğun yüzünün yan tarafında nazikçe daireler çiziyordu. Snake'in kiyafetlerinin gizli iç ceplerinden üç yılan kayarak çıkmaya başladı.Kaslarını sıkmamaya dikkat ederek kendilerini çocuğun etrafına sarıp iç içe geçtiler.
"Öyleyse bu zavallı kız senin onun annesi olduğunu mu sanıyor?" diye sordu Ciel, sesinde hem içten bir acıma hem de hayranlık vardı. Snake kıpkırmızı kesilip, kekeleyerek açıklama yapmaya başladı.
"Ş-şey, tamam olarak bu şekilde olmadığından eminim, diyor Goethe," diye albino çocuk mırıldandı. Ciel burnundan soludu.
"Öyle olmasını umalım," diye mırıldandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Evil Champion 2
FanficCiel Phantomhive, kâhyasının korkunç ölümünden sonra param parça kalmıştır. Kısa matem döneminden sonra kendine gelen öfkeli asilzade artık kendi adının ve kâhyasının intikamını almak için Melek ve yandaşlarını avlamanın peşindedir. Bütün hakları @w...