Evet, biliyorum biliyorum, bölüm o kadar geç geldi ki... Ayrıca çok yazamadığım için iki parta ayırmak zorunda kaldım. Bu aralar tahmin edemeyeceğiniz kadar yoğunum ne yazık ki. Neyse, okuyun bakalım yorum ve vote bekliyorum ona göre :)
4. Bölüm (Part1)
Çevremizi saran kalabalık susmuş, çıt çıkarmıyordu. Tüm fısıltılar kesilmişti. Herkes bana ve silaha bakıyordu. Bir yandan da alarm verildiğini işaret eden siren sesleri duyuluyordu. Şehirde bir şey mi olmuştu?
Namlunun metalik parıltısı gözlerimi kamaştırıyordu. Ayna gibi yüzeyinden tiksinç haldeki suratımın görüntüsü yansıyordu. Ağzımın kıvrımına kadar her şeyim zavallılığı simgeliyordu.
Kaçacak yerim yoktu. Ölüm tüm gücüyle ruhumu kovalıyordu. Bu sefer kurtuldum dediğimde başka bir şekilde hissizliğin soğuk duvarlarına çarpıyordum.
Gözlerimi kapattım. Silahın patlamasını ve merminin son hız fırlayarak beynimi dağıtmasını izlemek istemiyordum. Kalan saniyelerimi, silahı tutan elin sahibine yalvaran bakışlar atarak geçiremezdim.
Birden zihnimi kaplayan karanlıkta hastalıklı görüntüsü belirdi. Bu sefer bakışları içindeki acıyı haykırırcasına acıklıydı.
“Böyle mi olmalıydı ?” diye mırıldandı.
Tozlu anılarımı karıştırarak, sağlam halini hatırladım. Eskiden; şu anki yolunmuş saçları yerine, her zaman imrendiğim mükemmel kömür karası saçlara sahipti. Onlarla uyum sağlayacak kadar koyu kahve gözleri hep neşeyle parıldardı. Her an yüzünden eksik olmayan gülümsemesi sefaletle sulanmış topraklarda yetişmiş bir çiçek gibiydi.
Pişmandım. Ona yaptıklarım yüzünden derin bir pişmanlık içindeydim. Fakat mezarı dahi olmayan ölü bir bedeni canlandırıp özür dileyemezdiniz.
“Daha 8 yaşında bir çocuktum.”
Kelimeler dudaklarımdan fısıltı halinde dökülmüştü.
“Ruhu katil olan biri için küçük olmak neyi değiştirir ki?”
Gözlerimi açtım. Huzurlu ölmeliydim. Geçmişin kefaletini sırtlamış bir şekilde sonsuzluğa uçamazdım.
Korgeneralin sert suratı bana dönüktü. Gözlerinde en ufak bir tereddüt yoktu. Bense zavallı mimiklerimle silahının önünde çökmüş haldeydim. Böyle devam edemezdi, güçlü olmalıydım.
“Çek tetiği.” diye bağırdım.
Güldü. “Nedense suratın tam tersini diyor.” Haklıydı, buna verebilecek bir cevabım yoktu.
Bana bakmaya devam ederek konuştu:
“Binbaşı Dallas, Ilyse Hoffman’in ölmesi seni nasıl etkiler ?”
“Emin ol merkez bu durumdan hiç hoşlanmaz.”
“Merkez umurumda değil,” dedi emin tavrıyla. “ Sen ne yaparsın, onu soruyorum.”
Binbaşı konuşmak için dudaklarını araladı fakat geri kapattı.
“Dur, senin yerine söyleyeyim.” dedi korgeneral. Derin bir nefes aldı ve silahı kafama dayadı.
“Terfi alamazsın.”
Herkes fısıldaşmaya başladı. İnsanların sesleri kulağımı doldururken demirin soğukluğunu hissedebiliyordum. Saçlarım arasına gömülmüş silah namlusu ürpermeme sebep oluyordu. Korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vezir #wattys2015
FantasyDünyanın büyük çoğunluğu patladıktan sonra, sağ kalan topraklarda yoğun bir sefalet hüküm sürüyordu. Kurtulanlar arasında şanslı sayılan Ilyse, hayatını tamamen alt üst edecek bir olayla mücadele etmek zorunda. Patlamanın ardındaki gerçeği öğrendiğ...