Okulun giriş koridorlarından birindeki panoya asılan iş ilanları dikkatimi çektiğinde son dersimden çıkmıştım. Buraya taşındığımdan beri ailemin gönderdiği parayla geçiniyordum ama onlarla yerleştikten sonra yarı zamanlı bir iş bulacağım konusunda anlaşmıştık. Nicole'un bana telefonda mesaj atarak söylemeyi tercih ettiği boşanma haberinden sonra artık bunun zamanının geldiğini daha da fark etmiştim. Okuldan kalan boş zamanlarımda gideceğim bir iş bulmalıydım.
Panoya asılmış ilanlara bakarken bunlardan tam olarak hangisini yapabileceğimi düşünmeye başladım. Benden kesinlikle bir garson olmazdı, sakarın tekiydim, her şeyi kırıp döküp kendimi rezil ederdim. Diğer ilanlara baktığımda seçeneklerim azalmıştı. Okul yolunun aşağısında olduğunu bildiğim bir kitap dükkanının eleman aradığına dair ilan gözüme çarptığında iğnesinden çıkarıp kağıdı elime aldım. Bunu yapabilirdim bence.
Telefonla aramak yerine oraya gidip yüz yüze görüşmeye karar verip ilanı katlayarak çantama koydum, başka birileri başvurmazsa şansım ancak öyle artardı. Daha önce hiçbir yerde çalışmadığım için işverenlerin aradığı kişi olduğum söylenemezdi.
Çantamı kapatıp çıkmak için kapıya yöneleceğim sırada içeri girdiğini gördüğüm kişiyle durakladım. Bu Barry'di. Ona karşı kendimi kötü hissediyordum çünkü sinirli bir anıma denk geldiği için ona siktirip gitmesini söylemiştim. Hiç tanımadığım birine karşı ne olursa olsun çok kaba bir davranıştı.
"Hey," dedim dikkatini çekebilmek için. "Selam."
Onunla konuşuyor olmama şaşırmış gibi, "Selam," dedi. "Hakaret edecek birilerini mi arıyordun?"
Sanırım gerçekten aklına geleni direkt söylemek onun karakterinin bir parçasıydı ama bulunduğu ima için onu suçlayamazdım. "Hayır," dedim. "Öyle konuştuğum için özür dileyecektim, sinirlerimin bozuk olduğu bir andı ve sen de tam üzerine gelmiştin."
Dudakları aşağıya doğru kıvrıldığında benden bunu beklemiyordu anlaşılan. "Pekala," dedi. "Bekliyorum."
Anlamayarak, "Neyi?" diye sordum.
Sanki komikmişim gibi hafifçe gülüp, "Özür dilemeni," dediğinde acaba kendimi kötü hissetmekte hata mı ettim diye düşünmeden edemedim.
Yanlış bir şey söylememek için kendimi tuttum ve iyi bir insan olmaya karar verdim. "Özür dilerim," dedim dümdüz bir şekilde. "Seninle öyle konuşmamalıydım."
Düşünceli bir şekilde kafasını sallayıp, "Tamam," dedi. "Başka bir şey var mıydı?"
Kaşlarımı çatılmasını engelleyemedim. "Hayır."
"Güzel," dedi çabucak. "Derse yetişmem gerekiyor da, hoşçakal."
En az konuşması kadar hızlı adımlarla yanımdan ayrıldığında şaşkın bir ifadeyle izledim onu. Öylesine de olsa önemli değil demesini beklemiştim, umursamamıştı bile.
Bu da bana ders olmalıydı işte, herkes ruh hastasıydı ve ne hissettiklerini umursamak büyük bir aptallıktı.
Daha fazla orada durmayıp binadan çıktım, kitap dükkanına gidip beni işe almaları için yalvarmam ardından da Alissa ile buluşmam gerekiyordu. Sabah bana bir parti olduğuna dair mesaj atmıştı, büyük ihtimalle onunla gelmemi isteyecekti.
Kampüste yürürken aklıma tam Drew gelmişti ki onu biraz ötede gördüm. Dakikalar sonra dersi olduğunu biliyordum, bu yüzden onunla karşılaşmak beni şaşırtmadı. Durmuş biriyle konuşuyordu ama kim olduğunu göremiyordum.
Yanına gitmek için ona doğru ilerlediğimde bakış açım değişti ve karşısındaki kişi ortaya çıktı. Gördüğüm yüzle adımlarım durdu. Leah ile konuşuyordu, her ne söylüyorsa omzunu duvara yaslamış duran kızın suratında bir gülümseme vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
set it on fire
FanfictionTakıntılı bir takipçi, Ester'ın hayallerindeki hayatın alevler içinde kalmasına neden olur.