- anne bu etek biraz fazla uzun değil mi sence? külkedisi değillim ben elimdeki eteği tiksinç bir şekilde anneme uzattım. o da gayet nahoş bir ifadeyle bana gülümsedi. - üzgünüm tatlım ama 15 yşına henüz yeni girmiş olan bebeğimin çırpı bacaklarını elaleme gösteremem. giy şunu. - offfffffffffff. şekerimi fırltıyorsun resmen. eteği yatağıma fırlatıp, günlüğümü alıp tarih attım. yazmadım. liseye başlamanın en kötü yanı kimseyi tanımıyor oluşunuz değil. tam tersi tanıdığınız yüzleri sizi tanımıyor oluşu. okul benim atarlı yüz ifademi bir kedi yavrusuna çevirmişti. yanımda babam vardı. babam sevisçiye öğlen araları kaçta başlıor diye sorunca adamın verdiği cevap beni korkuttu. yarım saat. adam resmen 20 dk dedi. bunun anlamı iğnemi kirli tavaletlerin içinde yapmam. ve her gün aynı dürümü yemem olacaktı. zaten okulu sevmeyen ben iyice soğudum. babamı geri yolladıktan sonra sınıfımı bulmaya başladım.A SINIFI ilk kez B olmayan bir sınıftaydım. sınıftaki şahıs zedelere baktım. kuzu gibi sıralarına sinmişlerdi. ben de sönmüş olan okulun ilk günü suratım ve çatık kaşlarımla sınıftan içeri girdim. bana dik dik bakan kız ve yakışıklı çocuk kavramı sınıfta yaktu ben de boş bir sıraya geçip ergen kuzularımı saymaya başladım. ders matematik , atarlı ergen alex için gün kümeler ile başladı harika.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
takıldığımız çakıltaşları
Lãng mạnhayat insana çeşitli seçenekler verir. kaybet yada kazan, kendin olanı al yada sonsuza kadar unut... benim seçim şansım ise geçmiş ve gelecekti bugün denilen kavram beni yalnız bırakmıştı.