BÖLÜM SEKİZ - ''Arkadaş Ortamı''

2.5K 101 1
                                    

Ulaş, dün gece olan atışmamızdan sonra beni ciddiye alıyor ve beni evde yalnız, daha doğrusu annemlerle birlikte bahçede bırakıp Seçkin'le birlikte dışarı çıkıyor. Seçkin'in gözlerinde gördüğüm adaletsizlikle onun ikimizin arasında kaldığını biliyorum. Bu onu zor duruma soktuğum anlamına geliyor. Gidişlerinden sonra bile içimi kemiren, karnımdaki kasılmalara neden olan bu suçluluk duygusunu Ulaş'a atıyorum. Sonuçta, beni kıran o. Kardeşini üzmesine rağmen arkadaşıyla birlikte çekip giden de o. Gözlerimin önünde umursamaz tavrını ortaya koyarak kasıla kasıla çıkıp giden de o. Bıkkınca üflüyorum, önümdeki dondurma kasesine. Selin'e bakıyorum, karşımda oturmuş dondurma kasesindeki dondurmaları karıştırıyor. Canı sıkkın göründüğünde hep birlikte olduğunda iğrenç görünen şeyleri karıştırır Selin. Fıstıklı ve vişneli dondurmayı, kakaolu dondurmayla karıştırdığını görünce tek gözümü kısmak zorunda kalıyorum. Biliyorum, tadları muhtemelen birbirine karışacak, hiçbir şey anlaşılmayacak. Yeme isteği de kalmayacak.

''Ne oldu?'' çenesini yasladığı elini hareket ettirip seslice üflüyor, ardından kaseden çektiği bakışlarını bana yöneltiyor.

''Ulaş.''

''Ulaş...'' diye tekrarlıyorum onu bezgince, gözlerimi birkaç saniye için dondurma kaseme indirirken. Tekrar ona bakıyorum, konuyu biraz olsun anlıyorum aslında. Selin'i bu hale sadece Ulaş sokabiliyor çünkü.

''Bir şey mi dedi?'' diye devam ediyorum, omuz silkip kaşığıyla oynamaya başlıyor.

''Ulaş işte. Ne diyebilir ki?''

''Dün gece mi?'' başını sallayıp huzursuzca nefes veriyor.

''Anlat hadi.'' sabırsızlıkla onu bekliyorum. Arkadaşımın aşk hayatı, sadece aşk hayatı da değil diğer tüm hisleri, kimine, nerede ne zaman hissediyor, bana çok şey öğretiyor.

''Bana bir an için yakın davranıyor, beni pis bakışlardan uzak tutacağını söylüyor. Daha sonra ise umursamıyor. Sadece onunla olmam gerektiği zaman, o istediği için yanında oluyorum. Ulaş, adının tam tersi, ulaşılmaz biri.'' tebessüm etmeye çalışıyorum. Ne kadar işe yararsa artık, o da karşılık veriyor aynı çabayla.

''Hiçbir dağ, aşılmaz değil Selin. Zaman ister, ama sonuçta aşarsın o dağı.''

''Sen ve o dağların.'' kıkırdayıp tekrar kasesine döndüğünde yeni uyanmış gibi gözlerini açıyor.

''Ne oldu bu dondurmaya!'' cırladığında ister istemez yüzüm buruşuyor.

''Sen yaptın. Şu depresif şeylerden birinde olduğun zamanlardı. Daha beş dakika önceydi.'' bilmediği bir haberi onunla paylaşırmış gibi elimi hareket ettirip gülümserken o dondurmaya hayatında daha önce görmediği bir nesneymiş gibi bakıyor.

Bahçede Maşa'nın sesleri, yan yazlıkta ise televizyon ve tabak, çatal sesleri ve aynı sesler bizim evden de yükseliyor sadece. İzmir'in o hafif ama kendisini hissettiren soğuk rüzgarları tekrar esmeye başlarken, bahçe kapısının gıcırtısı duyuluyor. Ben artık neyden vazgeçtiğimi bilmez bir şekilde kafamı kaldırmazken, Selin hareketlenip doğruluyor.

''Ulaş?'' Ulaş'ın adını duyunca sadece gözlerimi oynatıp gelenlere bakıyorum.

''Selam kızlar.'' diyor Seçkin'le sandalyelere kurulurlarken.

''Ne oldu, sıkıldınız mı?''

''Sıkılan siz olduğunuz için rahat edemedik. Bilirsin şu... aptal vicdan işleri işte.'' gözlerimi devirirken tekrar kaseye indirdiğimde, artık erimiş olan dondurmaya karşı, kaşığı bırakıp kaseyi tepsiye geri itiyorum. Telefonumda Twitter'daki bildirimlere bakarken bir anlığına etrafa çeviriyorum gözlerimi. Seçkin ve Selin yok, yanımda Ulaş oturuyor sadece. Üstelik gözlerini bana dikmiş, konuşmak ve konuşmamak arasında tereddüt yaşıyor.

ENGELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin