GİRİŞ

393 39 10
                                    

Mavi ve yeşilin buluştuğu bir yerdi burası. Sakin ve bir o kadar da huzur verici. Adam her cuma gelip bankta oturan kadını izliyor ve ona şiirler yazıyordu. Daha önce hiç konuşmamış olmalarına rağmen adam sanki kadını yıllardır tanıyormuş gibi bakıyordu utangaç gözleriyle. Ya da düzeltmek gerekirse kalbiyle tanıdığı güzel kadından ilham alarak hayata ve aşka şiirler yazıyordu.

Bankta oturan kadının bundan haberi yoktu. O her cuma İstanbul aşığı olarak bu nefes kesici manzarayı izlemek ve huzuru doyasıya yaşamak için buraya geliyordu. Birbirine bu kadar yakın ve bir o kadar da uzak olan bu iki insanın tek derdi hayatta bir şeyleri başarabilmekti. Kadın mesleğini aşkla yapıyordu, adam da kadına aşkla bakıyor ve böylece oda mesleğini aşkla yapmış oluyordu.

Adam saatine baktı. Kadının gitmesine 15 dakika daha vardı. Onu o kadar uzun zamandır burada izliyordu ki ne zaman gelip ne zaman gideceğini ezberlemişti. Adam bu 15 dakikayı değerlendirmek için siyah kaşe montlu, hafif kahverengi saçı ve yine kahverengi fakat sanki bütün ayrıntıları görmek için özenle yaratılmış kocaman gözlü kadına baktı. Ardından siyah montunun cebinden eski bir kalem ve küçük siyah bir not defteri çıkarttı. Sayfaları sanki bir bebeği seviyormuş gibi narince çevirdi. En son boş bir sayfada durdu. Ve bir şeyler yazmaya başladı. Kim bilir yine neler yazmıştı? Ya da aşkını bu sefer neye benzetmişti? Güneş mi, gül mü ya da bizim hiç anlamlandıramayacağımız sadece onlara özgü şeyler mi? Bunu sadece kendisi biliyordu. Ve belkide ileride bunu okuyacak kişiler.

Adam bunları yazarken zaman adamın hiç hoşuna gitmeyecek bir şekilde çabucak geçmişti. Kadın çantasını aldı ve küçük siyah topuklu ayakkabılarıyla boş olan sokağı sesle doldurarak oradan uzaklaştı.

Kadın giderken adam kadının az önce kalktığı banka doğru yöneldi ve sanki kadın hala oradaymış gibi özenle yanına oturdu. Yine elini montunun cebine attı ve küçük, kırmızı, kurumuş bir gül çıkarttı. Gülü sanki kadınla el ele tutuşuyormuş gibi nazikçe ortaya bıraktı ve gitmek için hazırlandı. Hava esmeye başlamıştı. Hatta belki birazdan yağmur bile yağabilirdi. Adam da bu soğuğu hissetmiş olacak ki montunun yakalarını yukarı doğru çekti. Ellerini cebine koydu ve oradan uzaklaştı. Şimdi sahil kenarı boştu. Bu boşluğun üzerine bir rüzgar esti ama ne rüzgar. Böyle rüzgar anca çöllerde görülürdü. Bu kuvvetli rüzgarla gül banktan uçtu ve gitti. Kim bilir nereye gitti, kim bilir hangi sevgiliye gitti?...

ilk bölüm olduğu için bu bölümü bayağı uzun yazmaya çalıştım. Umarım beğenmişsinizdir. Yorumlarınız benim için çok değerli bu yüzden yorumlarınızı heyecanla bekliyorum. Bir sonraki bölümü en erken iki haftaya yazabilirim ya da bir haftaya çünkü sınav haftam başladı. Yazım hatalarım varsa kusura bakmayın... :) TEŞEKKÜRLER :))))



BİRAZ BEN EN ÇOK DA SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin