İlk göz ağrım, biriciğime karaktersizpic
---------
Kim Taehyung, geçen uzun yıllardan sonra tekrardan Busan'ı ziyaret etmeye karar verdiğinde aniden aklına esen bu fikre boyun eğmiş ve bir akşam üstü alelacele toparlanarak kendini yalnız yaşadığı küçük dairesinden dışarı atmış, tren garına doğru ilerlemişti. Sakin bir yolculuk geçirmek istediği, gecenin bu geç vakitlerinde aldığı biletten anlaşılıyordu. Diğer şehirlerden Seul'e dönen trenlerin son seferi dolayısıyla oluşan kalabalık yavaş yavaş dışarıya dağılıyordu. İşlerini hallederek hızlıca kendi trenini bulmuş, oturan en fazla on beş yolcunun ilgisini bile çekmeden hızlıca yerine geçmişti.
Aslına bakılırsa şık görünüşü, parmaklarında dizili nazik yüzükleri, ensesine kadar inen yumuşak saçları, kalın tınılı ama naif sesi ve birisine gülümseyerek baktığında dünyaları vaat eden bu adam o kadar da fevkalade birisi değildi. İş yerinde çoğu insan kendisini tanımaz, o da kimseyle yakın bir ilişki kurmak istemezdi. Sesi çıkmaz, vaktinde işinin başına geçer ve akşam vakti ses seda çıkarmadan toparlanarak hemen yalnız yaşadığı daireye giderdi. Kimseyle arkadaşlık kurmaz, bir umut yeni aşkların peşinde koşmaz, kendini hep geri plana atardı.
Böylelerini gören insanlar bu ruhsuz, dalgın insanların bu Dünya'dan neler umduğunu, meziyetlerinin ne olduğunu daima merak ederlerdi. Hiçbir duygu kırıntısına hayatlarında yer bırakmayan bu insanlar neden yaşarlardı? Yaşamakta ne buluyor, hangi güç onları burada tutacak kadar dirençli hale getiriyordu? Ucu açık sorunun cevabı o kimselerce bulunamaz, bu insanlar onların gözlerinde değersiz birer et yığını olarak kalırdı.
Taehyung önyargılı bakışların arasından sıyrılmayı pek tabii başarabilirdi. Ama o anlaşılmamaktan gurur duyuyordu. Çünkü tüm aşıklar, kahramanlar, deliler ve dahiler bu bedeli ödemişlerdi. Kendisini hor gören gözlerin altında kendisi bambaşka bir adama, bambaşka bir hayata ve bambaşka bir hikayeye sahipti.
Şehrin izlenecek kayda değer hiçbir manzarası yoktu. Öyle ki tren hareket edip de yol almaya başladığında kafasını bir kere bile kaldırıp camlardan dışarıyı seyretmemişti. Sisli, puslu ve yoğun bu şehir, trenle beraber kendisini oradan soyutlamaya başladığından beri ona katlanılması güç, tiksinç verici bir mevkiye düşmüştü. Perdelerini çekti, birinin oturmaya tenezzül etmediği iki koltuğu da benimsedi ve kendi hazırladığı minik termostaki kahvesini içerken sessizce uzun süre kitap okudu. Beşik gibi sallanan trenin sessiz homurtuları, insanların usul mırıltıları ve gözleri üzerinde gezdirdiği satırlar uykusunu getirse bile uykusuna karşı direndi.
Birkaç saatin ardından tren Busan'ın tek tren garında durduğunda genç adam ayaklandı. Geceyi getirerek günü bitirdiği Seul'e nazaran gününe Busan ile başlayacaktı, güneş doğacaktı. İçinde belirmeye başlayan heyecan, genç ve canlı hissettiren birtakım duygular kabarmaya başladı. Yolculuk boyunca yanında getirdiği tek şey alelade bir bavul olmuştu, personelden bavulunu alıp sessiz garda arkasından sürükleyerek taksi durağına ulaşmak için büyük adımlar attı. Sigarasını içen tek tük insanların o rahatsız edici dumanı süzülüp burnuna kadar geliyordu, bazı personellerden dökülen tatsız mırıltılar kulaklarına ulaşıyordu. Normalde hazmedeyeceği şeyler bugünlüğüne onu hiç rahatsız etmedi. Bu kavruk tenli adam, yüzünden silinmeyen tebessümüyle bugün o insanların arasından sıyrılmayı başarıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
duygular arasına gömülmüş çiçekler
FanfictionKim Taehyung yıllar sonra Busan'a dönmeye karar verir. *taekook oneshot*