33. Bölüm

5.3K 398 36
                                    



 

Günler geçiyor,zaman su misali akıyor,Zelişin oğulları serpiliyor büyüyordular. Aradan bir seneye yakın zaman geçmişti nerede ise.O akşam kapı çalınca Mirza ağa muhtarı beklediğinden kalktı açmaya kapıyı.
  Kapıda aslanlar gibi ,elinde tahta valizi ,sakalı nerde ise göğsüne kadar inmiş,gözleri ışıl ışıl parlayan bir Salih ile karşılaştı.İki yıla yakındır gelmemişti köye oğlu.Hasretle sarıldılar baba oğul.
    İçeri geçtiler beraber,herkes sıraya girmiş Salih ile tokalaşırken sarılıp öperken gelinler uzaktan hoş geldin demiş ,çekilmişlerdi.

  " Anam nerdedir hele Fadime söylede gidem yanına öpem elinden"

.....

   ....

   "Şey ağabey ,anam,anam "
Genç kızın hıçkırıklarını  diğer kardeşininkine karıştı

   " ne oldu gız size ?neye ağlarsınız?"

  " Salih ,evladım ,ananı nerde ise bir yıl oldu rabbime teslim edeli,sene haberde edemedik,hangi medresede olduğunda bildirdik."

   "Anam ,anam öldümü?,hemde bir senedir"

    Herkesi bir matem havası almıştı tekrar.Moraller bozulmuş,içilen çaylar yarım kalmıştı.

  Salih ondan sonra doğan abilerinin çocuklarını severken aslında etrafına çaktırmadan da anasına yanıyordu.Gözlerinden yaşlar bile akmıştı.

  O arada dikkatini başka birşey çekti;ağabeyi Haydar o giderken çok mutlu sağlıklı dinç idi.Şimdi bi değişmiş sanki böyle hasta gibi,fersiz gibi ,güçsüz gibi.

   Acaba hastamı olmuştu.Kimseyede soramadı.O gece yattılar yataklarına.Salih sabaha kadar uyuyamadı,sabah namazı ile de köyün kabristanına gitti.Anasının kabri başında Kuran okudu,dua etti .Kimse görmez diye de bol bol ağladı....
   

   Eve geldiğinde Fadime yi küçük odaya çağır dı;
  " Ağabeyim benim ,öksüz bacım,hele anlat anam nasıl öldü?" 
  "Ağabey anam eydi ,herzaman ki gibi başı ağırirdi o akşam.Hemde haydar ağabeyimin oğlanları o gece yengeme verdi benim başım ağırir diye.Getti yattı,hepimiz yattıh.Sabah namaza gelmedi,odasına gittim uyandıram .....
Ağabey anam ölmüştü ölmüş!!!Bağırdım ,çok bağırdım ama ölmüştü ses vermedi bene."

  Genç kız abisine sarılıp ağlaştılar beraber.

"

Hele de baham Fadime bacım,Haydar ağamın neyi var ? Niye ele sararmış solmuş he?"

     " ağabey vallaha bizde anlamadık,anamdan sonra ağabeyim bele oldu.Hayat neşesi getti elinden.Ama şükür yengemle arası eydir şükür,yavrularıylan oyalanir gidir ağabeyim.Hali gücü yoh diye babam çok iş vermir ona. Ama evde bu çiyan gelinler varken yakındır kıyamet kopması"

  "Ne kıyameti kız,sus kimsenin ardından ele gonuşma ,günah günah"

  "Tamam ağabey,tamam gızma "

  Kahvaltıdan sonra sıra Haydar ağabeyine sıra gelmişti.

"Haydar ağabey sennen az ahıra gidek,nahıra bahah hele.Hemde iki çift kelam edek"

  "He olur gardaşım gideh"

  Zeliş ise o arada küçük oğlunu emziriyor du.Odadaki sesleri duyuyordu,kocası yorulmazdı inşaallah,yorulunca beli daha çok ağırıyor sonra acı içinde kıvranıyordu.  

     "Haydar ağabey ,sen nasılsan?eymisen?Sanki hasta gibi gördüm seni?"

    "Yoh eyem gardaş ,sadece heç gücüm yoh,birde az iş yapınca belimin bir tarafı çok sancı yapar durur"

   "Ağabey ,ebe ana baktı mı heç?"

"He ,he bahtı.Bir iki ot kaynattı verdi içtim.O otlar ey geldi yohsa başımı galdiramirdim"

"Ağabey ,Erzurum 'a gidek,bir tabip görsün.Belki ilaç milaç verir de eyleşirsen he?"

   "Salih gardaşım heç gücüm yok vallaha,Erzurum'un yolları beni çok yorar""

   "Ağabey bele olmaz,yarın sabah trenlen gidirih ikimiz,başka söz istemirim "

     Akşam sofrasında Salih babasına yarın için Haydar ilen hastaneye gideceğini söyledi.
Eve geri geldiklerinde ise Haydar karısına söylemişti.Zeliş gelin çok sevinmiş ,kocasının boynuna koşup sarılmış ,yüzünün heryerini öpmüştü.

    Sabah namazı ile gelen trene iki kardeş binmişti.Arkasından dua edenleri çoktu.Mirza ağa iyce yaşlanmış,tekrar bir evlat acısını kaldıracak durumda değildi.

    Haydar ile Salih Erzurum 'a iner inmez hemen hastanenin yolunu tuttular.Ceplerinde paraları boldu.Mirza ağa Ne var ne yok vermişti elinde avucunda.

    Tam bir hafta sürmüştü hastane işleri,bugün artık son sonuçlarla beraber doktor teşhisini koyacaktı.Aslında anlamıştı ama genç delikanlı belki yanlış bir tahmindir diye iyce bi incelemişti.

   Geceleri Salih 'in daha önce kaldığı medresede kaldılar,gündüzleri kah hastane kah çarşı pazar gezdiler.

   Artık bu gün son gündü ,valizlerini toplamış öyle gelmişlerdi hastaneye ,ordan da akşam kara trene binip köye gidecektiler.

   " Haydar ,yavrum ,tahliller ve çekilen filimler gösteriyor ki ....."

  " He tabip efendi ,birşeyim yohtur değil mi?"

  "Evladım ne yazıkki böreğinin biri çürümüş,diğeride yarım çalışır halde.Vücudunu zor taşır durumda böbreğin."

" Ne dersin tabip efendi?Ne olacak şimdi?Benim üç tene küçük oğlum var ne olacak .Onları kime bırahıp gidecem ben.Ya ya Zelişim!Zelişim ,onun benden başka kimsesi yoh!"

   Haydar hem ağlıyor hem yalvarıyordu doktora,hiç olmazsa bir ilaç versinde,çocuklarını biraz daha fazla görsündü.Oğulları biraz büyük olsaydı analarını onlara emanet ederdi.Şimdi kimi kime emanet edecekti ki?.

      Hastaneden iki kardeş yıkılmış şekilde çıktı.Tabip efendinin verdiği iki üç ilaçla trene bindiler.

   "Ağabey ilaçlar belki eyi gelir belli mi olur he?"

   "Duymadın mı Salih,bu yarım böbrekle çok yaşamazsın dedi doktor,anca ağrılarımı kesip beni uyuşturacak".

  'Ele deme ağabey,Allah bilir kimin ne kadar yaşayacağını"

  "Yoh ben bilirim gardaşım,Zelişim üzülmesin diye çok belli etmirem ama çok ağrım var,eleki nefesim kesilir agrıdan,sancıdan"

      Gece saat 12 gibi eve vardılar.Herkesin gözü iki kardeşin üstünde ,ağızlarından çıkacak hayırlı haberleri bekliyordular.Hele Zeliş o kadar çok özlemiş ,öyle hasret kalmıştı ki kocasına;herkesin önünde gidip sarılıp öpmemek için zor tutuyordu kendini.

      Mirza ağa oğullarını sobanın yanına oturttu.
"Hele diyin baham neyi varmış Haydar oğlumun"

       Canım okurlarım,size kısa bir bölümle geldim bu hafta.Kızım rahatsızdı biraz onunla meşgulüm maalesef.lütfen oylarınızını beklediğimi unutmayın

ZELİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin