20. Bölüm

141 30 0
                                    


Derya ablanın çiftlikten ayrılmasının üzerinden birkaç hafta geçmişti. O gittiğinde günlerce hiç bir şey yapamadan öylece durdum. Yadigar ın yanına bile arada sırada gider olmuştum. Sonra birgün bu karamsarlığa son verip kendimi çiftlikte yapılacak işlere vermiştim. Hem zaten Derya abla da böyle olmasını isterdi. Üzülmek yerine mutlu olacağım işlerle meşgul olmamı isterdi.

Ben de öyle yapmaya karar verdim. Her sabah erkenden kalkıp ağıla Yadigar ı görmeye ve diğer atlarla ilgilenmeye gidiyordum. Ağıla genel de Yadigar için gidiyordum ama artık diğer atlarla ilgilenmek içinde gider olmuştum.

Burada ki atların hepsi de birbirinden güzel ve asillerdi. Hepsinin ayrı bir duruşu ve görüntüsü vardı. Bunu bugüne kadar fark etmemiş olmam tuhaf. Bugüne kadar hep Yadigar ile ilgilendiğim için sanırım diğer atlara çok dikkat etmedim.

Burada ki atların hepsinin tıpkı Yadigar gibi bir de isimleri vardı. Beyaz uzun yeleleri olanın adı Kar tanesiydi, simsiyah parlak rengi ve kahkülü yana yatırılmış olanın adı Zeytin di ilk kez duyduğumda bu isim bana biraz tuhaf gelmişti ama artık o kadar da tuhaf gelmiyor hatta kulağa hoş geliyor.

Açık kahverengi tüyleri olan kuyruğu ve yeleleri neredeyse beyaza çalanın adı ise Rüzgar dı. Koyu kahverengi tüyleri olan tıpkı Yadigar a benzeyen in adı ise Fırtına idi. Babamın dediğine göre o bir yarış atıydı.

Ve bunun gibi adını şu an hatırlayamadığım birçok at vardı. Tüm günüm böyle atların arasında geçiyordu. Bazen biniş alanın da çiftliği ziyarete gelenlere burada çalışanlarla beraber yardım ediyordum.

Bazı günlerde sınıfta arkadaşlarım Yadigar ı özlediklerini söyleyip çiftliğe geliyorlardı. Bu sayede onları da görmüş oluyordum. Sürekli çiftlikte olduğum için artık insanlarla neredeyse hiç iletişim kuramaz hale gelmiştim. Onalrın buraya gelmesi benim açımdan iyiydi.

Arada sırada da gidip Ahmet amcayı ziyaret ediyordum. Derya abla gittikten sonra onun da artık bir arkadaşı kalmamıştı. Malum çiftlik şehir merkezinden epey uzaktaydı ve onu ziyarete kimse gelemiyordu. Sadece ara sıra yeğenleri geliyordu onlarda çok kalmadan geri gidiyorlardı o kadar.

Ben de zamanımın bir kısmını onunla gecirebilecegimi düşünerek arasıra babamlardan izin isteyip onun yanına gidiyordum. Birlikte bahçede ki ağaçlara su veriyor sonra da ağaçtaki meyvelerden toplamasına yardımcı oluyordum. Birlikte bahçedeki masaya geçip topladığımız meyvelerden yiyorduk. Hatta Derya ablanın meyve ağaçlarından bile meyve getiriyordum. Getirdiğimde de bunları Derya ablanın diktiği ağaçlardan topladığını söylüyordum.

Bir keresinde bana tavla oynamayı bile öğretmişti. Ama tabii ki hep o yeniyordu. Gençliğinde memleketinde kaldığı mahallede tavla turnuvaları düzenlerlermiş genellikle de hep o kazanırmış daha onun üzerine rekor kıran olmamış.

Ahmet amcayla günlerimiz hep böyle gelip geçiyordu. Sanki Ahmet amca Hasan amcanın yerine gelmiş gibiydi. Hasan amcayla nasıl bir bağ kurduysam Ahmet amcayla da öyle bir bağ kurmuştum Hasan amcadan sonra ben yalnız kalmayayim diye Ahmet amca bir hediye olarak bana gönderilmiş gibiydi adeta.

Hayatımda bir şey eksilince yerini bir başka şey dolduruyor gibiydi. Hasan amca dan kalan Yadigar, Derya abladan geriye kalan da Ahmet amca olmuştu.

Bunu dışında kalan zamanımda da Zeynep le birlikte vakit geçiriyorduk. Babam ya da Fatih amca bizi bazen lunaparka ya da İstanbul da yapabileceğimiz her şeyi yaptırmaya ya da görebileceğimiz her yere götürmeye çalışıyorlardı. Tabii vakitleri olduğu surece eğer onlar zaman bulamazlarsa da onların yerine bizi annemler götürüyordu.

Bu yaz benim için dolu dolu geçmişti aslında sürekli olarak ilgilenebilecegim bir şey çıkıyor sıkılmaya bile vaktim kalmıyordu. Bu çiftlik bana çok iyi gelmişti. Burada yapılacak çok şey vardı ve benim bunları yapmam için yaz tatili yetmiyordu bile.

FIRTINA ADIMLAR (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin