"Bugün ayın on dördü." diyorsun. Ertesi gün doğum günüm. Hatırlamanı umuyorum. Yıldız haritamı bile; tanımıyorken beni, bilen bir adamsın Chan.
Balkonumdaki sardunyalara dalıyor gözün, ben papatya çayının demlenmesini bekliyorum seni izlerken.
"Ne güzel olmuşlar ya!" diyorsun sevecenlikle pembe olanı koklarken.
Bu kadar çok sevmene sinirleniyorum biraz esasında. Çiçekler benim değil ablamın. Ablam büyüttü.
"Ablamın eseri." diyorum utana sıkıla.
"Benim bir tane tek."
"Tek bir çiçeğim var."
"Öyle mi?" diyorsun küçük parlak gözlerini bana dikip.
Başımı sallıyorum yavaşça. İçeri salona geçip Hüzün'ü getiriyorum sana.
Hüzün de amma pejmürde yapraklarının çoğu yenmiş, her gün sulamama rağmen çiçekleri kuruyan bir cam güzeli.
"Bu da çok güzelmiş." diyorsun. Saksıyı elinde bir iki tur çevirip baktığın her yaprağa sevgini aşılıyorsun sanki.
Çirkin şeyleri seviyorsun o yüzden sanırım beni seviyorsun çünkü başka açıklama bulamıyorum buna.
Hüzün yarın çiçekler açacak eminim. Sen adama çiçek açtırırsın çünkü iyi bilirim.
"Adı ne?" diyorsun saksıyı görkemli sardunyaların yanına bırakırken.
"Hüzün." deyiveriyorum gözlerimi doğum günüme gebe gökyüzüne çevirip.
"Hüzün." diye tekrar mırıldanıyorsun ardımdan.
"Çok melankolik be!"
Gülüp ayaklarını bana doğru uzatıyorsun, hoparlörden Bob Dylan yükseliyor, böylelikle çay suyu koyduğumu hatırlar oluyorum.
"Öyle biraz." diye bir şeyler geveliyorum ağzımın içinde mutfaktan çayı almaya giderken.
Sonra pişman oluyorum, acaba seni önemsemediğimi düşünür müsün diye.
Yine de elim nöronlarımdan hızlı bir çırpıda iki kupayı alıp geliyorum yanına.
"Neden hüzün?" diyorsun önceki konuyu tekrar açarak.
Benim için biraz tehlikeli bir şey.
"Onu eve getirdiğim gece," diyorum. Bir nefes alıyorum bununla beraber çünkü diyeceklerim çoğu zaman beni aşıyor sanki nefessiz kalıyorum.
"Yengem öldü."
İkimiz de duruyoruz bir anda. Ayın on dördü, saatler kaldı doğumuma.
"Bilmiyordum." diyorsun mahcubiyetle.
Neden mahçup hissederiz ki ölüme karşı bunu da bilmem. Ölüm işte. Bir gün aynı toprakta buluşacağız her birimiz çırılçıplak.
"Sorun değil." diyorum kupanı önüne koyarken.
Ellerini sarıp kupaya kokusunu içine çekiyorsun derince. Derin biri olduğumu düşünüyorsun, söylüyorsun hatta bana.
Uzun zamandır bu buluşmayı hayal ediyorum aslında seninle.
Arka planda Bob Dylan çalıyor, uzun uzun Borges'den konuşuyoruz, sana önerdiğim ilk yazar.
"Severek okudum." diyorsun bana belki severek de okumadın ama bunu demeyecek kadar kibar bir sahil çocuğusun.
Deniz kokusu yükseliyor saçlarından.
"Burayı özlemişim." diyorsun evin manzarasındaki şehir silüetini gösterip.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perseid meteor showers. chanlix
Short StoryO gece, dört yıllık üniversite hayatımızı geçirdiğimiz şehirde, benim; bana ait olmayan sardunyalarla donatılmış balkonumda, doğum günümde tüm gece meteor yağmurunda ıslanıyoruz. [chanlix] [oneshot]