SareUfacık bir teması sahip olduğuma inandığım irademi tuzla buz ederken kendimce bir şeyler arıyorum kollarından çıkabilmek için. Nasıl tanıştığımız, neden evlendiğimiz özellikle yaptığımız anlaşma, beni kırdığı her an aklımdan hızla gelip geçse de tutunamıyorum hiçbirine. Bedenim olduğu yere zincirlenmiş, kolumu dahi kıpırdatamazken ruhum avaz avaz yapmamam için uyarıyor beni. Mantığım birkaç dakikalığına beni terk etmiş de olsa tek yapmam gereken aramızdaki bir nefeslik mesafeyi kat etmek de olsa bunun ona karşı inşa ettiğim bütün duvarları yıkacağınında bilincindeyim. Kim olduğumu unutup, hayatındaki yerimi dahi bilmediğim bir adama sadece anlık duygularla kapılmak... Hayır, yapamam. Bu asla ben olamam.
Müzik susup çevredeki bütün sesler yeniden anlam kazanmaya başladığında neler olduğunu ancak fark ediyorum. Sadece iki saniye öncesine kadar kollarında kendimi kaybetmek üzere olduğum adamın bakışları kararıyor. Geri çekilmek istediğimde belimi saran parmakları tenime gömülüyor 'Sakın!' Diyor. 'Sakın bunu yapma!' Öfkeli nefesi dudaklarıma çarpıyor. Alnını alnıma hırsla bastırıp 'Beni uçurumun kenarına kadar getirip sonra vazgeçemezsin...' Dediğinde anlamını çözemediğim sözleri korkutuyor beni.
Ne zaman tutduğumu dahi bilmediğim kollarından ellerimi çekip 'Yapamam...' Diyorum dilim döndüğünce. Ayaklarımın üzerine yere yeniden sağlam basarken o istemese de bir adım geri çekiliyorum. 'Ne istediğimi dahi bilmezken bunu yapamam.'
"Ben biliyorum!"
Kendinden emin kararlı sesi itiraz etmeye hiç hakkım yokmuş gibi hissettiriyor. Eli yüzüme uzanıp 'Seni istiyorum.' Diye fısıldadığın da geri çekilmek istiyorum ama belime dolanan kolu izin vermiyor. Baş parmağını dudaklarımı bastırıp hiç acelesiz, cesurca sınırlarım da geziniyor.
"Ve buradan başlamak istiyorum."
Dokunuşu, sözleri beni etkisi altına alırken göz kapaklarım irade savaşında mağlup düşüyor yine. Sıcak nefesi yanağımda gezinirken ne olduğunu anlamadan elleri nefesi uzaklaşıyor birden. Düştüğüm boşluk hissi öyle güçlü ki korkuya kapılıp uzanıp tutunmak istiyorum ona. Ellerim boşluğu yakaladığında 'Birde ne istediğini bilmediğini söylüyorsun...' Diyor. Sesine yansıyan alay gözlerimi açmama sebep olurken aynı ifadeyi bu defa yüzünde de yakalıyorum. Onun karşısında onun tarafından böylesine küçük düşürülmek...
Tarifi olmayan bir öfkeye sebep oluyor. Üstelik bu öfke sadece ona karşıda değil, ona izin verdiğim için bende yeteri kadar suçluyum. Kibirli bakışları gözlerimi hedef alırken içimde kaynayan öfkeyle ne kadar lanet, pislik bir adam olduğunu yüzüne karşı bağırmak istiyorum. Tam bir adım atıp yaklaşmışken ona 'Pardon Hanımefendi...' Diyen sesle yanımızda beliren garsonu fark ediyoruz. 'Ceketinizi unutmuşsunuz efendim.'
Garsonun elinde tuttuğu İdil hanıma ait ceketle sinirlerim biraz daha bozulurken artık sessiz kalamıyorum. 'Hayır, bana ait değil...' Diyorum yüzümde gergin bir gülümsemeyle 'Ama bey efendiye verin siz, sahibine kesin ulaşır.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alma Ahımı
Ficción GeneralEvet bayım kuşları severim Ve siz benim gökyüzümsünüz... Cemal Süreya