Tahir huzursuzluğunu koynuna alıp çalışma masasının başına oturduğunda yazdığı her satırın sevdiği ile arasına koyduğu bir taş olduğunu biliyordu. Ama bitmez bir aşktı onun hürriyet aşkı. Hüma'ya duyduğu aşk gibi derin ve vazgeçilmezdi. O yüzden geri alamadı kendini şu satırları yazmaktan;
"Memleketin dört bucağından namerdin karşısına gözünü kırpmadan çıkacak yiğitlerimiz, evlatlarımız yiyecek ekmeği olmadan vatan için nefesini harcayacakken siz paşalar refah içinde memleketi peşkeş çekmeye utanmadınız.. Bilin ki boğazınızda düğümlenecek memleketin her karışı. Unutmayın efendiler bu yaptığınızı unutmayın! Unutmayın ki vatan ve hürriyet aşkı ile yanıp tutuşan bedenlerin gölgeleri üstünüze düştüğü vakit hesap günü olduğunu anlayın."
Ertesi sabah gözlerini sıcak bir Selanik gününe açtığını düşünen Hüma bu güzel günün hayatının en acı günü olacağından habersiz keyifle mutfağa inerken abisi ve yengesinin tatlı telaşlarını görüp güne daha büyük tebessümler bırakıyordu.
Haris üniformasını üstüne geçirmiş aynanın karşısında gururla kendini süzüyordu. Bugün ona verilecek rütbeyle çocukluğundan beri kurduğu paşalık hayallerine bir adım daha yaklaşıyordu nihayet. Kapının eşiğinde gururla ve hayranlıkla ona bakan kız kardeşine dönerek gülümsediğinde kapıda beliren karısına döndü bu sefer. Geldiler mi diye sorduğu soruya Esma başını aşağı yukarı sallayarak cevap verince Haris hızla merdivenleri inip heyecanla kapıdan çıktı. Kızlar abilerinin çıkmasının ardından yengeleri ile sofraya oturduklarında Alçin abisinin bayram sevinci yaşayan çocuklar gibi oluşu ile alay ediyordu. Sofrada ki şen kahkahaları kapının sesi böldüğünde Hüma gülümsemesini bozmayarak kapıya yöneldi. Karşısında Tahir'i görmenin getirdiği keyifte yüzünde yerini almıştı, sevdiği adamı karşılıyordu.
H: Tahir.. Günaydın.
T: Günaydın.
Tahir Hüma'nın yüzünde ki gülümsemeden haberi okumadıklarını anlamıştı keyfini bozmak istemiyordu ancak gerginliği çoktan Hümaya ulaşmıştı.
H: Bir şey mi var?
T: Hayır, hayır yok bir şey. Ben sadece günaydın demek istemiştim birde..
Hüma'nın gülümseyişi yerini sorgulayıcı bakışlara bırakmıştı.
H: Bana bir şey mi söyleyeceksin sen? Nedir bu tavrın? Kötü bir şey mi oldu söylesene Tahir.
T: Hüma konuşmamız lazım ama şimdi değil. Biraz bulutluydum ben hakkın var ama gülüşünü gördüm ya dağıldı bulutlarım. Akşama bekleyeceğim seni evimizde.
Hüma meraklı bakışlarla Tahir'i süzerken meseleyi irdelemek istiyor fakat Tahir'i zorlamakta istemiyordu. Başı ile Tahir'i onayladıktan sonra gidişini izlerken hayatları üstünde dolaşan kara bulutlardan habersizdi hala. İçeriye geçtiğinde yengesi ve kardeşinin meraklı bakışları ile buluştuğunda açıklamaya koyuldu.
H: Tahir gelmişti ama gitti.
E: Kızım içeri buyur etseydin ya kapıda beklettin adamcağızı.
A: Belki konuşacak özel şeyleri vardı yenge ya da yapacakları.
H: Alçiiin!
A: Aman tamam sustum.
E: Peki ne bu halin nişanlını değil de alacaklını görmüş gibisin.
H: Biraz tuhaftı hali bir şeyi vardı ama söylemedi akşam konuşuruz dedi bende irdelemedim.
E: Düğün telaşındandır merak etme abin acele etti ya düğün işinde onun heyecanıdır.
H: Umarım öyledir.
E: Aaa Hüma gül biraz gelin olacaksın şu haline bak..
Esmanın nasihatlarini kapının çalması böldü.
E: Kim bu canım böyle evi başımıza yıkacak neredeyse.
Hüma kapıya doğru yerinden kalkıyordu ki Esma onu durdurdu.
E: Dur sen ben bakayım.
Haris elindeki gazete ile bağırarak Hümaya doğru ilerliyordu Hüma'yı bileğinden tutup elinde ki gazeteyi yüzüne sallıyordu.
Haris: Bak şuna bak!
Hüma eline tutuşturulan gazeteyi açtığında Tahir'in birkaç arkadaşıyla beraber gizlice ve kanunsuz yollarla çıkarttığı gazete olduğunu anladı. Jurnalde yazanlar abisini ve birkaç paşayı hedef alıyor hepsini de yerden yere vuruyordu. Abisinin gözlerindeki ateşin Tahir'i ve kendini yakıp kül edeceğini anlamıştı o gün. Ancak bu küllerin birbirinden ayrı diyarlara savrulacağını, aynı dua için göğe açtıkları ellerinin bir daha kavuşamayacağını tahmin bile edememişti. Haris öfke ile bağırıyordu: O nişanlın olacak herif yüzünden yıllardır beklediğim rütbeyi alamadım. Bir avuç çapulcuya bile lafım geçmiyormuş üstelik kız kardeşimi vermişim ödül gibi. Bana nasıl baktılar biliyor musun?! Bitti bu iş izdivacınıza asla müsadem yok! Bir daha onu etrafında görmeyeceğim anladın mı?!
Haris Hüma'nın ağzını açmasına dahi müsade etmeden parmağından yüzüğü çıkarıp fırlattı. Hüma kolunu abisinden kurtardıktan sonra hızla odasına çıktı zorla durduğu gözyaşlarını saklmaya hali kalmamıştı. Tahir'in abisinden biraz evvel ki ziyaretini hatırlayınca alaycı bir gülümseme yerleşti yüzüne.
H: Demek bunun için o haldeydin.. Ah Tahir..
Hüma yaşadığı durum için bir suçlu arıyordu. Tahir'e kızıyor birkaç dakika geçmeden yüreğinde aklıyordu onu. Ne kadar kızmak istese de yapamıyordu. Tahir'in ruhunda sonsuz bir ırmak gibi akan hürriyet aşkını daha öncelerde tecrübe etmişti. Zaten ona aşık olmasının bir nedeni de bu değil miydi şimdi hangi hakla kızacaktı Tahir'e. Bir suçlu bulmuştu sonunda kendine kesmişti cezayı. Abisini de Tahir'i de kontrol altında tutabileceğini sanmıştı ama yapamamıştı. Kendi omuzlarına yığdığı sorumluluğu yerine getirememişti. ''Tahir'e ya da bir başkasına suç bulma Hüma.. Biliyordun böyle olacağını..'' diye kendi ile mücadele verirken büyük bir gürültü ile çarpan sokak kapısının sesini duydu. Ardından bir hışımla odaya giren Esma ve Alçin Hüma'nın ağlamaktan kıpkırmızı olmuş yüzü ile karşılaştılar. Esma Hüma'nın gözyaşlarını sildikten sonra elinde tuttuğu nişan yüzüğünü Hüma'nın avucuna bırakıp umutlu bir ses ile konuşmaya başladı.
E: Düzelir merak etme abinin fevri tavırlarını bilmiyor musun sen? Onca paşa varken ona mı verirler bu vazifyi kendi kendine heveslendi işte alamayınca da bahanesi siz oldunuz.
Hüma elinde ki alyansı sıkıyor ne yengesine ne de kardeşine cevap vermiyordu. Alçin ablasını bu hüzünlü havadan kurtarmak istediğinden oturduğu yerden kalkıp ablasının divanının yanına geldi.
A: Boşuna uğraşıyorsun yenge onu biz iyi edemeyiz ki.
(Muzip bi tavırla Hüma'nın elinde ki yüzüğü gösterdi.)
Onu iyi edecek tabib galiba bir iki sokak ötede.. Methini de çok duydum ablam gibilerin yaralı kalplerini tedavi etmesiyle meşhurmuş... Artık ne yapıyorsa..
Hüma Alçin'e sinirli bir bakış atıp önüne döndü.
A: Ha sen biliyorsun yani nasıl tedavi ettiğini.. yoksa benim nişan gecesi gördüğüm şey tedavi miydi?!
E: Ne görmüşsün bakayım sen?
A: Belki kırıp kalpli hastamız anlatmak ister ben daha çocuğum söylemeyeyim.
Hüma arkasında duran yastığı Alçin'e fırlatıp yengesine döndü.
H: Aman yenge konuşuyor işte boş lakırdılar..
E: Neyse neyse konuşuruz bunu da ama önce aşağıya gelin zehir oldu kahvaltı iki lokma bir şey yiyelim.
H: Abim nereye gitti?
E: Kafasını dağıtacaktır dolansın gelir.
Hüma'nın endişeli yüzünü görünce Esma omzunu sıvazlayarak ''Merak etme Tahir'ine gitmemiştir.''
Hüma zoraki bir gülümse ile içini çekti ve birlikte sofraya indiler.
Haris öfkeden soluğu Tahir'in evinde almıştı. Birbiri ardına sıraladığı yumrukları sanki tahta kapıyı değilde Tahir'i hedef alıyordu. Ne kadar zamandır kapıya vurduğunu bilmeden yumruklamaya devam ederken karşı dükkanın sahibi dayanamayıp yanına geldi.
X: Hayırdır beyim alacaklısı mısın? Evi yıkacaksın.
H: Nerede onbaşı ?
X: Sabah çıkarken gördüm bir daha da gelmedi. Sen niye arıyorsun ki?
Haris Tahir'i bulamayışınında hırsını ekledi öfkesine ve evin yolunu tuttu.
Tahir bütün bir günü Hüma'yı düşünerek geçirmişti ama karşısına çıkacak cesareti yoktu. Selanik'in maviliğinde kaybolmuş bedeni bir çift zümrüt gözün varlığı ile nefes alıyor bu olandan sonra onsuz olacağını düşündükçe gögsüne süngüler saplanıyordu. Yanında olmak istiyordu ama gidemiyordu. Yine iki aşk çarpışıyordu yüreğinde bir yanı hürriyet için gerekli gördüğü bu soğuk mücadelenin hakkını savunurken diğer tarafı sevgiliden olmaya değdi mi diye suçluyordu kendini. Gün yerini karanlığa bırakırken Tahir Hüma ile konuşacağını hatırlayıp birlikte tuttukları evin yolunu tuttu.
Haris eve geldiğinde Tahir'e olan öfkesini kardeşinden çıkarmış, Hüma'yı odasına kilitlemişti. Esma bu gece iki aşığın birbirlerine ihtiyacı olduğunu bildiğinden kocasını zoraki bir davete götürme ısrarı ile Hümayı evde yalnız bırakınca Hüma sabahtan beri aradığı fırsatı bulup kuracağı yuvanın temellerini bağladığı eve gitti. Tahir saatler önceden gelip salonda oradan oraya volta atarken nihayet kapıdan gelen ses ile derin bir oh çekti. Sanki yıllardır hasretmiş gibi sarıldı Zühresine. Hüma'nın kollarının onu sarmak yerine boşlukta kaldığını fark ettiğinde mahçup bir ifade ile geri çekildi.
T: Gönül koymakta haklısın... Ama sana olan hislerim bu uğurda bana engel olsaydı nasıl ben olurdum...
Hüma şefkatle tuttu Tahir'in ellerinden.
H: Biliyorum...
Tahir Hüma'nın elleriden narince tutarken yüzük parmağında olmayan yüzüğü fark edip başını öfke ile kaldırdı.
T: Yüzüğün nerede Hüma?!
Hüma sıkılgan bir tavırla ellerini geri çekti.
H: Bugün olanlardan sonra sakin bir izdivaç yolunda yürüyeceğimizi düşünmüyordun herhalde.
T: Seni benden kimse koparamaz ne abin ne de bir başkası! Yüzüğü atmak ne demek.. Hesabını soracağım ona!
Tahir öfke ile kapıya yönelirken Hüma kolundan sertçe tutup kendine çekti.
H: Beni senden ayırabilirler mi sanıyorsun? Ölene kadar baksam yine de doyamayacağım gözlerini, kanıma karışan benliğini sökebilirler mi içimden? Varsın benden koparacağı sadece bir nişane olsun...
(Uzun bir ip ile boynuna geçirdiği yüzüğü gösterip muzur bir bakışla.) Onu da koparamadı ya zaten...
Tahir Hüma ile arasında ki mesafeyi azaltacak bir adım daha atıp usulca yüzünü sevdi. Dipsiz kuyulara atılsa bile tek bir bakışı ile yolunu aydınlatacak bu kadına dokunmaya kıyamıyorken bir yandan da kendine karışsın istiyordu. Aklı ve hisleri arasında mücadele veriyor farkında olmadan yakınlaştığı sevdiğinin nefesi yüzüne çarparken bu mücadeleden mağlup çıkacağına emin oluyordu. Hüma gözlerini Tahir'e kilitlemişti. Bu yakınlık nefesini keserken nefesi Tahir olsun istiyordu. Ve nihayet dudakları birbirlerine değdiğinde, Tahir ile Zühresi birbirlerinin içine akıyor süregelen yasakları, günahları bile isteye yaşıyorlardı. Arzular isteklerine ulaştıklarında her şeyini kaybeder aşk.. Ama başkaydı onların aşkları tek bir şehvet anından oluşmayan bütün mantıkların dışında tarif edilemez bir şeydi. İstemek.. Bütün ruhuyla, vücuduyla, her şeyiyle istemek.. Onların aşkı buydu işte dokunmadan sevişmelerin yaşandığı bitmeyen arzuların körüklediği bir aşk.. Bu gece dokunmadan yaşamalar sona ermiş nihayet iki genç beden birbirlerine perdelerini kaldırmış vuslata ermişlerdi. Birbirlerinin tenlerine kazıdıkları mühür hayat onları başka alemlere savururken sonsuz bir aidiyet verecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Zamanın İzinde
Ficción históricaHayat yaşandığı kadar vardır. Gerisi ya hafızalardaki hatıra ya da hayallerdeki ümittir. Hüsranı ise bir tek yerde kabul ediyorum. Yaşamak mümkünken yaşamamış olmakta.